Aziz Yıldırım heykeli kaç metre olmalı?
Yargıtay 5.Ceza Dairesi, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hakkında, İstanbul 16.Ağır Ceza Mahkemesi'nin "örgüt kurmak-şike yapmak-teşvik primi vermek" gerekçeleriyle verdiği cezayı, 17 Ocak 2014 tarihinde beklendiği üzere onadı.
Altını çizelim; cezayı veren "özel yetkili" mahkemeleri, başbakanın siyasi başdanışmanı ve Ankara milletvekili Yalçın Akdoğan, "kumpas kurmakla" suçlamıştı! Hiç mahkeme kumpas kurar mı? "Kurmuş" meğerse...
Bizler bundan bahsettiğimizde, televizyonları dolduran iktidarın vokal grubu, feveran edip, "Hayııırrr! Üstünlerin hukuku bitti! Hukukun üstünlüğü var artık, Yeni Türkiye var!" diye köpük saçıyorlardı ağızlarından, hatırlarsınız. Nihayetinde, AKP'nin bile, tedavülden kaldırmak zorunda kaldığı mahkemelerdi, savundukları kararları alanlar.
"Aziz Yıldırım Ergenekoncu diye..."
Bu ateşli yandaşlardan birisi de, Cumhuriyet'le hesaplaşma sürecine borazan olsun diye yetiştirilip, ortalığa salınan "proje çocuk"tu. İşte o velet, Yargıtay kararından yaklaşık 1 ay önce, 23 Aralık'ta, "Ak Kanal"da, "Aziz Yıldırım, Ergenekoncu diye hedefe oturtuldu. Onda haklısınız Fenerbahçeliler" dedi açık açık. Karardan 4 gün önceyse, "Bu Aziz Yıldırım'a karşı yapılmış operasyondur" ifadesiyle, yeni pozisyonunu netleştirme telaşındaydı.
2,5 yıl tam tersini savunduktan sonra, 2,5 günde dönüşebilen bu "üretilmiş zibidi"yi ve saz arkadaşlarını anlamak mümkün, konumları, öncelikle yalama olmuş bir şahsiyet gerektiriyor. Bugün iktidarın silahıyla cemaate ateş eden bu tetikçiler, gayet iyi biliyoruz ki yarın karşı sipere geçip, gözlerini kırpmadan iktidarı tarayabilirler.
Tam da muz cumhuriyeti!
Yıllardır Türkiye'ye ayar verme misyonuyla her taşın altından çıkan bu "ekran kaşarı", sadece 30 küsur yaşında bir lise mezunu olduğuna bakmadan, hukuki, siyasi, iktisadi hatta tarihi fetvalar veriyor. Bu garabet yetmezmiş gibi, itibar görüyor, ciddiye alınıyor. Büyük patronu soruyor ya meydanlarda, "Bu ülke muz cumhuriyeti mi?" diye; tam da muz cumhuriyeti belirtileri bunlar.
Bu oğlanın üzerinde bu kadar durmamın nedeni; karşı-devrim kalkışmasının odağında, "organik kulak" olarak görev yapıyor olması. Aslında o bir hoparlör, yarı resmi sözcü benim gözümde. Özgül ağırlığı sıfıra yakın da olsa, bu gözle izliyorum onu.
Artık "dost" oldular
Yıllarca iktidar koalisyonunun sözcüsü ve Galatasaray fanatiği olarak, diri diri gömmeye çalıştığı Fenerbahçe'ye, şimdi "dost tavsiyelerinde" bulunmaya kalkıyor: "Esasa değil, usule itiraz edin!" Dedim ya, "fetvacı netekim"! Fenerbahçe yöneticileri de bu tuzağa düşecekmiş gibi görünüyor. Yolsuzluk-hırsızlıklarla sıkışmış ve koalisyonu dağılmış iktidarın yeni stratejisi gereği, hırlamıyor artık, uslu çocuk olmuş, uygar, uzlaşmacı..."Yapılan(mahkemelerce) bütün haksızlıkların bedeli ödenmelidir!" diyor. "Kurgulanan şeylerin, silinen tapelerin farkına yeni varıyorum, bilmiyordum" derken burnu uzuyor. Aslında konuşan "dış ses", yani patronu; o da "mümkünü olsa" bunları söyleyecek, "ya tutarsa" ümidiyle...
Söz patrona gelmişken, oradan devam edelim. Onun, bu meselede yakayı ele verdiği tarih, Platini'yle görüştüğü 2012 Mart'ıydı. "Kişilerle kurumlar ayrılmalı" şeklinde özetlediği parlak fikrini, hesapça, Fenerbahçe taraftarı zarar görmesin diye ortaya atmıştı. Oysa, bugün net olarak anlaşıldığı gibi, önerisi kabul görseydi; Fenerbahçe de, Aziz Yıldırım da parça parça edilecekti.
Üvey ve öz vatandaşlar
Fenerbahçe camiasına önce bunun hesabını verecek Başbakan. Sonra da Fatih Hilmioğlu, İlker Başbuğ ve Engin Alan gibi "üvey vatandaşlık" statüsündekilere dahil olduğu anlaşılan Aziz Yıldırım'la; Zahid Akman, Hakan Fidan, Bilal Erdoğan gibi "öz vatandaş"ların kategorik farklarını anlatacak.
İsterse susma hakkını da kullanabilir; ancak unutmasın ki, "107 yıllık Fenerbahçe", çınarın yanındaki çimen gibi kalan nice önemli(!) şahsiyete bu hesapları sormuştur. Kendisine kast edenlerle, er ya da geç hesaplaşacak güçtedir! Onun için "Fenerbahçe"dir! Bugün de, başkanı nezdinde içine düşürüldüğü sıkıntılı süreçten, aklanarak çıkması için gereken gerçek adalet ortamını sağlatacak güce fazlasıyla sahiptir. Bunu en iyi bilen de, bu gücü sınamaya kalkmış ve bilek güreşini kaybetmiş koalisyon ortaklarıdır.
Başbakanın payına ne düşecek?
3 Temmuz davasında faturanın, Cemaat'e kesilmeye çalışıldığı belli. Önemli olan; ne kadarından, bu sürece başından beri "zımnen" yol veren Başbakan'ın nasipleneceği? Kafasına "17 Aralık" bombası düşünce takındığı, her şeyden habersiz, masum insan tavırlarını, "Ben yapmadım, o yaptı" hallerini yedireceği Fenerbahçeli'yi zor bulur! "Futbol danışmanı" Rıdvan Bey, "Başbakanın, Fenerbahçe için yaptıklarını ben biliyorum" cilâsını çekiyor ama Fenerbahçeli tam tersi kanaate sahip.
Kararı onayan Yargıtay'ın da 3 vakte kadar hallaç pamuğu gibi atılacağı anlaşılıyor. Yılı dolmadan, kararı verenlerin de, onayanların da koltuklarından uçurulmuş olduğu bir yargılamada, verilen karar meşru sayılıp, infaz edilecek mi göreceğiz.
Aziz Yıldırım, hapse girse de girmese de, "3 Temmuz süreci"nin kazananı oldu. Eğer girerse, Fenerbahçe Burnu'na, 32 metrelik heykelinin dikilmesi de kesinleşmiş olur! Kısıklı'da oturanlar çıplak gözle görür, Pensilvanya'da oturanlara da gemiyle, uçakla geçerken görenler anlatır artık...
BİLGİ NOTU: Yer sorunu nedeniyle, geçen hafta yayımlanan "Etekliklinin sporu caiz midir?" yazısının 2. bölümünün bir sonraki yazıya kaldığını bilginize sunarım