Bağımsız ülkeler dünya ekonomisinde öncülüğü devraldılar
Dünya Bankası geçen ay sonunda dünya ekonomisinin gelecek 10 yılı ilgili beklentilerini içeren geniş kapsamlı bir rapor yayınladı. Raporun başlığı ‘Uzun Süreli Büyümede Düşüş’. Rapor son 20 yılda dünya ekonomisinde büyümenin dinamiklerine ve gelecek 10 yılda büyüme beklentilerine odaklanmış. Raporda dünya ekonomisinin 2030’a kadar yüzde 2.2 büyüyeceği ve bunun son 30 yılın en düşük büyümesi olacağı belirtiliyor. Rapor, başta Batı ekonomisi olmak üzere dünya ekonomisi için gelecek 10 yılın ‘kayıp 10 yıl’ olacağını ifade etmiş.
GELİŞEN ÜLKELER DÜNYA EKONOMİSİNİN DİNAMOSU
Dünya ekonomisinin 2000-2010 yılları arasında ortalama büyüme oranı yüzde 3.5’ti. Ancak 2010-2021 yıllarında dünya ekonomisinin ortalama büyüme oranı yüzde 2.6’ya düştü. Gelişen ülkelerin büyüme oranı gelişmiş ülkelere göre önemli oranda fark attı. Gelişen ülkelerin 2000-2010 yılları arasında büyüme oranı yüzde 6 oldu. Ancak 2010-2021’de ortalama büyüme oranı yüzde 5’e geriledi. Görüldüğü gibi son yirmi yılda dünya ekonomisinde gelişen ülkelerin ağırlığı daha da artmış bulunuyor.
ASYA BÜYÜMEDE ÖNCÜ
Büyümede gerilemenin dinamiklerine daha yakından bakalım. Gerileme tüm gelişen ülkelerde beklenenin altında gerçekleşirken gelişen ülkelerin yüzde 60’ında beklenenin altında gerçekleşmiş. Yani gelişen ülkelerin yüzde 40’ı (Türkiye dâhil) beklenenin üstünde büyüme performansı göstermişler. Bölgesel olarak bakıldığında Çin’in dâhil olduğu Güney Asya bölgesi büyüme gücünü korumuş. Yani son yirmi yılda Asya (Türkiye dâhil) üretim gücüyle dünya ekonomisinin büyümesinde öncülüğü devralmış. Raporda açıkça ifade edilmese de gelişen ülkelerde büyümenin öncülüğünü Çin’in yaptığını belirtmekte yarar var.
EN BÜYÜK ZARARI RESESYON VERDİ
2010-2021 döneminde toplam faktör verimliliği, emek arzı ve yatırımlarda düşüş dikkat çekiyor. Bu dönemde dünya ekonomisini finansal kriz, resesyon, enflasyon, salgın ve savaşlar büyük oranda etkiledi. Başta resesyon olmak üzere yaşanan şoklar potansiyel büyüme oranlarını ciddi oranda vurdu. Resesyon küresel ekonominin üretim kapasitesinde kalıcı hasarlara yol açtı. Yaşanan durgunluk 5 yıl gibi bir süre boyunca etkili oldu ve toplam büyüme oranını yüzde 1.4 aşağı çekti. Raporun yazarları dünya ekonomisinin daralması üzerinde resesyonun en önemli etken olduğunu ifade ediyor ve tezlerini büyümeyi aşağı çeken yüzde 1.4 verisine dayandırıyor. Tipik bir resesyon sonrasında 4-5 yıl süreyle yatırımlar, istihdam ve verimlilik normalin altında seyrediyor. Örnek olarak 2010-2021 yılları arasında yatırımlarda yüzde 3, verimlilikte yüzde 0.7 ve istihdamda yüzde 0.7 gerileme olduğu belirtiliyor. Bankacılık krizinin ilk etkisi genelde çok sarsıcı oluyor. Fakat hızlı sermaye girişi yaşandığı için toparlanma çabuk gerçekleşiyor. Raporda aktarılan bilgiler bu yönde olsa da son aylarda yaşanan bankacılık krizi öncekilere göre çok daha etkili olacaktır. Çünkü bu krizin durgunlukla birlikte gerçekleşmesi reel sektörü ciddi anlamda sarsacaktır.
DURGUNLUK 10 YIL SÜRECEK
Dünya Bankası analistleri dünya ekonomisinde son 10 yılda yaşanan durgunluğun önümüzdeki 10 yılda artarak devam edeceğini öngörüyorlar. 2022-30 yılları arasında ortalama büyüme oranının yüzde 2.2’de kalması bekleniyor. Bu öngörü 2000’den beri görülen en düşük büyüme oranıdır. Gerilemenin yarısının yaşlanan nüfus ve istihdama katılım oranının azalmasından kaynaklanacağı öne sürülüyor. Yani gelişmiş ülkelerde büyümenin ciddi oranda yavaşlaması bekleniyor. Zira Dünya Bankası’na göre 2022-30 yılları arasında gelişen ülke ekonomileri durgunluğa rağmen sadece yüzde 1 gerileme ile ortalama yüzde 4 oranında büyüyecek. Önümüzdeki 10 yıl boyunca ticaret dâhil olmak üzere dünya ekonomisinde etken olan tüm değişkenlerin zayıflaması bekleniyor.
YATIRIMLAR YAVAŞLAYACAK
2022-24 yıllarında gelişen ülkelere yapılan yatırımların ortalama yüzde 3.5 olması bekleniyor. Bu oran 2000-21 yılları arasında gerçekleşen yatırımların yarısına tekabül ediyor. 2022-30 yılları arasında yapılacak olan yatırımların önceki 20 yılın ortalamasından 0.3-1.8 puan daha düşük olması bekleniyor. Tüm yatırımlarla birlikte doğrudan sermaye yatırımlarının da (FDI) benzer şekilde gerilemesi bekleniyor.
BATININ AMBARGOLARI DÜNYA İSTİKRARINI SABOTE EDİYOR
Dünya ticaretinin büyümede yaşanacak gerilemeye paralel olarak daralması bekleniyor. Dünya ticaret hacminde yıllık yüzde 0,4 gerileme olması bekleniyor. Tarihi veriler ışığında yatırımların yavaşlaması ile ticaretin yavaşlaması arasında doğrudan bir ilişki var. Ticaretin ve yatırımların parçalanmasının (fragmentation) ticaretin büyümesinde önemli bir engel teşkil ettiği ifade edilmiş. Oysa bu parçalanmayı Batı’nın keyfi ambargolarının ve diğer haksız rekabet uygulamalarından kaynaklandığından bahsedilmemiş. Raporda atlanan önemli nokta artık dünyanın çok kutuplu olduğu gerçeğidir. Dost ülkelerle yapılan ticaret (friend shoring) ve komşularla ticaretin (near shoring) gelişeceği ifade edilerek bu konu geçiştirilmiş.
DİJİTALLEŞMENİN ÖNÜ AÇIK
Önümüzdeki on yıl içinde hizmetler sektörünün diğer sektörlerden olumlu yönde ayrışması ve öne çıkması bekleniyor. Salgınla birlikte şirketlerin dijitalleşme sürecinin hızlanması ve hizmetlerini internete taşıması hizmetler sektörünü güçlendirdi. Benzer sürecin devam etmesi halinde verimliliğin de olumlu yönde etkilenmesi bekleniyor. Ancak teknolojik gelişmelerin büyük bir yapısal dönüşüme yol açacağı beklentisinin abartılı olduğunun altı çizilmiş. Teknolojik gelişmelerin ekonomik büyüme ve gelişim üzerinde sanılanın aksine son 20 yıl içinde büyük bir etkisi olmadığı ve önümüzdeki 10 yıl aksi bir değişim olmayacağı belirtilmiş.
ALTYAPI YATIRIMLARI BÜYÜME İÇİN GEREKLİ
Ekonomi politikalarında yatırımların artırılması ve sadece para politikaları değil maliye politikaları ve destekleyici diğer politikalarla büyümenin güçleneceğinin altı çizilmiş. Yani neoliberallerin ekonomi politikalarının odağına oturttukları merkez bankası veya para politikalarına dayalı uygulamaların büyüme için yeterli olmadığı ifade edilmiş. Neoliberal ideolojinin önemli uygulayıcısı olan Dünya Bankası ekonomistlerinin bunu ifade etmesi önemlidir. Büyümenin artışı için sürdürülebilir projelere yatırımı tavsiye etmekle birlikte mevcut yatırımların mutlaka artırılması gerektiği ifade ediliyor. Özellikle ulaşım, enerji, tarım ve imalat sektörü yatırımları ön plana çıkarılmış.
Sonuç olarak raporda yapılan tespitler şu yönde; Batı dünya ekonomisinde öncü rolünü Asya’ya devretti. Çok kutuplu dünya kuruldu ve bu gelişme Batı’nın gücünü her geçen gün azaltıyor. Türkiye’nin uzun vadeli stratejik hedeflerini buna göre belirlemesi gerekmektedir. Bu bağlamda BRICS’e üyelik Türkiye için tarihi bir adım ve önemli bir ekonomik güç olma yolunda hızlandırıcı bir etki sağlayacaktır.