Bahçeli Erdoğan’a karşı! -(TAMAMI)
MHP lideri Sayın Bahçeli, AKP’nin başı ne zaman dara düşse onlara can simidi olur. Eğer Bahçeli, Anayasa’nın emrettiği mutlak ekseriyet olan 367 sayısının sağlanmasına yardımcı olmasaydı, AKP’nin iki yol arkadaşından birinin cumhurbaşkanı, diğerinin başbakan olması hayali suya düşerdi. Ama yapmadı. Tıpkı Baykal’ın demokrasiyi kurtarmak (!) adına Erdoğan’a meşruiyet sağladığı gibi... Seçim öncesinde kürsülerden urgan atıp “al sana ip, işte assana” diyen MHP lideri de Abdullah Gül’e altın tepsi içinde cumhurbaşkanlığını sunmuştu.
Benim bu demokrasi kahramanlıklarına pek aklım ermiyor. Siyasetçi eğer gerçek devlet adamıysa tavrını koyar.
Bu kez ilkeli davranıyor gibi
Şimdi Bahçeli’yi birdenbire TV ekranlarında görünce çok şaşırdım, merak ettim. Ambargo kalkmış, sanki özgür medya görev başı yapıyordu. Aslına bakarsanız, Bahçeli işte bu kez ilkeli bir davranış içinde görünüyor...
Belki ülkücü tabanın etkisinden, Bahçeli grup konuşmalarındaki tavrını sürdürdü. Örneğin, dedi ki: “Başından beri ifade ettiğimiz gibi, PKK’nın geri çekilmesi ya da silah bırakması asla gerçekleşmeyecektir. Yıkımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı, bu yılın başlarında, ‘hedefimiz PKK’ya silah bıraktırmak’ derken milletimizin aklıyla ve irfanıyla alay etmekten utanmamıştır. PKK, moral depolamakta, yaralarını sarmakta, sadece yaşlı ve yıpranmış tetikçilerini geri çekmekte, “serhildan” yani isyan provaları yapmakta, çözüm karambolünde silahlarını temizlemekte, özerklik için gün saymaktadır.
PKK’lı eşkıyaların çekilmesiyle son bulacağı iddia edilen birinci safha, teröristlerin tüm yurda yayılmasına ve mevzilerini tahkim etmesine hizmet etmiştir. Cizre ve Diyarbakır’da sahneye çıkan sözde asayiş birlikleri bu bakımdan ibretlik bir misaldir.”
‘Herkes tarafını belli etsin’
Bahçeli bununla da yetinmiyor ve arkasından Başbakan’ın Taksim Gezi Parkı’ndaki gençliğe karşı şiddetini dile getirerek devam ediyordu: “Başbakan, Türk gençliğine, ‘şiddet yapan şiddet görür’ diyerek gözdağları vermekte, azarlamaktadır. Palalı elemanlarını, kiralık sopacılarını, satır bıçak taşıyan piyonlarını devreye sokmakta, gençlerimizin üzerine salmaktadır. Başbakan’ın ileri demokrasisinde elinde pala ve silah bulunan, sonra da tepkiler keskinleşince Fas’a kaçırılan vicdansızlığın zirve isimleri vardır.
Başbakan Erdoğan, bu palacıları, kadınlara tekme sallayan bu haşaratları kim ya da kimlerin görevlendirdiğini muhakkak ki açığa çıkarmalıdır. Geçim sıkıntısı çektiği, borçlarını ödeyemediği söylenen palalı ucube, Fas’a nasıl gitmiş, kimler tarafından finanse edilmiştir?”
Tarihe not düşmek için devam edelim. Bahçeli diyor ki: “PKK silahı masaya koymuş, namluyu Türk milletine doğrultmuştur.
İmralı’daki Bebek katilinin süreklilik halini alan baskı ve dayatmaları da Başbakan ve hükümeti tarafından dikkat ve özenle izlenmektedir. Cani başının; “Sürecin merkezinde ben varım. Çağrıyı ben yaptım, ben başlattım. Çat diye kalbim durursa süreç ne olacak?” sızlanmasının cevap bulması da yakındır.”
Bahçeli diyor ki:
“Artık herkes tarafını belli etsin.” İşte konuşmanın altı çizilecek sözü asıl bu.
Ülkücüler sahaya mı inecek?
Ne oluyor?
Bahçeli ve ülkücüler sahaya inip direnişçi gençlerin arasında mı yer tutacak, o tarafta mı yer alacaklar? Bahçeli’nin savundukları ile genç-liğin savunduğu ilkeler paralellik mi gösteriyor? Anlatılmak istenen buysa, hayra mı yoracağız yoksa?..
Çok geçmiyor; AKP Genel Başkan Yardımcısı açıklama yapıyor ve parlamento tarihinde pek rastlanılmayan cümlelerle Bahçeli’yi yanıtlıyor:
Ne, ülkücülüklerini bırakıyor ne de Bahçeli’nin uçağa binmekten korktuğunu. Bahçeli’yi, yumurta üzerindeki kuluçkaya yatmış tavuğa benzetiyor.
Hüseyin Çelik’in bu galiz üslubunun altında ne vardır?
“Geçmişte geniş sokak deneyimi olan ve vurucu güç olarak tanınan ülkücülerin Gezi Parkı direnişine destek verme korkusu olamaz mı?”
Bahçeli bunu yapabilir mi? Yapabilir, çünkü hem tabanının baskısı hem de anketlerdeki durumu ona bu cesareti verebilir. Özellikle Güneydoğu’da olup bitenler Türk milliyetçiliği akımına zirve yaptırıyor ve Antakya’da silahsız insanlar polis devletine karşı barikatlar kuruyorlar. Böyle bir durum olmasını demokrasi için, rejim için yararlı görmek imkânsızdır. Bakalım, gelişmeler ne tarafa doğru seyredecek?
Not: Aydınlık gazetesinin çıktığı günden bu yana hiç duraksamadan her koşulda görevimi yapıyor ve sizlere ulaşmaya çalışıyorum. Hiç tatil yapmadım ve yazılarımı önemli bir şey olmadıkça hiç kesmedim ama bu kez sizlerden özür dileyerek bir haftalık yurtdışı gezisi nedeniyle yazılarıma ara vereceğim. Siz bu satırları okurken ben yolda olacağım ve elbette sizi çok özleyeceğim. Haftaya yeniden buluşmak üzere.
Saygılarımla.
K.A.