Bakan Tekin için siyaset bilimi
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, tarikat ve cemaatlerle yaptıkları protokolleri sürdüreceklerini söyledi. Bunların “STK” olduğunu iddia etti. Oysa tarikat ve cemaatler sivil toplum kuruluşu değildir Sayın Bakan. Herhangi bir siyaset bilimine giriş ders kitabını açtığınızda bile öğrenebileceğiniz basit bir gerçektir bu.
Birincisi, sivil toplum kuruluşları devlet dışı kurumlardır. Devletin uzantısı olmadıkları gibi devletin içinde kadrolaşmak ve siyasal güç elde etmek için özel ve örgütlü bir faaliyet yürütmezler. Türkiye’de bakanlıklarda örgütlenmeyen, siyasal güç elde etmeye çalışmayan bir tarikat var mı? Türkiye’de tarikatlar yasadışı siyasal partiler gibi çalışırlar. Bütün dertleri devlette kadrolaşmak, kendilerinin kontrolünde derebeyliklere çevirdikleri kamu kurumları oluşturmaktır. Neresi sivil toplumdur bunların?
İkincisi, sivil toplum kuruluşları (eskiden demokratik kitle örgütleri denirdi), demokratik toplum inşasının bir parçasıdırlar. Bunlara siyaset bilimi dilinde “baskı grubu” diyoruz. Ekonomik, toplumsal, siyasal veya kültürel hedefler etrafında örgütlenerek hükümetleri kendi menfaatleri yönünde etkilemek isterler. Onlara sivil toplum kuruluşu denilmesinin temel nedeni, karşımıza dernek, vakıf vb. biçimlerde çıkmaları değil, iç işleyişlerinin ve amaçlarının demokratik toplum idealleri ile uyumlu olmasıdır. Sormak lazım: Hangi tarikatın şeyhi, hangi cemaatin lideri ne zaman nerede yapılmış bir açık kongrede, kaç delegenin oylarıyla seçilmiştir? Gelir-gider defterleri devletin denetimine açık mıdır? Tarikatın paravan olarak kurduğu dernek ve vakıfların yasal kongreleri, karar defterleri ve gelir makbuzları olabilir. Ancak onların arkasındaki gerçek güç tarikat ve cemaatler ise, onları STK saymakla PKK’nın yasal kolunu sistemin meşru bir öğesi saymak arasında bir fark yoktur.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmalarında bugün DEM Parti adını almış olan yapının PKK ile organik ilişkilerine işaret ediyor. Bu konuşmalardan anlıyoruz ki, yasal olmak ile meşru olmak her zaman üst üste binen durumlar değilmiş. Demokratik toplum ideallerini benimsemeyen örgütler, haklarında gerekli hukuki tedbirler alınıncaya kadar yasal boşluklardan yararlanıp paravan örgütler aracılığıyla faaliyet yürütebiliyorlarmış. Yasal paravan örgütlerin varlığı, onların arkalarındaki güçlerin meşru görülmeleri için yeterli olmuyormuş. Tarikat ve cemaatler ne iç işleyişleri bakımından kamuoyu denetimine açıktır, ne şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesine uygun olarak demokratiktir ne de basın açıklaması, miting, imza kampanyası vb. demokratik yollarla hükümetler üzerinde baskı uygulayarak onların denetlenmesine katkı sunan ve dolayısıyla idealleri bakımından demokratik toplum sınırları içinde faaliyet yürüten örgütlerdir.
Eğer sözgelimi Türk-İş gibi sendikalardan, barolardan, çiftçi kooperatiflerinden, Cumhuriyet Kadınları veya Cami yaptırma ve yaşatma türünden derneklerden bahsediyorsak, bu soruların hepsinin cevabı “evet” olacaktır. Fakat tarikat ve cemaatler ile onların yasal paravan örgütleri için değil! Tarikat ve STK bağlantısı, tuttuğunuz her yerden elinizde kalan absürd bir iddiadır.
Tarikat ve cemaatler, hükümetleri baskılayabilirler. Bu onları baskı grubu yapmaya yetmez. Çünkü bir hükümet emperyalist devletlerden, çok uluslu şirketlerden, çeşitli lobilerden ya da ordudan gelecek baskılarla da karşılaşabilir. Bunları demokratik sistemin organik bir parçası olarak nasıl görmüyorsak, bir iç işleyişi ve idealleri bakımından demokratik olmayan bir toplumsal örgütlenme olarak tarikatları da sivil toplum kuruluşu olarak göremeyiz. FETÖ’cülerin tarikatları sivil toplum kuruluşu olarak kabul ettirmek için uzun yıllar nasıl ideolojik bir mücadele yürüttükleri biliniyor. Ama Sayın Bakanın bu kavram kalpazalığının altından nasıl bir amacın çıktığını öğrenmiş olması beklenirdi. Bugün tarikat ve cemaatleri STK saymayı sürdürmek, sadece ve sadece yeni “sızıntı”ların önünü açmaya dönük bir niyetle ilişkilendirilebilir. Yeri gelmişken, Sayın Bakanın söylediği gençlerin dağa çıkmasını tarikatların engellediği yönündeki sözler ise Türk gençliğine hakaretten başka bir şey değil. Meclis kürsüsünde tarikatların faydasını kanıtlayacağım derken, alelacele aklına geleni söylemiş olmasına yormak lazım.