Bakanlığın sinema müzesi
Geçen hafta ülkemizdeki müze anlayışının ve de uygulanışının nicelik ve nitelik açısından istenilen ve de arzu edilen düzeyde olmayışından söz edip olumlu bir örnek olarak Malatya Radyo Müzesi hakkında bilgiler verirken, bu hafta da Kültür ve Turizm Bakanlığından bir davet alarak, yapımı bir süre önce başlayıp hala süren Beyoğlu'ndaki Sinema Müzesi ile karşılaştık. Tüm sinema meslek kuruluşlarının davet edildiği davette, önce Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan tüm davetlilere Atlas Pasajı'ndaki yapılmakta olan –daha doğrusu restore edilen- yeni müze hakkında bilgiler verdi, ardından da, müzenin hemen karşısında yer alan Grandpera'da da tanıtımını yaptı.
Öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın –biraz değil- bir hayli geç de olsa bir sinema müzesinin oluşumuna başlaması sevinilecek bir olaydır. Gerçi İstanbul'da iki (Türker İnanoğlu ve Sami Şekeroğlu'nun) Adana ve Antalya'da da birer sinema müzesi adı altında faaliyette bulunan müzeler varsa da, bunlar hem yeterli olmayışı hem de sinemanın farklı alanlarının gereksinimlerine yanıt verdiği için, toparlayıcı bir ulusal müzeye de gereksinim vardı. Bakanlık da bu gereksinimi görmüş olacak ki, bu tür çalışmaya girerek boşluğu doldurmayı amaçlamış.
Tanıtımda, bugüne dek üzerinde söylentilerin dışında pek fazla bir bilgiye sahip olmadığımız müzeye ilişkin tüm ayrıntılardan söz edildi. Kırmızı halı ile Atlas Pasajı'nın bugünkü girişinden girilecek. Girişin iki yanında ve içerdeki dükkanlarda ise sinemayla ilgili objelerin satılacağı ticari amaçlı mağazalar yer alacak. Sinema salonundaki mevcut perde ise 9 metre içeriye çekilerek büyük bir sahne oluşturulacak.
Birinci katta hafıza panoraması adı verilen bir yer olacak. Bir çeşit havuz içinde oluşturulacak bu ilginç yerde Türk sinemasının veri tabanı hizmete sunulacak. Ziyaretçiler burada diledikleri sanatçının tüm verilerine ulaşma olanağını yakalayacaklar. Ayrıca sinemanın endüstriyel, tarihsel ve izleyici ile olmak üzere üç bölümdeki konumu da yine bu katta ziyaretçilere sunulacak.
Müzenin ikinci katında ise zeootroplardan Karagöz'e dek sinema öncesi tüm aletlerden oluşacak bir kalıcı sergi bulunacak. Bunun üzerinde geçici sergilerin yer aldığı üçüncü katla, ortak çalışma alanı olarak tasarlanan dördüncü katlar bulunacak.
Bakanlık olarak tarafından yapılan müze, anlatılanlardan elde edilen bilgiler doğrultusunda, bir müzeden daha çok teknolojik bir gösteri alanı olarak düzenlenmiş. İçinde barındırması gereken sinemamızın değerlerinin tanıtımından çok, gelen ziyaretçileri eğlendirecek teknolojik bir gösteri anlayışının egemen olduğu görülüyor. Anlatılanlardan anlaşıldığı üzere tüm müzede Türk sinemasının tanıtımı ise veri tabanını oluşturan sanal görüntülerin dışında yok gibi bir şey. Kısacası ortaya konulmak istenen ne müze, ne de Türk sineması ile pek ilişkili değil. Tümüyle çocuklara yönelik bilgiden ve tanıtımından çok eğlencelik bir teknolojik alan.
Müzenin bu şekilde tasarlanmasın, elbette ki Türk sinemasıyla ilgili müzelik eserlerin azlığından ya da yetersiz oluşundan kaynaklanıyor. Müzenin tasarımını yapanlar da bu boşluğu teknolojik oyunlarla doldurmak isteyerek, hem müze, hem de Türk sineması olgularını biraz değil, onun da ötesinde tümüyle dışlamış.
Elbette ki, bir sinema müzesi bir arşiv ya da bir takım demir yığını görünümünde olan eski aletlerin yan yana yığılması ya da eğlencelik bir teknolojik gösteri alanı değildir. Bir müzenin her şeyden önce, günümüzün moda deyimi ile hem milli, hem yerli hem de geçmişi geleceğe taşıyacak, teknolojinin yeniliklere yenik düşmeyecek, tüm zamanlara dayanaklı olan değerlere sahip bir yer olması gerekir.
Evet, bakanlığımızın bir müze oluşumunu gerçekleştirmesi elbette ki sevinilecek bir olaydır... Ama bu sevinilecek olayı, uzmanlarına, müzecilere, sinema adamları ve tarihçilerine danışmadan, hem müzeden, hem de sinemadan yoksun anlayışla bu tür bir aceleciliğe getirmek niye…