Bakanlıklar semti
Bakanlık binalarının çoğu eskiden Vekâletler Caddesi’ndeydi. Bakanlıklar semti ise kabaca Kızılay’daki Güven Park ile TBMM arasındaki bölgedir.
Buradaki resmî binalar, ağaçlı çimenli hatta çiçekli bahçeleri alçak duvarlarla çevrili, cumbalı çıkmalı, mimari özelliği olan tarihi yapılardır. Feroz Ahmad, “Modern Türkiye’nin Oluşumu” adlı kitabında Ankara’nın başkent olduktan sonra büyük bir değişim geçirdiğini yazar ve şöyle der:
“Cumhuriyet’i kuranların çoğu Balkan kökenli oldukları için Anadolu ovasının orta yerinde bir Balkan şehri kurmak istediler. Bakanlık binaları olarak kullanılan kışla benzeri alçak taş binalar, iki tarafı ağaçlı yollar ve küçük bahçeli evler yakın zamanda kaybedilen yerleri hatırlatıyordu.”
Bu evlerin en güzel örneğini eski Millî Kütüphane ve Kaymakamlık binalarının da bulunduğu Saraçoğlu Mahallesi’nde görebilirsiniz. Fakat bir süre sonra göremeyeceksiniz. TOKİ o bölgeyi ihaleye çıkardı. Birinci derecede SİT alanı olan bu mahalledeki evler boşaltıldı, yıkılmayı bekliyor. Yerine herhalde Selçuklu mimarisine uygun AVM’ler, kebapçılar, köfteciler, belki de külliyesiyle birlikte bir cami yapılır. Bakanlık binalarının da zamanla aynı akıbeti paylaşacağından kuşkulanmak için makul bir sebep yok.
Bakanlık binalarının korunmasını, Cumhuriyet’ten kalan hatıraların bulunduğu müzeler olarak kullanılmasını talep etmeliyiz. Nitekim Ankara Büyük Şehir Belediyesi, 1930 yılında Erkân-ı Harbiye sözcüklerinin baş harfleri esas alınarak inşa edilen Genel Kurmay Başkanlığı binasının müze olarak kullanılacağını açıkladı. O bölgenin tamamı, Paris’teki Invalides (Askeri Müze ve Napoleon’un kabrinin bulunduğu yer ) gibi düzenlenerek trafiğe kapatılabilir.
Ortaokul öğrencisiyken her sabah Olgunlar Sokak’tan Bulvar’a iner, Vekâletler Caddesi’ni boydan boya geçerek Millî Müdafa Caddesi’nden Saraçoğlu Mahallesi’ne gelir, Necati Bey Caddesi’ne kadar uzanan, dallarında kuşların ötüştüğü kestane ağaçlarının yukarılarda birleşerek caddeye yeşil bir tünel görünümü verdiği Kumrular sokağa girerdim. Namık Kemal Ortaokulu oradaydı. Cumhuriyet dönemi klasik Türk mimarisinin bir örneği olan okul 1951 yılında açıldı. Her ne kadar Anıtlar Yüksek Kurulu’na bağlı olsa da binanın yıkılmaması için bir sebep kalmadı. Oraya cam ve çelikten modern bir imam hatip lisesi ya da “residence” gökdeleni düşünebilirler.
Okul dönüşü Güven Park’ın arkasındaki ağaçlıklı bölgenin içinden geçip Bulvar’a çıkardım. Soğuk fakat güneşli bir kış günü (21 Şubat 1964) ağaçların arasında yürürken üç el silah sesi işittim. Elimde okul çantası Başbakanlık’ın önüne koştum. Polisler, bağırıp çağıran insanlar... İsmet İnönü’nün isabet alan makam arabası binanın önünde duruyordu. Paşa, binadan çıkarken gazetecilerin sorularını yanıtlıyormuş. Mesut Suna adında bir mürteci (o zamanlar “meczup” denirdi) 27 Mayıs’ın intikamını almak için Paşa’ya üç el ateş etmiş.
Kısa süre içinde binanın önünde büyük bir kalabalık toplandı. Derken, İsmet İnönü bir pencerenin önünde belirdi. Saçları, yüzü ve elleri bembeyazdı. Bir an için bana kardan adam gibi göründü. Bir heykel gibi dimdik durmuş gülümsüyordu. Sonra eliyle geniş hareketler yaparak kalabalığa dağılmasını işaret etti. O görüntü belleğimden hiç çıkmadı.
Kurucu Emirül Müminin (Müminlerin Emiri) fetva verir de Ulus’tan Kavaklıdere’ye kadar bütün bölge iddia edildiği gibi yıkılıp Selçuklu ve Endülüs/Arap mimarisiyle yeniden inşa edilirse, Resneli Niyazi Bey gibi Hüseyin Gazi dağına çıkmaktan ya da çatışarak Ege bölgesine doğru çekilmekten başka çare kalmaz.
Şaka bir yana, durum vahim, bir o kadar da elim. Devrim Kanunları’na sahip çıkamadık, bari Ankara’nın Cumhuriyet’in kurucularından yadigâr kalan tarihi binalarını ve anıtlarını koruyalım. Böylece gelecek kuşaklara bir iz, bir işaret bırakmış oluruz.