Bankacılık krizi: ABD’nin çıkmazı büyüyor-2
ABD hala Silikon Vadisi Bankası’nın (SVB) batmasının etkilerini yaşıyor.
Nitekim şu anda Amerikan bankalarının yüzde 10’unun hesaba dahil edilmemiş zararları SVB’ninkilerden daha fazladır. Üstelik bankaların yüzde 10’u SVB’den daha düşük sermayeye sahiptir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, bankacılık sisteminin varlıklarının piyasa değerinin, varlıkların defter değerinin 2 trilyon dolar daha düşük olduğunu ortaya koymuştur. Banka varlıklarının piyasa değeri tüm bankalarda ortalama yüzde 10 azalırken, en alttaki yüzde 5’lik dilim yüzde 20’lik bir düşüş yaşamıştır. Daha da kötüsü, ABD Merkez Bankası (FED) faiz oranlarını artırmaya devam ederse, tahvil fiyatları daha da düşecek, gerçekleşmemiş zararlar artacak ve daha fazla banka likidite eksikliği ile karşı karşıya kalacaktır.
AKBABA PİYASASININ YAMYAMLAŞTIRMA ÇÖZÜMÜ
Dolayısıyla, Washington’ın mevcut acil durum önlemleri yeterli olmayabilir. Şu anki iddia, ekstra likiditenin daha büyük ve daha güçlü bankaların zayıfları devralması ve çalışan insanlara zarar vermeden finansal istikrarı yeniden sağlamasıyla finanse edilebileceği yönünde. Bu, büyük akbabaların ölü leşleri yamyamlaştırdığı piyasa çözümüdür. Örneğin, İngiltere’nin SVB kolu HSBC tarafından 1 sterline satın alındı. Credit Suisse örneğinde, İsviçre makamları CS’nin mevcut piyasa değerinin beşte biri fiyatına daha büyük UBS bankası tarafından devralınmaya zorlandı.
Üstelik bu, yaklaşan sorunların sonu değildir. ABD bankaları büyük ölçüde ticari gayrimenkul (CRE) varlıklarına, yani ofislere, fabrikalara, süpermarket alışveriş merkezlerine vs. yönelmiş durumdadır. Pandemiden önce faiz oranları çok düşük hatta sıfıra yakınken, küçük bankalar gayrimenkul geliştirme kredilerine ve geliştiriciler tarafından ihraç edilen CRE tahvillerine yüklendi. Banka rezervlerinin payı olarak borçlanma, küçük bankalarda yılda yüzde 25’ten 2023’ün başlarında yılda yüzde 95’e, büyük bankalarda ise yüzde 35’e yükseldi.
ATLANTİK BANKALARI TEMERRÜT RİSKİ YAŞIYOR
Ancak ticari bina fiyatları pandeminin sona ermesinden bu yana düşüşte ve birçoğu boş duruyor ve kira getirmiyor. Şimdi de ABD ve Avrupa Merkez Bankalarının artırdığı ticari mortgage oranlarıyla birlikte, birçok banka kredilerinde daha fazla temerrüt olasılığıyla karşı karşıya. Daha şimdiden son iki hafta içinde, müteahhitler çökerken 3 milyar dolarlık kredi temerrüde düştü. Şubat ayında, Los Angeles’taki en büyük ofis sahibi Brookfield 784 milyon dolarlık borcunu ödeyemedi. Mart ayında Pacific Investment Co. 1,7 milyar dolarlık ipotek senedini ödeyemedi ve Blackstone 562 milyon dolarlık tahvilini ödeyemedi. Geri ödenmesi gereken 270 milyar dolar daha CRE kredisi bulunmaktadır. Dahası, bu CRE kredileri oldukça yoğunlaşmış durumda. Küçük bankalar 2,3 trilyon dolar değerindeki toplam CRE kredilerinin yüzde 80’ini ellerinde tutmaktadır.
CRE kredi riski en sert şekilde bölgesel bankaları vuracaktır. Ve bu bir kısır döngüdür. Bu durum ticari gayrimenkul borçlularını makul fiyatlı kredilerden mahrum bırakarak kar marjlarını düşürmekte ve temerrütleri artırmaktadır.
CREDIT SUİSSE’İN ÇÖKÜŞÜ
Henüz çözüme kavuşturulmamış diğer risk ise uluslararası boyuttadır. İsviçre’nin 167 yıllık uluslararası bankası Credit Suisse’in (CS) tasfiyesi ve rakibi UBS tarafından zorla devralınması, sadece hedge fonlar, özel yatırımcılar ve küresel çapta diğer bankalar tarafından tutulan tüm CS ikincil tahvillerinin 18 milyar dolarlık değerinin silinmesi ile mümkün oldu. Tahvillerin (borçların) silinmesi ve bunun yerine CS hissedarlarının kurtarılması finans hukukunda eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Bu durum, Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) Avro Bölgesi’nde bunun yaşanmayacağına dair verdiği güvenceye rağmen, bu tür banka tahvillerini tutma riskini arttırmıştır. Sonuç olarak, yatırımcılar diğer bankalar hakkında endişelenmeye başladı. Özellikle de gözler, Credit Suisse olaylarından sonra artık batamayacak kadar büyük olmayan Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank’ın başına gelenlere odaklandı.
DÜZENLEMELER UYGULANMIYOR
Her fırsatta banka düzenlemelerinin krizleri önleme konusunda tamamen başarısız olduğunu dile getirdim. Bir banka hukuku uzmanının ifade ettiği gibi: “2008 krizinin ardından Kongre, finansal kurumları yönetmek için muazzam bir yasal yapı inşa etti: Dodd-Frank Yasası. Ve bir hafta sonu boyunca bunun pahalı ve savurgan bir Potemkin köyü olduğunu gördük. Uygulanmadıkları sürece devasa bir dizi düzenlemeye sahip olmanın ne faydası var?
“Dodd-Frank hala yürürlükte, ancak ihtiyati hükümleri ölü sayılır. Uygunsuz oldukları anda göz ardı edilecekleri göz önüne alındığında, neden şimdi birileri onun gerekliliklerine uysun? Ve kurallara uyulmadığı takdirde halk neden korunacağına dair herhangi bir güven duysun? Gerçekten de SVB’nin çözüm planına bakan oldu mu, yoksa hepsi bir şov muydu?”
“Finansal krizlerde kurallar her zaman bir kenara atılır ve ardından bir sürü parmak sallama ve bir sonraki krize kadar takip edilen yeni kurallar ortaya çıkar.”
ÇÖZÜM BANKA KARI VE SPEKÜLASYONDAN VAZGEÇMEK
Basel Bankacılık Denetleme Komitesi Başkanı ve dünyanın en üst düzey mali düzenleyicisi Pablo Hernández de Cos geçen hafta yaptığı açıklamada, “Bankaların batmasını tamamen önlemenin tek yolu, tüm mevduatlarını likiditesi yüksek varlıklarda tutmalarını zorunlu kılmaktır, ancak o zaman artık bankanız olmaz.” dedi. Demek istediği, kar etmeyi ve spekülasyon yapmayı amaçlayan hiçbir bankanız olmayacağıdır. Ancak yine de kamu hizmeti sağlayan kâr amacı gütmeyen bankalarınız olabilir. Ama tabii ki gündemde bu yok.
İflas eden Silikon Vadisi Bankası’nın üst düzey yöneticilerine bankanın karlılığına bağlı olarak büyük ikramiyeler ödediği ve bunun sonucunda yöneticilerin karlılığı artırmak ve böylece daha büyük ikramiyeler kazanmak için daha riskli uzun vadeli varlıklara yatırım yaptığı anlaşılıyor. Hepsi bu kadar da değil. Banka iflas etmeden hemen önce, kıdemli memurlara, yönetime ve hissedarlara uygun oranlarda 219 milyon dolar tutarında büyük krediler verdi. Eğer ‘içeriden’ biri olarak bunu elde edebilirseniz güzel.
FED SUÇ ÜSTÜ YAKALANDI
SVB’de yanlış giden neydi? ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jay Powell şu şekilde ifade etti: “Temel düzeyde, Silikon Vadisi Bankası yönetimi başarısız oldu. Bankayı çok hızlı büyüttüler, önemli ölçüde likidite riskine ve faiz oranı riskine maruz bıraktılar. Bu riski hedge etmediler.” Ancak “artık denetçilerin bu riskleri gördüğünü ve müdahale ettiğini biliyoruz.” Gerçekten mi? Eğer öyleyse, biraz geç kalmışlar! “SVB’nin eşi benzeri görülmemiş derecede hızlı ve büyük bir banka kaçışı yaşadığını biliyoruz. Bu, çok büyük bir grup bağlantılı mevduat sahibi, çok, çok hızlı bir koşuda yoğunlaşmış bağlantılı mevduat sahipleri grubudur. Tarihsel kayıtların gösterdiğinden daha hızlı.” Böylece FED yakayı ele verdi. Daha sonra da “Kendi payımıza, denetim ve düzenlemeleri gözden geçiriyoruz. Neyin yanlış gittiğini bulacağız. Bunun bir daha tekrarlanmaması için doğru politikaları uygulayacağız.” dediler.
HAYALİ SERMAYENİN FAY HATTI DURUYOR
Ancak bu yüzeysel bir açıklamadır. Bankacılıkta her zaman bir fay hattı olacaktır. Marx’ın açıkladığı gibi, kapitalizm bir para ekonomisidir. Üretim, kullanım noktasında doğrudan tüketim için değildir. Meta üretimi, para karşılığında takas edilmek üzere piyasada satılmak içindir. Ve metaları satın almak için para gereklidir.
Para ve emtia aynı şey değildir, bu nedenle para ve emtia dolaşımı doğası gereği bozulmaya tabidir. Herhangi bir zamanda, nakit paraya sahip olanlar, metaları geçerli fiyatlardan satın almaya karar vermeyebilir ve bunun yerine biriktirebilirler. O zaman emtia satanlar fiyatları düşürmek, hatta iflas etmek zorunda kalırlar. Marx’ın hayali sermaye olarak adlandırdığı, para ve emtia ya da tahvil veya hisse senedi gibi finansal varlıklarla para değişimindeki bu çöküşü pek çok şey tetikleyebilir. Ve aniden de gerçekleşebilir.
ABD YILLARCA SÜRECEK BİR KRİZİN EŞİĞİNDE
Silikon Vadisi Bankası’nda ortaya çıkan ‘likidite’ krizi şimdi emlak sektöründe ve büyük tahvil borçları olan bankalarda yaşanıyor. Yani bankacılık krizi henüz sona ermiş değil. Hatta bazıları, ABD’deki 1980-90’lardaki tasarruf ve kredi krizinde olduğu gibi, yıllarca sürecek bir krizin yaşanabileceğini savunuyor.
Kesin olan şu ki, kredi koşulları sıkılaşıyor. Banka kredileri düşecek ve üretken sektörlerdeki şirketler yatırım yapmak için, hane halkları da yüksek meblağlı ürünler satın almak için fon bulmakta giderek zorlanacak. Bu da ekonomilerin bu yıl çöküşe girmesini hızlandıracak. Daha geçen hafta ABD Merkez Bankası bu yılki büyüme tahminleri sadece yüzde 0,4’e düşürdü ki gerçekleşmesi halinde bu yılın ortasında en az iki çeyrek daralma anlamına gelecektir.
Eğer mevcut bankacılık krizi 2008’de olduğu gibi sistemik bir hal alırsa, bankacılık elitinin uğradığı kayıpların hükümet kurtarmaları yoluyla ‘toplumsallaştırılması’, kamu sektörü borçlarının (halihazırda rekor seviyelerde) artırılması gerekecektir. Tüm bunlar da ortaya ‘kurtarma’nın, artan vergilendirme, sosyal refah harcamaları ve hizmetlerinde daha fazla kemer sıkma yoluyla geri kalanımızın sırtından karşılanacağı anlamına gelir.