Baraj ve ‘oylar bölünmesin’ söylemi
Özellikle 2002’den bu yana, kaçıncı seçimdir hep aynı söylemi dinliyoruz: Yüzde 10’luk barajı aşamayacak partilere oy vermeyin, oylar bölünmesin, boşa gitmesin! Çoğu seçmen de bu görüşe katılarak, gönüllerindeki; oy vermek istedikleri siyasete değil, büyük partilere yönelme zorunluluğu duydu.
Türkiye’deki yüzde 10 seçim barajı, yanılmıyorsam başka hiçbir ülkede uygulanmayan son derece demokrasi karşıtı bir yasadır. Günümüz Türkiyesinin yaşadığı tüm antidemokratik uygulamaların sorumlusu olan ABD güdümlü faşist Evren cuntası, böyle bir yöntemle, istenen partilerin hükümet olmasını güvence altına almayı planladı. Bilinmelidir ki gökten zembille inercesine Türkiye’nin başına geçirilen ABD senaryolu AKP çuvalı, bu proje nedeniyle 13 yıldır iktidardadır. Seçim barajı değişmediğine göre, bu projenin böylece sürüp gitmesi istenmektedir.
HER ŞEYİN BIR SINIRI VAR
AKP yönetiminin Türkiye’yi 13 yılda nereye taşıdığını görüyoruz, yaşıyoruz. Türkiye günbegün ve artan hızla demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın, fikir özgürlüğü ve insan hakları temel ilkelerinden uzaklaştırılarak, dikta yönetiminin eşiğine getirilmiştir. Kendi deyimleriyle Türkiye, Irak ve Suriye gibi komşularıyla “ateş çemberiyle” çevrilmiş, güney sınırlarımızda güvenlik kalmamıştır. Türkiye’nin dış saygınlığına büyük zarar verilmiştir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik katlanarak artmıştır. Yoksulluk, yolsuzluk, rüşvet ve ahlak değerlerindeki çöküş, görülmemiş ve tahammül gücünü aşan boyutlar kazanmıştır. İşçi sendikaları değişik yöntemlerle baskı altına alınarak, bazıları da hükümet güdümüne sokularak, çalışanların haklarını koruyamaz duruma getirilmiştir.
Parlamentodaki ana muhalefet partisi CHP ile MHP, Türkiye için alarm zilleri çalan bu durum karşısında, eleştirilerini parlamento içi direniş ve muhalefetle sınırlandırmış, haftada bir yapılan gurup toplantısı konuşmalarıyla yetinmişlerdir. Hatta son haftalara değin, gündem Erdoğan tarafından belirlenmiş, muhalefet liderleri ortaya atılan gündeme ait yanıtlarla oyalanmışlardır. Gezi eylemlerinde, demokrasi, hukuk devleti ve Cumhuriyetin değerlerine, Mustafa Kemal Atatürk’e sahip çıkarak ayağa kalkan milyonlarca gencin ve her yaştan insanımızın yanında aktif olarak yer alınmamıştır. Doğal su ve çay kaynakları HES’lerle ellerinden alınan ve çevresini siyanürle mahveden maden şirketlerine karşı direnen köylüye sahip çıkılmamıştır. Milyonlarca insanın geçim kaynağı olan zeytinliklerin ve SİT alanlarının imara açılmasında direnen insanlarımızın yanında yer alınmamıştır. Oysa direnen gençlerin, işçinin, köylünün ve halkın yanında aktif olarak yer alınsaydı, bu direnişler daha da etkin ve güçlü olsacaktı, AKP istediği yasaları kolay kolay çıkaramayacaktı.
PARLAMENTODA OLMAKSIZIN YAPILAN MUHALEFET
Basından izledik, izliyoruz. Gezi eylemlerinde gençlerin yanında, onlarla birlikte direnişe katılan, grev yapan, direnen işçinin; ürününe, çevresine ve kaynaklarına sahip çıkan köylünün ve halkın yanında medya olanaklarıyla aktif olarak yer alanlar, VATAN Partisi çatısı altında bir araya gelenlerdir.
Görüldüğü gibi aktif ve hatta etkin bir muhalefet için ille de parlamentoda yer almak gerekmiyor. Şahsi görüşümü söylüyorum, tamamen antidemokratik olan bu yüzde 10 barajı, Vatan Partisi aşamasa bile, oylarını önemli ölçüde artırması, ona, verdiği bu haklı mücadelede büyük bir güç ve ivme kazandıracaktır. Bu hareketin özverili, özgüvenli dik duruşunu ve partinin saygınlığını ve etkinliğini artıracaktır.
İşte bu nedenle ben artık birçok kere seçmenlerin denediği “oylar bölünmesin, kaybolmasın” gibi söylemlerin inandırıcı ve yeterli olduğunu sanmıyorum. Oy verme, son derece önemli ve demokratik bir haktır. Ne var ki insanın inandırıcılığına, siyasetine, uygulamalarına, tutarlılığına inandığı bir siyasi harekete ve partiye oyunu vermesi de en doğal hakkıdır. Bu hakka ve siyasi duruşa saygı duymak gerekir.