Barış ve huzura nasıl ulaşılır?
Bu sorunun yanıtı, toplumsal ilerlemeden yana olan güçlerin sahip oldukları nesnel olanakların mihenk taşıdır. Dünyayı dönüştürmek, bunu gerçekleştirecek toplumsal gücü yaratmayı gerektirir. Kitleler, barış ve huzurdan yanadır. Onun için böyle gücün oluşturulması, her dönemde “barış ve huzur” sorusunun yanıtına sıkı sıkıya bağlıdır.
İKİ FARKLI ORTAM
Mevcut sistem kendini yeniden üretme yeteneğini yitirmemişse, “ileri”den yana olan güçleri toplumun kıyısında tutmayı becerebilir. Kitlelerde, “barış ve huzur”un ancak “mevcut sistemin kabullenilmesiyle” sağlanabileceği algısını yaratmada başarılı olabilir. Ama sistem kendini sürdüremez hale geldiği zaman, artık “savaş ve huzursuzluk” üretmeye başlar. Barış ve huzur, ancak mevcut sistemin aşılmasıyla, yani bir devrimle sağlanabilir.
Tarihsel olarak neyin ileri, neyin geri olduğu nesnel bir olaydır. Onun için seçimle değil, bilimle belirlenir. Dünyaya bilimin yol göstericiliğinde bakanlar, koşullar ne olursa olsun, “ileri”den yana saf tutarlar. Onlar, mevcut sistemin kendini sürdürme yeteneğini henüz yitirmediği dönemlerde de, insanlığın geleceğini aydınlatan meşaleyi yüksekte tutarlar. Bu nedenle baskı ve zulme uğrarlar. Devrim kalesinde bayrağın yüksekte tutulması, insanlığın geleceğine olan umudun yaşatılmasıdır.
NASIL BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ?
Bugün ne ülkemizde ne de bölgemizde bir “pax Americana” (Amerikan barışı) mümkün değildir. ABD’nin Ön Asya’da kendi egemenliğini pekiştirecek yeni bir toplumsal düzen kurma planları iflas etmiştir. ABD’nin bölgeye getirdiği, yıkıntı, ölüm ve kan, Ortaçağ karanlığı ile iç düşmanlık ve parçalanmadan ibarettir. Bölgedeki gelişmelere yön verme yeteneğini yitirmiş olan ABD’nin bütün hedefi, inisiyatifin tümüyle bölge ülke ve milletlerinin eline geçmesini engelleyerek kendisi için çıkış olanaklarını elinde tutmaya indirgenmiştir. Bunun tek yolu ise, daha çok yıkıntı, ölüm ve kan, daha karanlık bir Ortaçağ ve daha çok parçalanmadır.
ABD’nin planladığı Musul harekatı, Musul’u IŞİD’den kurtarma değil, Irak’ı bölme harekatıdır. Suriye ve Türkiye’nin parçalanmasına daha uygun bir zemin yaratma girişimidir. Ülkemizi bölme konusunda AKP-PKK ortaklığına yeni bir itici güç verme girişimi bu planın bir parçasıdır. IŞİD’in bölge ülkeleri tarafından bertaraf edilmesi, bu ülkelerin toprak bütünlüğüne, milli birliklerine ve bölgede huzur ve barışın sağlanmasına hizmet edecektir. Oysa ABD’nin ön alarak kurmaya çalıştığı koalisyon güçlerinin Musul harekatı, daha çok parçalanma, daha çok iç düşmanlık ve daha çok çatışma ile sonuçlanacaktır.
ÜLKEDE DURUM
ABD’nin 13 yıldır AKP aracılığıyla uyguladığı Atatürk Devrimi’ni tasfiye projesinin sonucunda, hiç kimse ne işyerinde, ne evinde ne de akşam evine dönerken güvendedir. Ortaçağ artık günlük yaşamımıza sokulmuştur. Madende ölüm, evine dönerken Özgecan’ın uğradığı iğrenç saldırı, bir kadının eski ya da onlarca yıllık eşi tarafından sokakta veya evinde bıçaklanması ve kurşun yağmuruna tutulması, bu dönemin ürünüdür. Ülkenin ve yurttaşlarımızın içine sokulduğu borçlanma batağı, geleceğimizi karartmıştır. Evlatlarının geleceği konusunda kaygı duymayan ana baba kalmamıştır.
AKP iktidarı yalnızca daha çok Ortaçağ, daha çok borçlanma, daha çok bölünme, daha çok çatışma ve güvensizlik üretmektedir. Eğer ABD kendi içinde ve İsrail’le daha çok çatışıyor, ülkemizdeki karşı devrim kendi içinde bölünüyor, ayrılıkçı güçler kendi içinde ayrılıyorsa, bu karşı devrimin çıkmazının bir göstergesidir. Eğer öte yandan Türkiye’deki milli kuvvetler hızla birleşiyor ve bölge ülkelerinin birliği için önemli atılımlar gerçekleştiriyosa, bu da artık devrim mayasının barış ve huzura susamış kitleler içinde tutmakta olduğunun en açık işaretidir.