Başkan olamadı halifelik mi istiyor?
Önceki gün Cuma namazının ardından Fatih Camii’nde toplanan Hizb-ut Tahrir üyesi yaklaşık 2 bin kişi, Fevzi Paşa Caddesi’ne inerek yürüyüş yaptı...
Yürüyüş sırasında trafik tamamen durdu...
Gezi’de ay yıldızlı Türk Bayrağı sallayan göstericileri enselerinden, alınlarından vuran; en azından biber gazı ya da tazyikli su sıkan “kahraman polis” ise; siyah ve beyaz tevhid bayrağı taşıyan kalabalığa en küçük bir müdahalede bulunmadı...
***
Saraçhane Parkı’na kadar yürüyen kalabalık tekbir getirerek, “Türkiye’den Mısır’a, Endonezya’dan Fas’a, Lübnan’dan Kürdistan’a hilafet, hilafet” diye slogan attı...
Sonra da Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar tarafından “Genel olarak İslam Ümmeti’ne, Özel olarak Güç ve Kuvvet Ehline Sondan Bir Önceki Çağrı” başlıklı uzun bildiri okundu...
***
Üç vurguya ayrı ayrı dikkat edin:
Bir: Genel olarak, İslam Ümmeti’ne...
İki: Özel olarak, Güç ve Kuvvet Ehli’ne...
Üç: Sondan bir önceki çağrı...
Birincisini anladık...
Peki; “özel” olarak çağrı yapılan “Güç ve Kuvvet Ehli” kim?
Canım; o kadarını da bana söyletmeyin; bu ülkede “güç ve kuvvet” kimin elindeyse; kim devleti babasının çiftliği gibi yönetiyorsa; elbette o...
Asıl önemlisi; üçüncü vurgu:
Yani, bu çağrının, “sondan ikinci” olduğu uyarısı...
Demek ki hilafeti getirmek için ayaklanıp asmaya kesmeye başlamadan önce bir kez daha toplanıp uyaracaklar...
Aman; ne kadar iyiler!
***
Okunurken sık sık, “Hilafet” sloganları atılan o bildiride ne deniyor? Özü şu:
“Hilafetin kurulması için çalışmak zaruridir. Hilafet büyük bir farzdır. Farzların anasıdır ve farzların tacıdır. Hilafeti kurmak ve bir halife var etmek farzdır. Hem de nasıl bir farz biliyor musunuz? Terk edilmesi durumunda çok büyük günahı olan bir farz...”
***
Kuran’ın neresinde var hilafetin “farz” olduğu?
İslam’ın farzları belli... Bunların dışında “farz”dan söz etmek, Allah’a şirk koşmak sayılır ve günahların en büyüğüdür.
Ama bu adamlar; sözüm ona inançlı görünüp dini siyasi amaçlarına alet etmekten ve günahların en büyüğünü işlemekten korkmuyorlar!
Bir de şimdilik açıkça söyleyemeseler de halifeliği kaldıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sözüm ona “en büyük günahkar” ilan ediyorlar!
***
Bana göre bu işin altında, “özel olarak” çağrıda bulunulan “Güç ve Kuvvet Ehli” kişi var!
Başkanlığı bizzat kendisi gündeme getirdi çuvalladı; halifeliği yobaz tabanına söyletiyor!
Ne dersiniz?
Ben mi çok kuşkucu oldum; yoksa tahminimde gerçeklik payı olabilir mi?
ÇAĞLAYAN!
Önceki gün “Günün Sorusu”nda Avukat Burak Mengü’nün sosyal medyadaki paylaşımlarından yola çıkarak ramazanın ilk günü, Çağlayan Adliyesi’ndeki su makinelerinde bulunan suların toplatılmasını sorgulamıştım.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’na, “Cumhuriyet savcıları ne zamandan bu yana kadı gibi davranıyor?” diye sormuştum...
Hadi Bey aradı ve gerek su, gerekse meşrubat satan makinelerin toplatılmasının ramazanla hiçbir ilgisi olmadığını, “işletmeci” değişikliğinden kaynaklandığını, bir cumhuriyet savcısı olarak böyle bir uygulamayı aklına bile getiremeyeceğini söyledi.
Ayrıca adliyede tüm lokantaların ve kafelerin çalıştığını, herkesin isteyeceği gibi yaşayacağını, buna asla karışamayacaklarını belirtti.
Duyarlılığı ve eleştiriye karşı olumlu yaklaşımı için kendisine teşekkür ediyorum.
GÜNÜN SORUSU
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Başbakanlık koltuğunu Bahçeli’ye vermeye hazırım” önerisini, “CHP’nin üçte biri HDP paraleli” diyerek reddetmiş... Bana göre haklı! Ancak bunu söyleyen insanın şu soruyu da yanıtlaması gerekir:
MHP’nin kaçta kaçı AKP paraleli?
DİKEN UYARISI! (156+52)
Dün çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir meslek büyüğümle konuştuk... Tatlı-sert uyardı beni:
“Akıllanmayacaksın sen!”
“Niye ki abi?”
“Oğlum bilmiyor musun, gülün dikeni vardır!”
“Yani...”
“Dokunmayacaksın... Herkesin yaptığı gibi koklayacaksın, o kadar!”
“Dokunsam ne olur abi?”
“Dikeni batar... Canın yanar!”
“Ben 207 yazıdır dokunuyorum; ortalıkta diken falan yok!”
“Sen öyle san!”
“Bilmediğim bir şey mi var?”
“Bunlar ‘derin’ güller Mustafa... Herkes kaçıyor, sen tutmaya çalışıyorsun! Boş ver yazacağın kadar yazdın; Allah’a havale et gerisini...”
***
Anlamadınız değil mi?
Ne yalan söyleyeyim; ben de anlamadım!
Yalnız bu “diken” uyarısının, meslek namusuna güvendiğim birinden gelmesi hayli manidar!
Peki; bu “abi”yi dinleyecek miyim?
Yanıtı onun ağzından vereyim:
“Sen nasıl olsa beni dinlemeyeceksin ama yine de şansımı deneyeyim dedim!”
GÜNÜN İSYANI
Kültür Turizm Bakanı Ömer Çelik, AKP’den istifa eden Ertuğrul Günay hakkında hazırlanan bir soruşturma dosyasını Meclis’e gönderince Ertuğrul Bey isyan etmiş ve “Bugüne kadar sustum. Ben de benden sonra yapılanlarla ilgili gözlemlerimi aktarırım” demiş... Benim isyanım da ona:
Bildiğin bir şey varsa bunu zaten çoktan “aktarman” ya da açıklaman gerekmez miydi? Şimdi yaptığın şey şantaj değil mi? Bu tavır, bir siyaset ve devlet adamına yakışıyor mu?