05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Batı dünyasının zavallılığı

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-

Lenin, daha 1914’lerde, kapitalizmin serbest rekabeti öldürerek, tekelci kapitalizme dönüştüğünü, emperyalizmin gericilik ve çürümeyi de beraberinde getirdiğini söylemişti. O yıllarda çok önemli bir makalesinin adı Geri Avrupa, İleri Asya idi. Avrupa’nın ve Amerika’nın, daha doğrusu tekelci kapitalizmin, merkezler dahil, bütün ülkelerde gericiliğin en önemli payandası olduğunu yazıyordu. Ama inanın Lenin bile bu kadarını tahmin edemezdi.

1980 sonrası dünya çapında gerici bir dalga yaşandı. 1990’larda ise zirve yaptı. Sovyetler Birliğinin dağılması, Kapitalizmin sosyalizm üzerinde kesin zaferi olarak belirtildi. Neo-liberalizm kesin zaferini ilan etti. Devrimler çağı geride kalmış ve yenilmişti. Ulus devletler miadını doldurmuş, geçmişe ait bir hatıra olarak değerlendiriliyordu. Onlara göre dünya küreselleşmiş ve büyük bir köye dönüşmüştü. Gericilik ve emperyalist saldırılar zincirlerinden boşalmıştı. ABD emperyalizmi Avrupa’nın emperyalist ülkelerini de arkasına alarak, kendisine ve sisteme sorun yaratacak ülkelere saldırmaya başladı. İlk önce Yugoslavya’ya saldırdılar. Yugoslavya’dan beş devlet çıkardılar. Daha sonra Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’yi işgal ettiler. Ülkemizi etnik temelde bölmek için terör örgütüne binlerce tır silah ve cephane verdi. Askeri açıdan Rusya, ekonomik açıdan Çin’e yönelik baskı ve kuşatmaya girişti. Özelikle Rusya’yı, askeri kuşatmaya aldı. Verdikleri bütün sözleri çiğneyerek, NATO’yu Rusya’nın burnunun dibine kadar genişlettiler. Rusya’yı hareket edemez ve batıya tabii hale getirmek istediler. Rusya’nın bütün uyarılarını kulak arkası ettiler. 

NATO’nun doğuya doğru genişlemesine Rusya Federasyonunun gösterdiği sert cevap, bir süredir batının içine düştüğü zavallılığı çıplak bir biçimde gösterdi. Bildiğiniz gibi daha önce NATO Gürcistan’ı üye yapmak istemesi üzerine Rusya bunu kabul edemeyeceğini bildirerek harekete geçti. Sonuç; kısa süren bir savaşın sonunda Gürcistan yenildi. Yenilmekle kalmadı, topraklarının bir bölümünü de kaybetti. Osetya ile Abhazlar bağımsızlıklarını ilan ederek Gürcistan’dan ayrıldılar. NATO ve ABD bu defa Ermenistan üzerinden tertiplere giriştiler. Uzun zamandır diplomatik girişimlerin başarısız olması üzerine Azerbaycan, işgal altında bulunan Karabağ’ı kurtarmak için savaş hazırlığı yapıyordu. Azerbaycan’a bu fırsatı ABD’nin renkli devrimleriyle iş başına getirdiği Paşinyansağladı. Ermenistan, Karabağ bölgesindeki işgalle yetinmeyerek, durup durduğu yerde Azerbaycan topraklarını bombalamaya ve sivil hedefleri vurmaya başladı. ABD’nin planı şuydu: Paşinyan saldıracak, Azerbaycan kendini savunacak ve Ermenistan işgali altındaki Karabağ’ı kurtarmaya çalışacak. Bu savaşta Ermenistan’ın yenileceğini üç aşağı beş yukarı, askerlikten biraz anlayanlarbile  görebilirdi. Senaryoya göre Ermenistan’ın yenilmesi ve Karabağ’ın kurtarılmasına Rusya Ermenistan’ı destekleyerek engel olacaktı. Bunun üzerine Türkiye devreye girecek ve Rusya ile Türkiye karşı karşıya gelecekti. Ama plan tutmadı. Çünkü Putin’in devlet aklı ve Rusya’nın çıkarları, Ermenistan’da Soros desteğiyle iktidar olan Amerikancı Paşinyan’ın yenilmesini emrediyordu. Nitekim, Türkiye ve Rusya’nın ortak hareketiyle Karabağ kurtarıldı ve 44 günlük savaş sonucunda yenildi ve neredeyse Ermenistan, ordusunun büyük bir kısmını kaybetti. ABD’den açıklama ve kınama dışında herhangi bir müdahale olmadı. Batı’nın kendisini ateşe sürüp yalnız bıraktığını gören Paşinyan, Rusya, Türkiye ve Azerbaycan’a yanaştı. Geçtiğimiz günlerde, Kazakistan’a el attılar. Neredeyse Soros’çuların darbe ve renkli devrimleri başarıya ulaşacaktı. Kazakistan devleti Kollektif Güvenlik antlaşması çerçevesinde Rusya’dan yardım istedi. Rusya’nın yardımı ile darbe girişimi bastırıldı ve ABD burada da başarısızlığa uğradı ve yenildi.

Bütün bu olaylardan yeterince ders almamış olacaklar ki, bu defa Ukrayna’yı ateşe sürdüler. Putin’in bütün uyarılarına karşı Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağı konusunda Rusya’ya teminat vermediler. Bunun üzerine Rus ordusu harekete geçti.Paşinyan gibi Zelinsky’de Batının ve NATO’nun Ukrayna’ya yardım edeceğini düşünüyordu. Rus ordusu Ukrayna topraklarında ilerlemeye başlayınca, ABD ve batılı ülkelerin tümü Ukrayna’ya herhangi bir yardım yapamayacaklarını açıkladılar. NATO ve batı, ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda yaptırımlara başvuracaklarını söylediler. Göreceksiniz, Zelinsky  ABD veya İngiltere’ye kaçıp sığınmaz ise, o da Paşinyan gibi, Rusya ile anlaşarak, batının yörüngesinden çıkacaktır.

DOSTOYEVSKİ

NATO, Rusya’ya karşı birçok ekonomik yaptırımları devreye soktu. Rus ekonomisini çökerterek, Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesini sağlayabileceklerini düşünüyorlar. Alınan ekonomik yaptırımların Rus ekonomisini bazı noktalarda sıkıntıya sokabilir. Ancak Rusya ve Çin’in bu yaptırımların etkisini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaları çok önceden başladıkları ve bu yaptırımlara karşı hazırlıklı oldukları görünüyor. Yapılan ekonomik, siyasi ve askeri yaptırımların yanı sıra, kültür ve sanat yaptırımları da ilan ettiler. ABD ve Avrupa çaresizlik içinde akla ziyan yaptırımları yürürlüğe koydular. Örneğin, Rus kedisini bile yaptırıma tabi tuttular. Bu yaptırımlar içinde en komiği ise, Rus halkının bugüne kadar yarattıkları ve insanlığın neredeyse ortak malı haline gelmiş kültür ve sanat ürünlerini de yaptırımlar arasına almalarıdır.  Dünyaca tanınan orkestra şefi, sadece Rus olmasından dolayı görevine son verildi. Batılı ülkelerde yaşayan Rus asıllı sanatçılar görevlerinden alınıyor ve işten kovuluyor. Herşeyi bir tarafa bırakalım. Dostoyevski başta olmak üzere Rus klasikleri dediğimiz, dünyanın en büyük yazarları ve şairleri arasında gösterilen Mayakovski, Puşkin, Tolstoy, Dostoyevski, Gogol, Anton Çehov, Maksim Gorki, Şolohov, İvan Gonçarov,Turgenyev,İlyaEhrenburg  gibidaha onlarca sayabileceğimiz, büyük yazarları da yaptırımlar içine almışlar. Düşünebiliyor musunuz? Rusya’yı durdurabilmek için artık Suç ve Ceza’yı, Savaş ve Barış’ı, Babalar ve Oğullar’ı, Oblomov’u, Ölü Canlar’ı, Ana ve yüzlerce, dünya klasikleri haline gelmiş Rus asıllı yazarları okumayacaklar. Bu yazarlar ve bu eserler, Avrupa’da ve ABD’de yasaklanacak. Dostoyevski’nin Tolstoy’un sizin bu eserleri okumanıza ihtiyaçları mı var? Oblomov’u okumadığınız için İvan Gonçarov’un hatırı kalır. Behey gafiller, bu eserlere ve yazarlara esas sizin ihtiyacınız var. Kaybettiğiniz o bütün aydınlanma çağına ait ne değerleriniz varsa, onları terk ettiğinizin resmidir bu.

Ama Avrupa ve Amerikan halkının bu yaptırımlara uymayacağını bu ülkelerin yöneticileri yaşayarak göreceklerdir. Artık dünyaya nizam verdikleri günler geride kaldı. Artık bilim de, kültür de, sanat da Avrasya coğrafyasında boy veriyor.