Baykal’dan çıkış yolu-(TAMAMI)
CHP, Müdafaa-i Hukuk’tan Kuvayı Milliye’ye oradan da Ulusal Kurtuluş Savaşı’na damga vuran son halkadır. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa, CHP’yi bir parti haline getirirken elbette Cumhuriyet rejiminin amaçlanan hedefi demokratik parlamenter rejimdi.
Yani hukukun işlediği, insanların birbirine kardeş olduğu, özgürlüklerini gereğince kullanabildiği, telefonlarının dinlenmediğinden emin olduğu, suçsuz insanların hapse atılmadıkları, iktidarın yargıyı, yargı organlarının iktidarı teslim almadığı, imtiyazsız, sınıfsız bir toplumun, halkın rejimi gözetim altında tuttuğu bir devrimler süreci.
Bir karşı devrim demokratik yoldan gelse bile eğer bu tarihsel ve özümsenmiş kurumlara karşı yeni kurallar koyuyor ve bunu halka “ileri demokrasi” adıyla yutturmaya başlamışsa, 1961 Anayasası’nın giriş kısmında en veciz şekilde ifade edildiği gibi “Meşruiyetini yitirir ve halkın demokratik direnme hakkını kullanmak gibi bir sorumluluğu ortaya çıkabilir”.
Tuz kokarsa ne olur?
Hiçbir toplum siyasal örgütleri ve önderleri olmazsa, bu direnme hakkını kullanamıyor.
Ya halka önderlik etmesi gereken kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri çıkar hesapları yüzünden sessizse, ya medyası sindirilmiş ve halkını uyarma görevini yapamaz hale getirilmişse bu hakkı kim savunacak?
Elbette o ulusun değil liderlerin seçtiği, çoğunu halkın tanımadığı lidere bağımlı parlamenterler hangi nedenle olursa olsun, kendi seçtiği milletvekillerini Meclis’te yemin ettiremiyorsa, daha kötüsü o milletvekilleri demir parmaklıklar ardında çile dolduruyor, tutukluluk haliyle tüm özgürlükleri ellerinden alınmışsa en vahimi bir ülkede yargı organına olan güven azaldığı gibi muhalefet liderleri iktidarın karşısında çaresiz, ezik ve bezgin kalıyorlarsa ne olacak?
İşte şimdi o noktada değilsek, birisi Allah rızası için kalksın ve desin ki: “İşte demokrasi budur. Kuvvetler ayrılığı ilkesi de budur. Yargı istediğini yapar”. Peki acaba o güvenirliğini yitirmiş yargıyı kim yasalara uydurmak için harekete geçecek?
Bu ülkenin bazı politikacıları sadece kendi çıkarları için suskunsalar ne olacak? Deneyimli siyaset adamları ortaya çıkacak, işi ağzına gözüne bulaştıranları partilerindeki görevlerinden delegeler eliyle alıp ehline teslim edecekler.
İşte şu sıralarda bu duruma tanık oluyoruz. CHP’de değişim ve normale, köklerine dönme savaşımı başlıyor. Deniz Baykal ve Önder Sav gibi bu partinin köklerini temsil edenler sadece partinin değil ülkenin gidişi karşısında taşan sabırlarını ifadeye başladılar. Baykal’dan hep bu çıkışı, hep bu hareketi bekliyordum. Eski arkadaşı Önder Sav’la kucaklaşıp, önce partisini kurtarmasını, sonra da ülkeye ve partisine heyecan ve güç verecek bir ana muhalefet hareketi için önderlik etmelerini. Hep söyledim hep yazdım: “Bu terazi bu sıkleti çekemez”.
Ey CHP’li örgüt ayağa kalkın silkinin ve partinize sahip çıkın. Baykal diyor ki:
“Parti içerisindeki herkesin birbirini inanç ve sevgiyle kucaklaması gerek, partililerin birbirini suçlaması asla kabul edilebilecek bir şey değildir. Kimsenin kimseyi ne CHP’liliğini ölçmeye, takdir etmeye, onun CHP’liliği hakkında hüküm vermeye de hakkı yoktur. Elbette biz konuşur, tartışır ve çekişiriz ama hepimiz CHP’liyiz... Mühim olan CHP’dir. Hepimiz bir görev üstleniyor ve bunu yerine getirebilmenin çabasını veriyoruz. Görev, belirli bir süre yapılır. Görev dönemi biter ve başkaları gelip, o görevi üstlenir.”
Bu açıklama anlayana çok anlam ifade etmeli. CHP örgütü bu sese kulak vermeli ve gereğini yapmalıdır.
Ya tersi olursa?
O zaman sadece parti değil, Ulu Önder’in bıraktığı tarihi mirasa da ihanet edilmiş olur ki, Cumhuriyeti kuran Gazi’nin de İsmet Paşa’nın da kemikleri sızlar .