Bayram ön gününde
Bu yazının yayın tarihi 2024 yılı Şeker Bayramı ön gününe (arefe) denk düşmektedir. Tarımla ilgili teknik konulara ara vererek biraz neşelenelim. Yerel seçimler öncesinde televizyon kanallarında sokaktaki yurttaşlara mikrofon uzatılırak çeşitli konulardaki görüşleri soruldu. “Emekli maaşınızla geçinebiliyor musunuz? Besin harcamaları can yakıyor mu?” gibi sorular yöneltildi. İlginç olanlardan biri de “Kırmızı et tüketebiliyor musunuz?” sorusu idi. Bu soru bana fıkra gibi bir olayı anımsattı.
Elli küsur yıl önce Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde asistan (şimdiki araştırma görevlisi) idim. Fakültemizin Menemen Uygulama Çiftliği'nde öğrenciler 8 ay staj yaparlardı. Menemen ilçe merkezine 10-12 kilometre uzakta ovanın ortasında bir yer. Çiftliğin ortasından bir “tahliye kanalı” geçiyor. Kanalda durgun su ve sazlar var. Sivrisinekler adeta azmanlaşmış, akşam olunca insanlara rahat vermiyorlar. Çiftlikte elektrik şebekesi yoktu, geceleri jeneratörle elektrik sağlanır, gece yarısından sonra jeneratör kapatılırdı. Kız ve erkek öğrenciler için yatakhaneler, mutfak, yemekhane, derslikler, çay ocağı, kantin ve revir vardı. Bazı dersler ve konferanslar olsa da esas olan ekim, dikim, budama, sulama, hasat gibi uygulamaya yönelik konulara yer verilirdi. Gece gündüz daha çok asistanların gözetiminde çalışılır, düzenli olarak yoklama yapılırdı.
Aşçılar, temizlik görevlileri, gece ve gündüz bekçileri, hayvan bakıcıları, tarım işçileri, sürücüler, teknisyenler, mühendisler, 100'den fazla öğrenci oldukça kalabalık bir topluluk vardı. Kilit görevde olanların ailece oturdukları lojmanlar da vardı. Belli kurallar olsa da askeri bir disiplin sağlanamıyordu. Öğrencilerden bazıları arasıra kaçıp Menemen'de kafayı çektikten sonra yaya olarak gelip geç vakit yatakhaneye girmeye çalışırlardı.
Yine böyle bir grup o kadar yolu yaya olarak gelince acıkmış olsalar gerek, yemekhanenin kapısını zorlayıp açarak buldukları birkaç kâse muhallebiyi yemişler. Kapının zorlandığı anlaşılınca gece bekçisinden kim oldukları öğrenilip tutanak düzenlenmiş ve öğrenciler disipline sevk edilmişler.
Disiplin soruşturmasını yapmak üzere Zirai Ekonomi Kürsüsü hocamız olan Prof. Dr. Ali Aras görevlendirilmiş. Hoca katı görünümlü, asık suratlı, prensip sahibi biriydi. Öğrenciler belirli zaman dilimlerinde davet edilip, sorular yöneltilip sözlü ve yazılı ifadeleri alınarak fezleke düzenleniyordu.
Hakkında soruşturma yapılanlar arasında İbrahim adında dirgen gibi zayıf, sarışın bir öğrenci vardı. Ali hoca, “Evladım mutfağın kapısını zorlayarak açtınız mı?” diye sorunca İbrahim “Zorlayıp, açtık efendim” demiş. “Sonra ne yaptınız?” diye sorulunca “Birkaç kâse muhallebi bulduk, onları yedik hocam” demiş. Hoca “İyi ama evladım, mutfakta 30 kiloluk bir dana budu varmış onu ne yaptınız?” diye sorunca çok şaşıran İbrahim, “Allah aşkına hocam, bana şöyle bir bakın, bende hiç otuz kilo et yemiş bir insan hali var mı?” demiş.
Etin kaybolması kapının zorlandığını anlayan birilerinin marifeti olsa gerek. Gariban öğrencilerin ovanın düzünde koca dana budunu kesip doğraması, pişirip yemesi mümkün değil elbette. Ortada ateş yok, kül yok, duman yok, çöp yok, kemik yok. Disiplin soruşturması sonucunda bu öğrencilere birer yarıyıl uzaklaştırma cezası verildi. Bütün dersler her yarıyılda açılmadığından ceza yıl kaybına neden oldu.
Televizyondaki sokak sormacalarına verilen, yanıtlar kişilerin görünümü ile pek uyuşmuyor.
Hazır fakülteden ve etten söz açılmışken başımdan geçen bir olaydan da söz edeyim. Doçent olduğum dönemde “Tarım İşletmeciliği” dersi verdiğim öğrencileri inceleme yapmak üzere Manisa dolaylarında besi sığırcılığı yapan bir işletmeye götürmüştüm. İşletme sahibi genel olarak bilgi verdi. Öğrencilerin hayvancılık hakkında merak ettikleri hususları işletmeciye sormalarını istedim. Kızlı erkekli 25-30 kişilik gruptan soru soran olmadı. Onları cesaretlendirmek için ben bir soru yönelttim. Hayvan alıp satanların bir bakışta hayvanın canlı ağırlığını tahmin edip ona göre pazarlık yaptığını biliyordum. “Hangi özelliklerini göz önünde tutarak hayvanın ağırlığını tahmin ediyorsunuz?” dedim. Kalabalık karşısında konuşmaya pek alışkın olmayan köylü beni tepeden tırnağa süzdükten sonra, “Bir hayvan, mesela sen 80 kilo gelirsin” deyince kahkaha tufanı koptu.
Sırtımda deriden yapılma mont vardı ve ben giyinik vaziyette 82 kilo idim. Tam isabet kaydetmişti.
İyi bayramlar.