Bazı küçük notlar
PKK’nın Atlantik Sistemi nezdindeki “itibarı”, terör örgütü olduğunun bilinmemesinden değil, bilinmesinden kaynaklanmaktadır. İçinde bulunduğumuz “iletişim ve istihbarat çağı”nda PKK’nın terör örgütü olduğunun anlaşılması için kimsenin kimseye bir şey anlatmasına gerek yoktur. Günümüzde terör, emperyalist sistemin savaş endüstrisinin bir parçası haline gelmiştir ve hammaddesi Ortaçağ’dan artakalmış toplumsal fay hatlarından sağlanmaktadır. PKK ve türevlerine yüklenen işlev, Türkiye’yi ve diğer bölge ülkelerini zaafa uğratmaktır. PKK’nın Atlantik Sistemi nezdinde “gözden düşmesini” sağlamanın tek yolu, bu örgütü ezip kendisine yüklenen işlevi yerine getiremez hale getirmektir.
YEDİ DÜVEL VE DİPLOMASİ
İstiklâl Savaşımız yedi düvele karşı verilmiştir. Bağımsızlık savaşımız, yalnızca Sovyetler Birliği, Afganistan ve başta Hindistan olmak üzere Asya’daki bazı müslüman ve Türk topluluklar tarafından desteklenmiştir. “Yedi düvel”in makbul adamları Vahdettin ve Damat Ferit’tir. Bu durum, diplomasi alanında ne Vahdettin’in başarı, ne de Atatürk’ün başarısızlık hanesine yazılabilir. Türkiye uluslararası düzlemdeki saygınlığını İstiklâl Savaşı’ndaki başarısı ve bu başarıyı Cumhuriyet Devrimi’yle taçlandırması sayesinde kazanmıştır. Bugün ülkemizin teröre karşı mücadelesinde “yedi düvelin sözbirliği” de aynı çerçevede değerlendirilmelidir.
‘DİYALOGLA ÇÖZÜM’
“Diyalogla çözüm” bölücülük ve teröre karşı yürütülen silahlı mücadelenin “barışçı alternatifi” değildir. “Diplomasi ve diyalogla çözüm”e işlerlik kazandıracak bir ortamın yaratılmasını imkân dahiline sokacak olan, silahlı tehdidin silahla ezilmesidir. 1. Dünya Savaşı sonunda “diplomasi ve diyalogla çözüm”ün gündeme getirdiği tek soru “hangi ülkenin mandası?”, vardığı yer de Sevr olmuştur. Lozan’ı olanaklı kılan İstiklâl Savaşı’nın kararlı duruşunun diplomasi alanında da sürdürülmüş olmasıdır. İtilâf Devletlerinin Şark Cephesi’nde savaşı sürdürme istencinden yoksun bulunduklarının doğru olarak saptanmasının Lozan’ın başarısında oynadığı rol de yadsınamaz.
‘ELBET BİR BİLDİĞİ VARDIR’
19. yüzyıldaki İç Savaş hariç tutulursa, ABD kuruluşundan bu yana kendi içindeki en derin ayrışmasını yaşamaktadır. Bu ayrışmanın kökeninde yatan, Amerika’nın son dönemde içine girmiş olduğu hızlı gerileyiştir. Bugün ABD siyasetine damgasını vuran, bu gerileyişi frenlemek için “arayışın çok, ama buluşun az” olmasıdır. ABD kuşkusuz bugün de hâlâ güçlü bir emperyalist devlettir ve onun planlarını açığa ve boşa çıkarmak için ciddi ve yoğun bir çaba harcamaya devam etmek önem taşır. Ama daha da önemlisi, “ABD’nin vazgeçilmezleri”ni mutlaklaştırmaktan vazgeçmektir. Yaşanan her dönemeçte “elbet bir bildiği vardır” diye bir “Amerikan hikmeti” aramak, “siyasal destek” olarak Amerika’ya geri dönmektedir. Çünkü bu tutum önümüze çıkan fırsatlara ilişkin bulanıklık yaratarak bunlardan yeterince yararlanılmasının önüne geçmektedir.
‘ORTADOĞU BATAKLIĞI’
İçinde yaşadığımız bölgeyi “bataklık” haline getiren başında ABD’nin bulunduğu Atlantik Sistemi’nin saldırıları ve terör örgütleri aracılığıyla yürüttüğü yıkıcı faaliyetlerdir. Bu saldırılara maruz kalan bir ülkenin başka bir coğrafyaya taşınarak bu “bataklık”tan kurtulmasına olanak yoktur. Çözüm, “bataklığı kurutmak”tır. Bunun yolu da, ABD ve onunla birlikte hareket eden koalisyon güçlerinin kullandıkları terör koçbaşlarıyla birlikte bölgede barınamaz hale getirilmesidir. “Sihirli” formül, ortak askeri harekâtlar da dahil olmak üzere, bölge ülkeleri ve Rusya arasındaki iş ve güç birliğinin pekiştirilmesidir.
‘HA AMERİKA, HA RUSYA’
Amerika ve Rusya’nın bölgedeki varlıklarını eşitleyen bu formül, Amerika’ya aittir. Her fırsatta Amerika ile Rusya’nın sözde “gizli ya da zımni anlaşmaları”ndan söz edilmesi, Şam’ın sürekli PYD ile anlaşmış gibi gösterilmeye çalışılması, bölgedeki dayanaklarını hızla yitirmekte olan Amerika ile PKK-PYD’ye koltuk değneği sağlamaktan başka bir sonuç vermez. “Ha Amerika, ha Rusya” formülünün ardına yerleştirilen “Uluslararası ilişkilerde ebedi dostluklar ve ebedi düşmanlıklar yoktur” söylemi, stratejik ve taktik düzlemler arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya yönelik bir söylemdir.
BAŞARI İÇİN TAKTİK HEDEFLERİ STRATEJİK HEDEFLERE TABİ KILMAK
Bölgemizde kalıcı bir barış ve istikrara ancak bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerini sağlayıp güvence altına almakla ulaşılabilir. Rusya ile birlikte bölge ülkelerini stratejik düzlemde birbirine yaklaştıran nesnel temel budur. Barış ve istikrarın önündeki stratejik engel ise, ABD’nin bölgeye yönelik planlarının parçalama, yıkma ve zaafa uğratma üstüne kurulu olmasıdır.
Barış Pınarı Harekâtı’nın ana doğrultusu, bölgedeki ABD ve yandaşı terör örgütlerinin varlığına indirdiği darbedir. Bu harekât bölgede yeni bir sayfa açmaktadır. Yeni sayfa, harekâtın bölgenin barış ve istikrarının önündeki engelleri köklü bir biçimde temizleme imkânını “elle tutulur, gözle görülür” hale getirmiş olmasıdır. Bu yaşamsal fırsattan ancak Türkiye, Rusya, Suriye, İran, Irak ve diğer bölge ülkelerinin taktik önceliklerindeki farklılıkları bir ayrışma nedeni olmaktan çıkarıp iş ve güç birliklerini sahaya da yansıyacak biçimde pekiştirmeleriyle sonuç alıcı biçimde yararlanılabilir.