Bedava bile alan yok
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şubesi tarafından “Tarımsal Eğitimin 178. Yılı Etkinlikleri Kapsamında “İkinci Yüzyıla Girerken Kırmızı Et ve Süt Sektöründe Genel Durum” başlıklı bir panel düzenlenmiştir. İki oturum halinde yapılan bu toplantı ZMO İzmir Şubesi'nin kurulmasında büyük emeği geçen Onursal Başkan Prof. Dr. Reşit Sönmez'e adanmıştır.
REŞİT SÖNMEZ HOCAMIZ
Reşit hocamızı 1962 yılında doçent iken Ankara'dan gelerek bize verdiği “Genel Zootekni” dersi dolayısıyla tanımıştık. Güleç yüzüyle, tatlı Karadeniz şivesiyle anlattığı dersten aklımızda kalan çok şey vardır. Örneğin “Hayvan ıslahı dişi hayvanlarla yapılmaz” demiştir. “Çevre koşulları elverişli olmazsa hayvanların genetik kapasitesi gerçekleşemez” demiştir. “Buğdayla koyun, gerisi oyun” özdeyişini de ondan duymuştum. Hocamız yarattığı ekip ve çevre ilişkileriyle çok yararlı hizmetler görmüştür. Ekibiyle ıslahını yaptığı Tahirova ve Sönmez koyunları, Batı Anadolu bölgesine uygun verimli ırklardır. Yaptığı yararlı hizmetlerle anılan hocamız ışıklar içinde uyusun. Meslek örgütümüzün değerbilirliğini de kutlamayı görev bilirim.
ÇARPICI BİR SAPTAMA
Anılan toplantıda Titar Tarım ve Hayvancılık Genel Koordinatörü Sayın Mehmet Doğan, süt hayvancılığı konusunda pratiğe dayanan çok önemli bilgiler verdi. İşletmesinde koyunculuk da yapmakta olan Sayın Doğan'ın “Yapağıyı bedava versem bile alan yok” demesi çok çarpıcıydı.
Koyunların döl verimi, süt verimi ve yapağı verimi çok önemlidir. Bu yönlerde yıllar süren ıslah çalışmaları yapılmış, yeni ırklar geliştirilmiştir. Çok gelişmiş olmasıyla övündüğümüz dokuma sanayimiz yapay lifler ve bambu kamışından üretilen lifleri kullanırken koyunların yapağısı ve keçilerin kılı çöpe atılıyor. Ne kadar büyük israf ve kayıp?
KİRMAN
Annem çocukken yanmakta olan ocağa düşüp sol eli yanmış. Elinin üç parmağı büzülerek birbirine yapışmış ve küçük kalmıştı. Sadece başparmağı ile işaret parmağını kullanırdı. En ağır işlerin yanında dikiş, örgü, nakış gibi el becerisi ve hüner gerektiren işleri de yapardı.
Annemin kirmanı birbiri içine geçerek, hafif kubbeli bir + şeklini alan iki parçadan ve her iki parçanın ortasından geçen “ok” denen bir çubuktan oluşuyordu. Kirmanı döndürüp, sol el bileğine doladığı yünden uygun sayıda teli bir araya getirip yavaş yavaş besleyerek ip haline getiriyordu. Kirman yere yaklaşınca ahşap kubbeli kısma çaprazlama olarak sarıp, yumak haline getiriyordu. Yumak yeterli büyüklüğe ulaşınca önce oku sonra ahşap parçaları çekip çıkarıyor ve bir yenisine başlıyordu.
KURBAN VE ADAKLAR
Her yıl bir süre besleyip kestiğimiz bir kurban veya adaktan kırkılan yapağı önce yıkanıyor, kurutulup taranıyor. Eğirilip ip oluyor, gerekirse boyanıyor. Çorap, kazak, dolak (atkı), patik, hamam kesesi, takke veya cüzdan örülüyor. Annem bir kaç metre ara ile iki kazık çakıp araya gerdiği boyalı yün iplerle “bağ” adı verilen birkaç metrelik bir şerit dokumuştu. Güzel desenli, ucu püsküllü bu iple kardeşlerimin sömeleğini (kundak) sırtına yüklenir, serbest kalan elleriyle de aletleri ve azığı taşırdı.
Koyunların derisi terbiye edilip post yapılırdı. Dağarcık deriden yapılan bir torbadır, üzerindeki tüyler temizlenerek yapılır. İçine koyduğunuz ekmek, peynir gibi şeyler kolay kolay bozulmaz ve yumuşacık kalır. Yünden yapılan keçe evlerin, kepenek ise çobanların vazgeçilmezidir. Yün yataklar çok rahat olur ve sıcacık tutar.
KEÇİ KILI
Bazan oğlak ve erkeç kesilirdi. Keçi kılı daha sağlamdır. Göçerlerin üzerindeki çadırdan, altındaki çula kadar pek çok şey kıldan yapılır. En sağlam heybe, kıldan örülendir. Hayvanların yiyeceği saman, “harar” denilen büyük kıl çuvallara basılır. Koşum takımlarındaki kolanlar kıldan yapılır. Hayvanları tımar ederken, ele geçirilerek kullanılan “gebre” denilen bir kese örülür. Dört ayağı sıkıca bağlanıp buyun kısmına ahşap bir kapak geçirilen oğlak derisinden yapılma su tuluğumuz suyu yavaşça dışa vurduğu için soğuk tutardı.
Hayvanların gübresini sebzelere atardık. Koyun ve keçilerin dizlerinde olan aşık kemiği biriktirilip boyanarak “aşık” oynanırdı. Boynuzlardan bıçak sapı, kemiklerden düğme, kafataslarından kuşları ürkütecek korkuluk yapılırdı.
SONUÇ
Küçük baş hayvancılığın en önemli yan ürünlerinden biri olan yapağı ve kıl satılamayınca, gübresi de dağ başında kalınca, koyun ve keçi yetiştiriciliği sürdürülebilir olmaktan çıkar. İthal damızlık ve ithal yoğun yemle sığırcılık yaparak sorunlarımızı çözemeyiz. Dokuma sanayiine belirli oranda keten, kenevir, yapağı, tiftik ve keçi kılı gibi doğal lifleri kullanma konusunda yükümlülük getirilmelidir. Dağ başında biriken çiftlik gübresini kullanım alanlarına taşımak yurt dışından gübre ithal etmekten daha kolay olsa gerekir.