21 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Beden dersinden olimpiyata

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Lise yıllarıydı… 60’lı yılların ortaları… Bir gün, devasa büyüklükteki tarihi okulun dershanelerinden birinin kapısı ders saatinde hızlıca açıldı. İçeriye biri beden öğretmenimiz olmak üzere boyları iki metreye yakın iki kişi daha girdi. Bu beklenmeyen ziyaret biz öğrenciler olduğu kadar, o ders sıralar anlatan tarih öğretmenimizi de bir hayli şaşırtmıştı…

Durum normale döndüğünde, daha sonra Yugoslavya Spor Akademisinden olduklarını öğrendiğimiz iki kişi bizleri ayağa kaldırdı ve hepimize tek tek baktıktan sonra aramızdan Ayhan ile Şerafettin adlı arkadaşları seçerek götürdüler.

Spor adamları önce Şerafettin’e gülle, Ayhan’a da cirit vererek gösterdikleri gibi atmalarını istemiş. İkisi de atmışlar… Herkes şaşkın… Bir daha, bir daha attırmışlar…Hayatlarında ilk kez gülle ve cirit atan arkadaşlarımız orada dört-beş dakikada öğrendikten sonra yaptıkları atışlarla bilmeden o yılın gençler Türkiye rekorlarını kırmışlar… Arkadaşlarımız şaşkın, beden öğretmenimiz şaşkın, konuk spor adamları ise daha şaşkın…

Sonrasında Şerafettin de Ayhan’da bu alanda sistemli bir şekilde çalışarak kendi dallarında Türkiye’nin rekor kıran sporcuları oldular. Bir rastlantı, bir keşif, bilinçli bir yönlendirme ile disiplinli bir çalışma onları, geleceğe ilişkin yaşam kurgularında hiç beklemedikleri bir yerlere götürdü.

O dönemlerde (tümü değil, bazı) beden öğretmenlerimizin sayesinde çoğumuz sporu sevmekten çok nefret ettik. Öğretmenlerimizin iyi bir sporcu, sağlıklı bir kuşak yetiştirmesi için iki yöntemi vardı: Ya bir kürsünün üstünden takla atacaktın, ya da tavana bağlı bir halata tırmanacaksın… Yoksa vay haline…Bu tür derslerde biraz topluca olan arkadaşlarımızın nasıl zorluk çektiğini acı bir gülümseme ile izledik.

Beden eğitimi hocasının diretmesi, onların ise atlayamaması ya da atlar gibi yapıp tehlike yaratacak denli boyunlarının üzerine düşmesi, bırakın onların sağlıklı bir bedene sahip olmalarını bir yana, akran zorbalığından kaynaklanan bir acımasızlıkla ruh sağlıklarını da oldukça zedelemişti. Sözüm ona spor yapıyorduk…

Beden öğretmenlerimizin tek gayesi, kitaplardan okudukları kadar tüm öğrencileri sağlıklı birer sportmen haline getirmekti. Ancak sonuçta ne hepimiz ne de birimiz onun istediği gibi olamadık. Ders aralarına sıkıştırılan beden derslerinden hemen sonra terli terli fizik ya da coğrafya derslerine girmek zorunda kalıp çoğumuz hastalandığımız en sevilecek beden eğitimi dersleri ne var ki hiç yakınlık duymadığımız dersler arasına giriyordu…

Bizim coğrafyamızda güzel bir söz vardır “Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur, diye…

Olimpiyatlar da öyle oldu… Önce; TRT’nin yarışmaları aktaran (bazı) muhabirleri olaydan çok hamasete dayalı gereksiz konuşkanlıklarıyla çıtayı bir hayli yükseklere taşıyarak, aslanlar, kaplanlar, sultanlar nidalarıyla “bu kez olmadı ama, gelecekte olacak” ya da “bu kadarını da başarı saymak” gibisinden hoş ama boş boş teselliler avutmaktan öte üzüntümüzün katlanmasına neden oldu.

Bu yenilgilerin, madalyasız olmaların tek suçlusu, ellerinden geleni değil, gelmeyeni de sonuna dek yapan sporcularımız değil sahipsiz yaşayamamanın onursuzluğunu içlerinden bir türlü söküp atamayanların her alanda gözlendiği gibi sporda da kültür de, eğitim ve diğer alanlarda da kendini belli eden liyakatsizlikleri, beceriksizlikleri dahası bilgisizliklerinden kaynaklanan umursamazlıklarıdır.

Olimpiyatlar lise spor öğrenci TRT