Belgesel yapmanın zorluğu
Sinemanın olmazsa olmaz ama bir diğer açıdan da en nankör çalışma alanlarından biri belgesellerdir. Tecimsel bir yanı olmayan belgeseller, yapım sürecinden gösterime dek uzayan olağan serüveninde, diğer türlere oranla hem şansızlık hem de ilgisizlik odağının o bilinen kısırlığı içinde devinme savaşını verir. Şansızlığı, izlenme oranının düşüklüğünde; ilgisizliği ise, bu türün, üzerinde konuşulduğu denli izlenme payının düşüklüğünden kaynaklanır. Belgeseller çoğu festivallerin yarışmalı bölümünde yer alsa da, diğer etkinliklerle kıyaslandığında ilgi oranı en düşük etkinliklerin başında gelir.
Belgesellerin son yıllarda diğer etkinlikleri önüne çıkması, adından söz ettirmesi ve bir dizi tartışmaların odağı olması, sansür nedeniyle olmaktadır. Bir belgeselden söz edilebilmesi için, sanırım onun yasaklanmasını beklemek gerekmektedir. Yoksa, çoğu kez, bir belgeselin varlığından bile kimsenin pek haberi olmaz.
Belgesellerin genel bir ilgisizlikle, sansür nedeniyle öne çıkıp gereğinden fazla ilgili odağı olması, sansür tartışmaları bir yana bırakılırsa, pek lehine gelişen bir olgu değildir. Bir filmin, türü ne olursa olsun sansüre uğrayarak gösterimden men edilmesi elbette ki kabul edilecek bir durum değildir. Ama buna karşılık da, -İstanbul Film Festivali’nde yaşanan son örneği hariç bırakırsak- kimi belgesellerin, ilgisizlik çemberini aşması için kimi konuları abartılı bir şekilde ele alıp işleyerek ilgi odağı yaratması da, hem belgesel sinemanın etiği hem de belgesel yapıyla örtüştürülmek istenmesi de pek doğru değildir. Bir belgesel için, yalnızca içeriğinin çarpıcı, tartışma zemini yaratıcı olması, onun başarılı bir belgesel olma özelliğini ortaya koymaz. Belgesel sinemanın bir koludur ve mutlaka sinemasal yanıyla da öne çıkmak zorundadır.
BELGESELLERDE EKSİK OLAN...
Günümüzde, özellikle de festivallerin yarışmaları için yapılan belgesellerin bir çoğunda, ne yazık ki sinemasal ögelerin ötesinde çizgiler zorlanmakta, en çarpıcı ve en çok tabuları yıkıcı olma özellikleri bilinçli ya da bilinçsiz olarak öne çıkarılmaktadır. Bu da çoğu belgesellerin niteliğiyle değil de, içerdiği konunun çarpıcılığıyla değerlendirilmesi gibi yanıltıcı bir durum ortaya koymaktadır ki, ne yazık ki bu alanda yapılan değerlendirmeler de bu yöndedir...
Elbette ki her bir şeyin belgeseli yapılmalıdır. Ama bu yapılış şekli, bir haber programı ya da foto-röportaj tekniğiyle yalnızca içeriğin öne çıktığı bir şekilde değil, sinemanın argümanlarının kullanılarak, estetik değerlerin bir sinema diliyle birleştirilerek yapılması gerekir. Haber tekniği ile, estetikten ve dilden yoksun olarak yalnızca içeriğin öne çıktığı çalışmalar belgesel değil, propaganda, buna karşılık estetiğin içerikten yoksun olarak yapıldığı örnekler ise bir reklam düzeyinde olur. Önemli olan her ikisini uyumlu bir şekilde bir araya getirmekte yatar ki, sanırım ülkemizde yapılan belgesellerde eksik olan da budur.
Belgesellerle, haber tekniğinde yapılan bir görüntülü röportajı birbirine karıştırmamak gerekir. İlki; var olanı olduğu gibi, hiçbir yaratıcılık olmadan görüntüler, diğeri ise var olanı kendi gerçekçiliği içinde, sinemasal ögeleri kullanarak yorumlar. Birinde zanaatkarlık, diğerinde ise sanat vardır.