Ben dostum
16 Haziran 2020’de “FIBA geri dönüyor” başlıklı yazımda FIBA’nın düzenlediği Avrupa kupalarının niteliğinin arttığını ve Euroleague Basketball’un düzenlediği özellikle EuroCup’a kıyasla FIBA kupalarına katılan takımların çok daha güçlü olduğunu yazmıştım. Geçen yıllar, bu görüşümü doğruladı. Bu yazım üzerine, bir kulübümüzün çok değerli menajeri beni aradı. FIBA yetkilileri yazımı beğenmiş ve bana “teşekkür mektubu” iletecekmiş. Hemen “Tamamen Keyfi” isimli bir yazı yazdım. Pandeminin başladığı günlerde; FIBA, tamamlanmasına 10 maç kalan Şampiyonlar Ligi için devam kararı alırken, yarı final maçlarına kadar tamamlanmış Europe Cup için iptal kararı veriyordu. FIBA, tutarsız ve tamamen keyfi bir karar almıştı. FIBA’yı eleştirdiğim bu yazıdan sonra, elbette teşekkür mektubu gelmedi. Ben de rahatladım…
Bir yazımda Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin boks, halter, güreş gibi kararlarına sessiz kaldığı için Milli Olimpiyat Komitesini eleştirirken diğerinde ülkemizin çok sporlu organizasyonlardaki artan başarılarında TMOK’nin değerli katkısını yazdım. Bu Uğur Erdener’in gurur duyduğumuz ülkemizi temsil ettiği değerli unvanlara yakıştığı içindi. TRT Spor 2 açılmadan önce, birçok yazımda TRT’nin spor yayınlarını eleştirirken, son yıllarda TRT Spor Yıldız’ın milli sporculara ağırlık veren yayınlarının Türk sporunun gelişmesine verdiği katkıyı yazdım. Bu Hakan Altürk’ün spor yayıncılığındaki fedakâr çalışmasının sonucuydu. Bazı yazılarımda voleybol liglerimizde Federasyon’un sponsorlarının takımlarının yer almasını ya da çifte lisans uygulamasını ya da TVF Başkanı’nın anlık bir açıklamasını acımasızca eleştirirken bazı yazılarımda da bu açıklamayı unutturacak birleştirici açıklamasını ve TVF’nin Türkiye’ye örnek bir federasyon olması gerektiğini yazıyorum. Bu da Akif Üstündağ’ın Türk sporunun başarısı için alçak gönüllülüğü ve çalışkanlığı sayesindeydi.
ÖNYARGI BU KÖŞEDE OLMAZ
Türkiye Basketbol Federasyonu’nun birçok uygulamasını bu köşede eleştirdim. Bırakın uygulamaları; bazen eleştiriyi kişiselleştirip Hidayet Türkoğlu’nun sporculuk hayatında yaptığı hataları gündeme getirip Federasyon Başkanlığı yapamayacağını bile yazdım. Öte yandan, birçok kez Milli Takım’dan kaçan devşirme Amerikalı basketbolcuların Türkiye’de Türk statüsünde oynamaması gerektiğini de yazdım. Türkiye Basketbol Federasyonu, nihayetinde bu cesur kararı aldı. Hem Türk oyuncunun yetişmemesine hem ligde haksız rekabete neden olan bu durumu ortadan kaldıran Hidayet Türkoğlu’nu nasıl yürekten kutlamam? Nasıl Hedo’yu tüm içtenliğimle kucaklamam, boyum yetmese bile! Cesur ve tarafsız bir adım, geçmişteki tüm algıları yok ediyor. Kısaca, bu köşede övgüyü de yergiyi de bulabilirsiniz.
Her yaştan Türk atletin tüm başarılarını yıllardır bu köşede yazdım. Bu köşede yer alan atletlerimizin sadece isimlerini yazsam, birkaç haftalık köşe yazısı çıkar. Ağustos’un başındaki “Chengdu Altın Madeni” isimli yazımda Türk atletizminin başarısına basında en fazla yer veren köşe yazarıydım. Sadece madalya alan sporcularımızı değil, elense de yarı final serisinin son 50 metresinde yaptığı depara hayran kalıp köşeme taşıdığım atletlerimiz bile oldu. Atletizmdeki her başarı; Gymnasiade’tan Universiade’a, bu köşede yer buldu. Gururlarımızı yazacaktım, ama utançlarımızdan da kaçamayız!
Geçtiğimiz hafta; bir yıldır Türkiye’nin taşıdığı ayıbı yazdım. Türkiye’nin de bulunduğu 8 ülke, Uluslararası Atletizm Federasyonu tarafından derecelerde manipülasyon yaptığı şüphesi ile gözlem altında. Benim amacım Atletizm Federasyon Başkanı’nı suçlamak değil, Atletizm Federasyonu’nun Türkiye’yi bu ayıptan kurtarmak için çaba göstermesi. World Athletics’in ve kurduğu Atletizm Dürüstlük Birimi’nin internet sayfalarına girdiğinizde, Türkiye’nin gözlemlenen 8 ülkeden biri olduğunu okuyorsunuz. Böyle bir gerçeği uyduracak hayal gücüm olsa, kurmaca yazılar yazardım. Türkiye’deki organizasyonlara, ulaşım masrafları federasyonca karşılanan uluslararası gözlemciler katılmadığı sürece alınan dereceler geçersiz. “Atıp tuttuklarımız” yazısını federasyonumuzun ülkemizi bu ayıptan kurtarabilmesi için yazdım. Meğerse, Federasyon bu işi 3 ay önce çözmüş. Federasyon Başkanı, geçtiğimiz hafta bir basın toplantısı düzenledi. Bir eline Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun “hakkımızdaki ithamların hepsi asılsızdır” diye yazılı olduğunu iddia ettiği iletisini aldı. Halbuki iletide kendisinin Uluslararası Federasyon Yönetimi’ne aday olabilmesi için bir sorun olmadığı yazılıydı. Tam Türkiye’de manipülasyon olmadığına ikna olacağım, başka bir manipülasyonla karşılaşıyorum. Diğer eline de geçtiğimiz hafta benim yazdığım yazıyı aldı. Atletizmden haltere devşirdiğimiz sporcuların isminin dopinge bulaştığını yazmıştım. Kendisinin konuşmasında belirttiği gibi, utancımıza neden olan devşirmeler yerine; yeni Ersu’lar, yeni Tuğba’lar, yeni Necati’ler, yeni Eda’lar çıkarmamız için Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun sitesinde Türkiye’nin karşısında bulunan isimleri yazmıştım. Başkan, bu isimleri tanımadığını söyledi. Sayın Başkan, adımızı lekeleyen bu sporcuların ve antrenörlerin isimlerini bence ezbere bilmeli, atletizm ile ilgili hiçbir organizasyonda bu isimler yer almamalı. Uluslararası alanda sarsılan bu güveni başka türlü sağlayamayız.
SPORSEVERLER AÇIKLAMA BEKLİYOR
Sayın Çintimar, ben dostum. Federasyon Başkanı ile uğraşmanın ne bana ne Türk atletizmine hiçbir yararı yok. Ama manipülasyonun Federasyonumuza ve ülkemize çok zararı var. Gelin; başta Federasyonumuz olmaz üzere; Spor Bakanlığımız ile, basınımız ile yüzümüzü aklayalım. 2020 Olimpiyatları öncesi, bayrak yarışlarında ne oldu? Ukrayna B takımının Türkiye’de yaptığı derece, A takımının derecesinden iyi olunca Ukrayna kendi derecesine neden itiraz etti? World Athletics’e gönderilen fotoğraflarda oynama yapıldı mı? Bu soruları samimiyetle yanıtlarsak, federasyonumuzun itibarı artar?
Çekiç atmada; 2012 Olimpiyatlarına kırdığı 74,17’lik Türkiye rekoru ile giden Tuğçe Şahutoğlu, Londra’da 67,58 64,11 ve 66,56 attı. 2016 Olimpiyatlarına Mersin’de 71,21 atarak giden Tuğçe, Rio’da 65,47 67,05 ve 61,92 attı. 2020 Olimpiyatlarına İzmir’de 74,03 atarak giden Tuğçe Tokyo’da 64,23 66,06 ve 65,66 attı. Bu yaz başında Avrupa Oyunları’nda 61,92 attı. 2016’daki Avrupa Şampiyonası’nda 62,37 attı. Neden Tuğçe, yurt dışında Türkiye’deki derecelerine ulaşamıyor? Heyecandan mı? Psikolojik bir problem mi? Türkiye rekortmeni ve 3 kez arka arkaya olimpiyata gitmiş bir sporcumuzun bu sorununu çözmek gerekmez mi? Yurtdışındaki birçok yarışmada Kıvılcım Kaya Salman başarıyla ülkemizi temsil ediyor. Kıvılcım’ın katıldığı her yarışa Tuğçe’nin de gitmesi, bu yurtdışı travmasını engellemez mi? Sonuçta uzunluk ve ağırlık birimleri her ülkede aynı değil mi? Bir sporcunun maratonu bitirememesi normaldir. Ama geçtiğimiz ayki Dünya Şampiyonası’nda, olimpiyat kotası alan Kaan Kigen Özbilen maratonun 2. kilometresinde yarışı terk etti. Bu da mı, normaldir? Sporseverler bir açıklamayı hak etmiyor mu? Dünya Kupası’nı kazanan kadın voleybolcularımızdan, yıllardır hakemlerin taraflı tutumu yüzünden altınına ulaşamayan ve bu sefer hakemleri de yenen güreşçimiz Buse Tosun’dan, diğer Dünya Şampiyonumuz Ali Cengiz’den, kürsüde şampiyonlarımızın gözlerimizi yaşartır içtenlikte esas duruşta durmasında kararlılığı olduğunu düşündüğüm Türkiye Güreş Federasyonu’ndan ve Balkan Şampiyonası’nda erkeklerimizin birinciliği ve kadınlarımızın ikinciliği ile bizi gururlandıran Türkiye Cimnastik Federasyonu’ndan özür dilerim. Bu manipülasyon tartışması nedeniyle; güzellikleri doyasıya yazamadık.