Ben yokken neler olmuş neler!
Seyahatlerim ve yaz dönemi nedeniyle yazılarıma bir kaç hafta ara verdikten sonra, yine sizlerle birlikte olmanın mutluluğu içindeyim. Gelin görün ki, aradan geçen bu kısa süre içinde ülkemizde olup bitenlere ve yaşananlara baktığımda bu mutluluğum gölgeleniyor ne yazık ki.
Bugün için kısa-kısa değinmekle yetineceğim bu gelişmeleri, önümüzdeki günlerde detaylı bir biçimde değerlendireceğiz hep birlikte kuşkusuz ki.
1. Eyvah ihracat artmış!
Size garip gelebilir ama ithalata ağır biçimde bağımlı hale gelen ihracatımızdaki artış, misliyle ithalat artışına yol açıyor. Bu da dış ticaret açığını ve de dolayısıyla cari açığı anormal biçimde arttırıyor. İhracatımızda orta ve yüksek düzey teknolojili ürünler çok küçük bir yer tutarken, bir kamyon tarımsal ürün ihracatı ile ancak bir adet cep telefonu ithalatının bedeli karşılanabiliyor. O nedenle, ne pahasına olursa olsun bir ihracat artışını hedeflemek yerine, katma değeri yüksek, ithal girdisi düşük, daha yüksek teknolojili ürün ihracatı için kafa yormalı ve çaba sarfetmeliyiz.
2. Doğalgaza ve elektriğe büyük zamlar!
Seçim popülizmi nedeniyle halının altına süpürülen, gizlenen- ötelelenen zamlar ve vergiler bir ay bile geçmeden yağmur gibi yağmaya başladı milletin üzerine. Yani AKP iktidarına verilen her oy -seçim sürecinde de uyardığımız üzere- okkalı bir zam ve/veya vergi olarak dönüyor, dönecek vatandaşlara. Sırada yükselen petrol fiyatları ve kurlar nedeniyle seçim öncesi durdurulan Akaryakıtta Otomatik Fiyat Ayarlama mekanizmasının yeniden devreye alınmasıyla 8TL’yi bulmasından endişe edilen benzin fiyatları var.
3. Gürcüler ve Bulgarlar geliyor, turizm patlıyor öyle mi?
Tabii ki değil. Turizmde 15 Temmuz 2016 öncesindeki seviyelere gelinebilmesi bu yıl da mümkün görünmüyor maalesef. Sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, harcama yapabilen ülkelerden gelen turist sayısı hala düşük çünkü. Yayınlanan turizm istatistiklerinde, en çok turistin geldiği üç ülkeden ikisinin (Rusya dışında) Gürcistan ve Bulgaristan olduğu gözüküyor. Halbuki bu ülkelerden Türkiye’ye ya bavul ticareti için veya günü birlik kısa sürelerle geliyorlar ya da çalışmak için turist vizesi ile giriş yapıyorlar. Kendi kendimizi kandırmayalım lütfen.
4. Temel görevi ve amacı enflasyonla mücadele olan TCMB yine- yeniden yanıldı!
Merkez Bankası, ilan ettiği enflasyon hedeflerine yıllardır erişememesine rağmen, neredeyse yıl içinde 3-4 kez hedef yükseltmekten vazgeçmiyor. Dünyadaki gelişmiş ekonomilerde yüzde 0-2 puan arasında seyreden enflasyon oranları, bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerde ise, yüzde 3-7 aralığında gerçekleşiyor (G. Kore, Meksika, Polonya, Rusya, İsrail vb.) Türkiye’de TÜİK’in veriler üzerinde çok sık yaptığı ve bu nedenle kuşku uyandıran hesaplama yöntemi değişikliklerine ve revizyonlarına rağmen, ÜFE yüzde 25’i - TÜFE ise, yüzde 16’yı (15.85) bularak negatif anlamda rekor kırmış vaziyette. Merkez Bankası Yönetimi bu ekonomik sefalet görüntüsü karşısında en ufak bir inandırıcı öz eleştiri yapmadığı gibi, gelecek için de güven veren politikaları ortaya koymaktan uzak görünüyor.
5. MÜSİAD Başkanı, dolarda 4.30 TL’nin üzeri köpük demiş!
Yandaşlık ve de dini siyasi ve ticari çıkarlara alet etmek ekonomide de dış politikada da Türkiye’yi zora sokuyor. Şimdi geçen hafta böyle bir lafı eden iş adamı derneği başkanına bu lafları söyledikten sonra bugün 5.28 TL’yi aşan doların köpüğünü höpürdeterek içmesini tavsiye ederek ironi yapmaktan başka söylenebilecek bir laf da pek yok gibi.
6. Ve Kambersiz düğün olmaz!
T. Erdoğan yine “yastık altı dövizlerinizi bozdurun” çağrısı yapmış! Şimdi onun üslubuyla soralım bakalım; Eyy! Erdoğan, daha geçen sene senin lafına samimiyetle inanarak ve de güvenerek yastık altındaki 3-5 kuruşluk dövizini veya altınını-bileziğini bozduranların çoğunluğu-döviz ve altının bugünkü rekor seviyesini gördükten sonra- bin pişman değil midir acaba? Tepeden tırnağa “dolarize” olmuş ekonomide, vatandaşa bu tür çağrılar yapmak, sürüklendiğimiz ekonomik sıkıntının vahametini ilan etmekten ve yurttaşları bir kez daha maddi zarara uğrama riskine sürüklemekten başkaca bir fayda vermez, veremez. Yani böyle çağrılar veya tedbirler ekonominin içine sürüklendiği açmazdan çıkmasına çare olmaz, olamaz. Aksine, bu tür konuşmalar Kasım -Aralık aylarında ağırlaşacağı tahmin edilen ekonomik sorunların ve sıkıntıların daha erkene çekilmesine ve daha da derinleşmesine neden olur ne yazık ki.
7. Son olarak, ABD’nin iki Bakana yaptırım uygulaması karşısında gösterilen pişkinlik!
ABD, ne hukuka, ne müttefikliğe, ne uluslararası diplomasi teamüllerine aldırmadan, iki Bakana yaptırım kararı aldığını ilan etti. Böylece Türkiye’yi dünyanın gözü önünde hem tehdit etmeye, hem de istiskale kalkıştı.
Ama gelin görün ki, ABD’ye laf olsun-torba dolsun kabilinden, Türk’ün Türk’e propagandası sayılabilecek hamasi demeç ve açıklamalar dışında hakettiği cevap günler geçmesine rağmen, mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde hala verilmedi, verilemedi. İşin acı tarafı bazı bakanlar bu skandal kararı görmezden gelerek, ABD ile ne kadar da iyi ilişkilerimiz olduğundan dem vuran pişkin açıklamalar yapmaktan çekinmediler maalesef.
Görüleceği üzere, ben yokken neler olmuş neler...