Bergama Sunağı için tam zamanı…
Troia belgeselinin çekimleri sırasında Berlin’in Eski Çağ Müzesi’nde, söyleşi yaptığım Almanya’nın Indiana Jones’i olarak tanınan arkeoloğuna Troia hazinelerinin gerçek sahibinin kim olduğuna ilişkin bir soru sormuştum. Hiç düşünmeden, dahası böyle bir soru da sorulur mu dercesine “tabii ki bizim…” deyivermişti…
Bu yanıt üzerine yine aynı hazinelerin peşine düşerek dünyanın dört bir yanında araştırmalar yapan ünlü Amerikalı gazetecinin “Bir gün gelecek ki, tüm ülkelerin Priamos’un hazineleri için yaptıkları savaşın yanında, Hektor ile Akileos’unki Toria surları önünde spor yapar gibi kalacaktır “demişti.
Gerçekten de öyle oldu… Başta Ruslar, Almanlar, Yunanlılar ve de her bir uluslararası soruna bulaşan Amerikalılar yıllar yılı bu hazinelerin peşinde koşup durarak kendilerine mal etmenin her bir yolunu çeşitli entrikalar çevirerek aradılar ve de aramaya devam ediyorlar. Onca savaşımın içinde, tüm bu eserlerin gerçek sahibi olan bizler ise, yalnızca izlemekle yetiniyoruz…
Elbette ki bizden şu veya bu yola kaçırılan, satın alınan ya da başka nedenlerle götürülen eserler Troia hazineleri ile sınırlı değil. Avrupa ve ABD’de hangi arkeoloji müzesini gezerseniz geziniz, Küçük Asya’dan (yani Anadolu’dan) götürülmüş bir eserle karşılamanız şaşırtıcı değil, çok doğaldır. Yasal olmadığı için özel koleksiyoncuların özel salonlarında ya da mahzenlerinde saklı duranlar ise işin bir diğer yanı.
Tarihi eser kaçakçılığı özellikle de Anadolu için kanayan bir yara gibidir… Ancak, son padişahlar silsilesinin “Taş parçası mı alıp gitsinler” ya da bu konuyla ilgili bir bakanın “Bize Selçuk eserleri yeter, diğeri ne olursa olsun” deyişlerinin de bu tarihi eser kaçakçılığındaki payları da payları bağışlanmayacak kadar çoktur.
Gelelim Bergama Sunağı’na… Yakın zamanlara kadar Almanya’daki bu sunağa ilişkin her yıl periyodik haberler yapılırdı. “Bergama Sunağını geri istiyoruz…” diye. Fakat, bu sunağı isteyenler yalnızca Bergama’nın yeni seçilmiş belediye başkaları olur, her yeni seçilen başkan da bu geleneği sürdürürdü. Ancak bu talepte, Bergama Belediye Başkanlarından gayrı, ne bizim bakanlığımızın, ne de sunağın bulunduğu Almanya’daki bir yetkilinin haberi olurdu. Üstelik bugüne kadar, bu talebi içeren isteme hiçbir yazılı bir belgeye de rastlanılmamıştır. Yalnızca laf olsun diye, isteyip durmuşuzdur…
Uzun bir süredir Bergama Belediye Başkanlarının “Sunağımızı Geri İstiyoruz” kampanyalarından ve de bu konu üzerine gazete haberlerinden ses seda çıkmazken, birden bire bu konu tekrar gündeme düştü. Biraz şaşıracaksınız ama bu kez sunağın ana vatanına dönmesini Bergama’nın Belediye Başkanı ya da Kültür ve Turizm Bakanlığımız değil de, bir Alman yetkili “Bu sunağı ait olduğu yere ülkeye vermeliyiz” diyerek dile getirdi.
Geçtiğimiz günlerde Berlin Eyaleti Adalet, Çeşitlilik ve Ayrımcılık Senatörlüğü Müsteşarı Saraya Gomis'in "Prensip olarak şahsen Bergama Sunağı ve Nefertiti büstünün iade edilmesinden yanayım" dedi. Evet yanlış okumadınız, aynen böyle dedi…
Nihayet yıllardır yanıtsız kalan isteğimiz, bir karşılığını bulur gibi oldu. Şimdi tam zamanı… Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Bergama Belediye Başkanı başta olmak üzere tüm ilgililer, yetkililer, Anadolu topraklarından kaçırılan tüm eserlere değer verenler hep bir ağızdan “istiyoruz” diye harekete geçme zamanı. Onca yıldır istedik olmadı, belki bu kez olur…
Ne demişler isteyenin bir yüzü…