Beş yıl önceki mektubum
Seçimlere yakın günlerde bir mektup modası başladı aydınlar arasında. En çok da Muharrem İnce’ye yazıldı. Oysa o mektupların yazılması gereken adres başkaydı. Ben kağnı devrildikten sonra değil, tam beş yıl önce gene bir seçim sonrasında Sayın Kılıçdaroğlu’na aşağıdaki mektubu yazmıştım. Bu gün bir kez daha yayınlama gereksinmesi duydum.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Başkan,
Yirmi bir kitabımla, Pen Yazarlar Derneği Orhan Kemal Ödülü, Edebiyatçılar Derneği Ödülü gibi birçok saygın kuruluştan aldığım ödüllerimin yanına koyduğum, CHP’nin 50. yılı dolayısıyla Sayın Bülent Ecevit’in elinden aldığım ödül, 1973 yılından beri anılarım içinde en sıcak yerde durur. Yirmi beş yaşımda, Atatürk’ün kurduğu bu partinin 50. yılında ödül alan iki üç yazardan biri olmak benim için elbette büyük bir onurdur. Bu satırlar, CHP ödülünü almış bir yazarın şahsınıza isyanıdır.
Sayın Başkan, sizi hiç merakta bırakmadan, sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim.
Başarısız bir genel başkansınız. Bu çok açık… Sayılar ortada…
CHP karşısında hiçbir iktidar geçmişte 8-9 yıldan fazla ayakta kalamadı, sizin döneminiz dışında. Ve hiçbir parti CHP karşısında rejim değiştirmeye kalkışmadı. Rejim değişikliği sizin döneminize rastladı. 1960’tan sonra en az beş kez sol birinci parti olarak çıktı seçimlerden. Başarısızlık sizinle birlikte çok uzadı, hem de pek çok; bu yüzden taban çözülüyor, bunu anlayın artık!
Kendisini eleştirsek de, Baykal istifa gibi onurlu bir davranışı hatırlattı bize, Baykal hangi partinin başında olduğunun bilinciyle hareket etti. Yazık ki aynı bilinç ve erdemi sizde göremiyoruz. Baykal, partiyi bıraktığında CHP’nin oyu bugünkünden daha fazlaydı, anketler bunu gösteriyordu. Şu sekiz yıl içinde size oy getirecek hiç mi bir olay yaşanmadı?
Sekiz yılda ülkede yaşamadığımız melanet kalmadı, her taraf kan kuyusu. Ekonomi bozuldu, ordu dağıtıldı, adalet perişan, eğitim dibe vurdu. Her şeyimiz satıldı. Çağ dışı gidişi bir milim bile durduramadınız. Sizin oyunuz yükseleceğine hep aşağılara indi.
Kısaca söylemek gerekirse halk bir liderde aradığı özelliği sizde bulamadı; belki hitabetiniz, hatipliğiniz yetersiz kaldı, belki de bilginiz, birikiminiz… Ne bileyim, fikirleriniz de sevilmemiş olabilir. Biraz düşünürseniz nedenini kendiniz daha iyi anlarsınız. Kimin ekmeğini yiyip, kimin kılıcını çaldığınız belli değil, halk böyle görüyor sizi.
Sayın Kılıçdaroğlu, rejim değişti, siz bunun farkında değilmiş gibi davranıyorsunuz. Hükümetleri artık cumhurbaşkanı kuruyor, ülkeyi cumhurbaşkanı yönetiyor. Siz ise cumhurbaşkanı adayı olmuyorsunuz, çünkü halktan bir destek yok. Bu durumda hiç düşünmeden CHP Genel Başkanlığını bırakıp çekilmeniz gerekirdi.
Hep başka partiler üzerine hesaplar yapıyorsunuz, kendinizden ve partinizden siz de umutsuzsunuz. Çok bir oyunuz varmış gibi, ödünç oy dağıtmakla meşgulsünüz. Bundan sonra yapılacak ilk genel seçimde, yerinizde kalırsanız tabii, gene cumhurbaşkanı adayı arayacaksınız, bunu adımız gibi biliyoruz. Sizin o aday arama dönemlerinizi inanın hatırlamak bile istemiyoruz. Ben halk deyimlerini severim Sayın Başkan, kusura bakmayın… El şeyiyle gerdeğe girmek, denir ya Türkçede, partiniz işte bu durumda. Başka yerlerden aday arayan, başka partilerin oylarıyla övünen tuhaf bir parti oldunuz. Umudunu HDP’ye bağlamış, bu nedenle de kendini savunan, hep savunmada kalan bir parti yarattınız. Birilerinin duble yol yaptık teranesi gibi, siz de HDP’nin barajı geçmesini dilinize dolayıp duruyorsunuz.
İnce’yi niye aday gösterdiğinizi bile anlayamadık. Onca insan içinden seçtiğiniz, üstelik de eline davulu değil, sadece çomağı vererek aday gösterdiğiniz birini, şimdi itibarsızlaştırma çabalarınız da bir başka tuhaflık. Acaba şöyle mi düşündünüz onu aday gösterirken; bir atasözüdür bu da: Düşmanının üstüne yılanı gönder, düşmanın ölürse de kârlısın, yılan ölürse de… Niyetiniz bu muydu yoksa? Sonra koca CHP’de neden iki aday, neden yarışa katılacak başka adaylar yok? Bu da sizin bir başka marifetiniz olsa gerek.
Sayın Başkan, bu yazdıklarımdan dolayı beni yavuz dilli, yavuz dirlikli, sataşkan biri sanmayın. Ülke böyle kan ağlarken sessiz kalmak, dölek durmak, daha yumuşak yazmak inanın elimizde değil. Sözlerimi 19. yüzyıl Alman şairi Heinrich Haine’den bir şiirle bitirmek istiyorum:
Siz beni nadir anladınız
Ben de sizi nadir anladım;
Yalnız kendimizi dışkının içinde bulunca,
Birbirimizi, hemen anladık.
Sayın Kılıçdaroğlu, siz de, partiniz de, biz, hepimiz şairin dediği yerdeyiz; kaynayıp duran tabanı, umudunu yitiren bu halkı hemen anlamak zorundasınız.
En derin saygılarımla.