29 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Beyinleri öldürüyorlar

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

10 Aralık 2013 günü, isyan halinde "Hele, en yeni sistemin ilk merkezi ortak sınavında sorulan din kültürü ve ahlak bilgileri sorularını okuyunca, 'Çıldırmış bunlar!'dedim kendi kendime, 'Bunların, devletin altına imza attığı sözleşmelerden, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nden de mi haberleri yok? Hesabını veremeyecekleri suçlar işliyorlar'." diye yazmıştım.

Meğer yaptıkları çıldırma sürecinin uğrak ve duraklarından biriymiş. "Zır deli" mertebesine ulaşmaları pek uzak değil.

Cumhuriyet gazetesinin İzmir Bürosu'ndan Emre Döker, çıldırma sahnelerinden birini tasvir ediyor (12.11.2013) : "AKP'nin 'dindar nesil' yaratma çabası, ilköğretimdeki uygulamalarla tüm hızıyla sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yurt çapında başlattığı ve İzmir'de de Çiğli Kaymakamlığı'nın yürüttüğü '81 İl 81 Kitap Projesi' kapsamında ilköğretim öğrencilerine dağıtılan kitapların, hurafelerle dolu olduğu anlaşıldı" diye yazıyor.

"Müslümanlar Kardeştir" adlı kitaptaki kan ve savaş görüntüleri, küçük çocukları din adına savaşmaya, öldürmeye ve kan dökmeye yönlendiriyormuş. Yani geleceğin El Kaide militanları okullarımızda AKP iktidarı tarafından programlı olarak yetiştirilmekte.

"Mestik Hanım" adlı kitapta kadın bir böcek olarak gösteriliyor ve bu kadın "evlenmek için kendini en az dövecek kocayı aramakta"ymış.

***

Emre Döker, yeni bir ortaçağ karanlığı yaratmak için "cinlerin" kaleme aldığı kitaplardan bir seçme yapmış. Okuyalım:

"Dünya üzerindeki insanlar tıpkı ordunun bölümleri gibidir. Birbirinden farklı gruplar oluştururlar. Bunların biri de Müslümanların oluşturduğu İslam coğrafyasıdır. İki askerden biri Allah'a güvenmeden yaşayan ve ona karşı gelen kişidir. Diğer insan ise günahlardan sakınan, Allah'ın emirlerini yerine getiren kişidir."

-Küncü (susam) beyinli yazıcı, Müslümanları Allah'ın emirlerini yeri getiren iyi insanlar, Müslüman olmayanları ise Allah'a karşı gelen kötü insan olarak sunuyor. Ve sanıyor ki ilkokul çocukları bunlara inanacak. O yaştaki çocuk, acaba, "Amerikalılar, Fransızlar, Almanlar, Avrupalılar hem Allah'a karşı geliyorlar, hem de Müslümanlardan çok daha zengin ve çok daha güçlüler, bu nasıl Allah?" diye düşünmeyecekler mi?

***

"Yani insanın görevi 5 vakit namaz kılmak ve ibadet etmektir."

-Dolayısıyla, öğrenmek gibi, çalışmak gibi, üretmek gibi, birbirini sevip saymak gibi, yardım etmek gibi görevi yok mu? Peki çocuk, 5 vakit namaz kıldığını iddia edenlerin, bütün vaktini hırsızlığa, uğursuzluğa, yağmaya, zulme, haksızlığa, zenginleşmeye ayırdığını görmeyecek mi, duymayacak mı?

Çocuklara ilkin, hırsızlığın, uğursuzluğun, yağma, haksızlık ve zulüm yapmanın, şipşak zenginleşmenin insanlığa yaraşmadığını öğretmek gerekmez mi?

***

"Allah'a inanmayan kimse her şeyden korkar. Öyle ki gökte kuyrukluyıldız görse dünyaya çarpacağını zanneder."

-Siz hayatınızda, bu cümle kadar budalaca yazılmış bir cümle okudunuz mu? Allah'la korkuttuğunuz, Allah'ın sopasıyla dayak attığınız çocuklardan biri Allah'a inanmayacak kadar cesur ise her şeyden neden korksun? O çocuk, kuyrukluyıldızın ne olduğunu herkesten daha önce öğrenmiştir.

***

Bu kitapları yazdıranlar, yazanlar ve dağıtanlar Türklerin çağdaşlaşma savaşımında, her zaman bu çabalara karşı duranlar safında yer aldı. Tanzimatçılar, Meşrutiyetçiler ve daha sonra Cumhuriyetçiler bunlara softa ve yobaz adını verdiler. Düşünsenize, Osmanlı döneminde, III.Ahmet'ten III.Selim'e kadar, bu softa ve yobazlar yüzünden boşa giden 150 yıllık modernleşme çabaları; daha sonra II.Mahmut ve Abdülmecid döneminde geri kalmışlığın nedenlerinin ne olduğunun keşfi ve gene softa ve yobaz tayfasının direnci.

Bir yanda modernleşmenin, çağının çağdaşı olma çabalarının "gavurlaşmak" olacağına inanan cahil ulema ve medreseliden oluşan softa ve yobaz kitlesi; karşı tarafta, modernleşmek, güçlü bir ordu kurmak için Batı'yı örnek almak gerektiğine inanan II.Ahmet, III.Selim, II.Mahmut, Abdülmecid gibi padişahlar ve bunların yanında duran bazı vezirler. Bu değişimcilere Abdülhamid'i de bir ölçüde katabiliriz.

Oysa, gerilemenin nedeninin Osmanlı'nın toplumsal ve ekonomik düzeninde barındığını göremeyip bütün suçu padişahlara yükleyenler, geri kalmanın gerçek nedenlerini uzun süre gizlemişlerdir.

Tanzimat'a kadar ulema sınıfını oluşturan ve din adına hareket ettiklerini iddia eden softa ve yobazlar yenileşmeye karşı direnmekle kalmayıp zaman zaman silahlı isyanlar da çıkarmışlardır. Ulema kendi çıkarları ve diktası için, askeri yanına alıp, çağdaşlaşmacılara karşı gözü kara bir savaşa girmiştir. En büyük hırsızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlikleri kadılar marifetiyle yapan bu sınıf, askeri yenilgilerin, Hıristiyanlar karşısında yaşanan bozgunların İslam'dan uzaklaşmaktan kaynaklandığını ileri sürmüşler, topluma arınma tavsiye etmişlerdir. Okul ve öğretimi din için tehlikeli sayan düzenbazlardır bunlar.

***

Köklü hukuk, yasa, okul ve öğretim reformları yapmak gerekiyordu, ama ne Tanzimat, ne I ve II. Meşrutiyet bu sınıfın gücünü kırabildi. Cumhuriyet, laik devrimleriyle, bu sınıfın toplumsal etkisini kırmayı epeyce başardı. Ancak tam anlamıyla başaramadı.

AKP, bu softalık ve yobazlığın hortlamış halidir.

Bu adamlar, çocuklarımızı "Kırık kolu alçıya alan doktora teşekkür eden çocuğa doktorun cevabı: 'Ben senin kolunu tedavi ettim diye bana teşekkür ediyorsun. Asıl teşekkürü seni ve kolunu yaratan Rabbine etmelisin" zihniyetine mahkum etmek istiyorlar.

Bu zihniyet egemen olursa, artık tıp fakültelerine de gerek kalmayacak, kocakarılar hastalara deve bokunu kaynattıktan sonra suyunu ya da sıcak sıcak eşek sidiği içirecekler.

Otuz yıldır yazdıklarımın kof çıktığına tanık olmadım!