Beynimiz nelerle uyuşturuluyor?
Uyuşturucu /uyarıcı maddelerin kullanımı ve bağımlılığının giderek yaygınlaştığının hepimiz farkındayız. Bunu çevremizde gözlemliyoruz ve geleceğimiz için büyük bir tehdit olduğunu düşünüyoruz. Ancak bizi sadece psikoaktif maddeler mi uyuşturuyor? Başka yollarla da beynimiz uyuşuyor ve biz bunun hiç farkına dahi varmıyor olabilir miyiz?
Gençler arasında madde kullanım yaygınlığını ölçen çalışmalarda mutlaka maddelere ilişkin risk algıları da araştırılır. Önleme çalışmalarında hedef risk oluşturan bu algıları değiştirmektir. Gençlerin maddelerin olumsuz etkilerine ilişkin bilgi, tutum ve davranışları pekiştirilmeye çalışılır. Algıların yalnız olumlu amaçlar için değiştirilmediğini biliyoruz.
Son yıllarda birçok kavramın içinin nasıl boşaltıldığına hep birlikte tanık oluyoruz. Demokrasi, adalet, insan hakları gibi birçok kavram anlamından saptırılarak bir çeşit silaha dönüştürülebiliyor. Fedakarlık, paylaşma, özgecilik küçümsenen değerler haline gelirken, her istediğini yapmaya hakkı olduğunu ve bunun için her yolu kullanabileceğini düşünme geçer akçe olabiliyor. Üstelik ‘empati’ kelimesi havada uçuşurken bu oluyor.
Atatürk’e ve cumhuriyete bağlılığından kuşku duymadığımız bir kesim, algıların uyuşturulması yolu ile Atatürk ve cumhuriyet düşmanları ile aynı safta yer alabiliyor. Bileğine Atatürk’ün imzasının dövmesini yaptıranlar, o elleri ile cumhuriyet yıkıcılarına mührü basabiliyor. Bu beyinler uyuşmadan yapılabilecek bir şey mi? Bazıları ‘Allah’ ile aldatırken, bazıları ‘Atatürk’ ile aldatıyor. Aldananların, uyuşturucu madde etkisinde olanlardan hiçbir farkı kalmıyor.
ALGI TERSİNE DÖNÜYOR
Reklamlar, filmler, yazılı ve görsel basın, sosyal medya, kamuoyu araştırma şirketlerinin anketleri tıpkı uyuşturucu maddeler gibi insanların algısını, muhakemesini, düşünmesini, karar vermesini etkileyebiliyor. Bu yolla suçluların masum, masumların suçlu olarak algılanması sağlanabiliyor. Neyi, nasıl görmemizi isterlerse öyle görmemize, öyle düşünmemize yönlendirebiliyorlar.
İzmir Tabip Odası’nın 14 Mart Tıp Bayramı’nda meslekte 40 yılını dolduran hekimlere verdiği onur plaketinden Atatürk figürünü kaldırması skandalı bu yaşananlara bir örnektir. İzmir Tabip Odası’nın önceki başkanlarından Dr. Suat Kaptaner’in gündeme getirmesi ile öğrendiğimiz skandal, İzmir’de Atatürk ve cumhuriyet sevdasından kuşku duymadığımız birçok hekimin de oy vermesi ile seçilmiş yeni yönetimin icraatıdır. Plaketlerden Atatürk figürünün çıkarılması, zihinlerden de çıkarılması amacının bir evresidir.
Halkını küçümseme, hor görme, aidiyet duygusunu kaybetme, umutsuzluk toplumun ortak değerlerinden uzaklaşmasına ve çözülme yaşanmasına yol açar. Son yıllarda sürekli olarak bu yaklaşımın pompalandığını gözlemliyoruz. Psikanalizin kurucusu Freud toplum psikolojisi üzerine muhteşem yapıtında, bir topluluğun bir arada kalmasının ortak değerler, ortak ülkülerle mümkün olduğundan söz eder. Farklılıklar değil benzerliklerdir bizi bir arada tutan. Her toplumda doğal olarak küçük farklılıklar bulunur. Farklılıklara vurgu arttıkça, küçümseme, hor görme ağır bastıkça bir arada yaşama imkansız hale gelmeye başlar.
Beynimizin çeşitli yollarla uyuşturulmasını nasıl önleriz? En gerçek yol göstericinin ilim olduğunu hep aklımızda tutmalıyız. Bilimsel düşünceden ödün vermemek yolumuzu ve beynimizi aydınlatır. Bilimsel düşünce sorgulamayı gerektirir. Gösterileni değil, gösterilenin arkasına bakabilmeyi, konuşulanı değil, söylenmeyeni düşünebilmeyi, neden sonuç ilişkisini kurabilmeyi gerektirir. Bizi bir arada tutan değerleri hep aklımızda tutarak, umudumuzu koruyarak, kendimize ve toplumumuza güvenerek, inanarak beynimizi uyuşturmayı hedefleyen girişimlerden korunabiliriz. Maddelerin yarattığı uyuşturucu etkisine karşı olduğumuz gibi, beynimizin her yolla uyuşmasına karşı kararlı duruşumuzu korumak azmimizi sürdürüyoruz.