Beyoğlu’nun bugünü
Her kentin bir semti, her semtin de yaşama dönük bir penceresi, caddesi vardır. Dünyanın hangi kentine giderseniz gidiniz, bu yaşama dönük cadde ile karşılaşırsınız. Sanki tüm kentinin bir toplamı, tarihi, dahası yıllar yılı geçirdiği evrelerin bir sergisi gibidir. Bu caddelerde yalnızca o kentin günümüzde eriştiği, gösterişli ve pırıltılı yanı değil, onun da ötesinde yıllar boyu geçirdiği evrelerin de izlerine rastlamak mümkündür. Bir çeşit kentin vitrinidir bu caddeler.
Geçmişin Pera’sının kalbinde yer alan eskilerin Grand Rue de Pera ile Cadde-i Kebir ile, günümüzün İstiklal Caddesi de işte böyle bir caddedir. Yirminci yüzyılın başında İstanbul’un öte yanı olarak isimlendirilip, her bir yenliğe kucak açıp sergileyen, hem içinde yer aldığı kentin özelliklerini, hem de ondan daha fazlasını sunan bu cadde, her dönemde İstanbul’un bir vitrini olmuş, ayrıcaklı sayılabilecek bir statüye sahip olarak bir marka olarak öne çıkmıştır. Ülkemize giren tüm yeniliklerin bu cadde ya da civarında yaşam bulması da bir rastlantı değil, bu caddenin kendine özgü özelliğindendir.
İstiklal Caddesi öyle bir yerdir ki, bir bakıma devasa egzotik bitkilerle bir koşutluk gösterir. Bu koşutluk, caddenin -ya da kentin- kendisine yabancı olduğu her bir şeyi yaprakları arasına alarak sindirip, özümseyip, kendi bünyesinin bir parçası haline getirdiği bir büyüden oluşur. Şehzadebaşı’ında ortaoyunu, tuluat, karagöz ya da benzeri geleneksel Osmanlı sanatları icra edilirken biraz ötesindeki bu caddede yer alan Concordia Tiyatrosu’unda Franz List’in sahneye çıkması ya da albenili bonmarşelerle bir dizi operaların var olması hiç yadırganmaz, aksine benzer beğenilerin odağı olur.
BEYOĞLU’NUN ORTA YERİ SİNEMA...
“Beyoğlu’na çıkmak” ya da “Beyoğlu’nun orta yeri sinemadır” sözcükleri de bu caddenin kimi dönemlerdeki ayrıcalığını ortaya koyan sözlerdir. Ama İstiklal Caddesi bu kadarla da kalmaz. Orası, Türkiye’deki her bir yenliğin, her bir çağdaşlığın sunulduğu, yaşam bulduğu bir yerdir aynı zamanda.
İstiklal Caddesi’nin yıllar boyu geçirdiği evreler gözlendiğinde aynı zamanda ortaya bir Türkiye tarihi de çıkar. Ya da bir kent tarihini bu caddenin geçirdiği evrelerle yazmak da olasıdır. Bu tarihin günümüze ulaşan argümanları yalnızca yangından, depremden ve de ranttan kurtulma şansı gösterebilen yapılar değil, bu yapılara yaşam veren ve giderek nesli tükenen insanlardır da...
Seçkin Avrupalılar, lavantenler, ekalliyet, Beyaz Ruslar vs. bu caddenin asırlar boyu ev sahipliğinin ayrıcalıklı ve de renkli konukları olmuş; her dönemde bu caddede, günümüzde bile onca hoyratlığa, hoşgörüsüzlüğe rağmen silinmeyecek izler bırakmışlardır.
İstiklal Caddesi günümüzde de bir kentin vitrini olma özelliğini sürdürüyor. Ama bu vitrin, ne yazık ki ne eskinin görkemini, ayrıcalığını, seçkinliği ile estetiğini, ne de günümüzün resmini yansıtıyor.
Ortaya çıkan resme bakarak günümüzün de o anlaşılmaz, hoyrat ve de acımasız tarihini yazmak mümkün değil mi?