'Bilirbilmez' aydınlar
Dün (12 Aralık) modern romanın kurucusu kabul edilen Gustave Flaubert’in doğum gününün yıl dönümüydü.
Gerçekçiliğiyle Türk edebiyatını da etkileyen Flaubert, Türkçenin büyük ustası Tahsin Yücel’in çevirdiği Bilirbilmezler romanında iki arkadaşın macerasını anlatır. Her gün yakındığımız yüzeysellik, bu ikilinin kişiliğinde yetersizlik ve beceriksizlikle birleşerek (hangisi öncedir?) acıklı olduğu kadar gülünç, gülünç olduğu kadar acıklı bir hikâyeye dönüşür. Flaubert, kısıtlı bilgisiyle her işe el atan, el attığı her işi eline yüzüne bulaştıran günümüzün en yaygın aydın tipini yüz sene önce eleştirmiştir.
Balzac’ın Bilinmeyen Şaheser’i nasıl Batı sanatının gelecekteki açmazını öngörmüşse, Flaubert’in Bilirbilmezler’i de Batı aydınının ideolojik çöküşünü müjdelemişti. Bir sistemin çöküşü kendisini önce insanların yaşamında ve dolayısıyla insanların yaşamını yansıtan gerçekçi edebiyatın ürünlerinde hissettirir. Bugün, beyaz yakalıların bunalımını anlatan romanların yazılmaya başlaması sistemin bu alandaki çıkmazını yansıtmıyor mu?
Bilirbilmezler’in felsefeden tarihe, bilimden politikaya, jeolojiden dine kadar her konuya el atmaları, her konu hakkında mutlaka bir fikirlerinin olması bugün gazete köşelerini kaplayan, televizyon kanalı ekranlarını süsleyen, bir gün spor, bir gün ekonomi, daima politika, bir gün sanat, bir gün bilim konuşabilen aydınları akla getirmiyor mu?
Bu durum, sistemin, her özel alanda yetkin ayrı ayrı aydınlar yetiştiremediğinin göstergesi. Her alanda yetkin olduğunu zanneden, her alanı bilen ama aslında hiçbirini bilmeyen aydınlar… Flaubert’in yüz sene önce gülünçleştirdiği bir izlekle sunduğu eleştiri yazıldığı dönemde gerçeğin nüvelerini taşırken, bugün gerçeğin ta kendisi.
Avrupamerkezli sistemin dayandığı bütün aydınlar sistemle birlikte çöküyor. Batı’nın meşruiyetinin temelini oluşturan, Avrupa’nın dünyayı fethetmesiyle birlikte yaratılan Batı’nın üstünlük varsayımı, yüzyıldır tersine döndü. Avrupamerkezli tarihi evre yüzyıldır çevreden yükselen radikal dönüşümü izliyor, müdahaleleri yetersiz kalıyor. Dolayısıyla; Avrupamerkezli sistemin aydını da hem merkezde hem de çevrede çöküyor; çökmeden önce gülünçleşiyor.
Türkiye’nin bilirbilmezleri, gülünçlükleriyle çöküşlerini gizleyemeyecek çıplaklıktadır artık.