Bilişim yanılsaması
Üretim araçlarının ABD’de her saniyesiyle hakikati kapatma noktasına geldiği aşamada atom bombasının tüketen bir araç olarak verdiği gözdağı, en çok da üretici güçlerin tasarım ve denetimini eline geçirmek isteyen merkezlere yaramıştı. Öte yandan bilgiye olan güvenin köklü bir sarsıntı geçirmesi, son bakışta insanın – tarih boyunca hiç olmadığı biçimde yazgısına yabancılaşarak–kendini kapitalizme teslim edişi sonucunu yaratmış, Brecht’i ürküten kayıtsızlık ve aymazlık, Avrupa için de olasılıktan gerçeğe dönüşmüştü. Aydınların sorumluluğu bütün tartışma gündemlerinde ve sonuç belgelerinde yer almaya başlamış, ne ki –Foucault’nun “toplumu savunmak gerekir” ilkesine karşın– aydınların gitgide topluma ihaneti radyasyon etkisi göstererek evrensel çapta yaygınlaşmıştı.
İNSANLIĞI TÜKETME PROGRAMI
20 yıl önce postmodernizmin insanlığı tüketme programına yenik düşerek minnacık paralar uğruna onunla bir saflaşanlar, BigTech’in teknolojik kuşatmasını bilişim yalanıyla taçlandırıp tapınacak güç dolarak gördüler. Kapitalizmin bilgi toplumu yaftasıyla dijital donanımlı Yeni Ortaçağ’da gerçekliğin yerine safsata ve propagandaya hazla kapılanlar gitgide bilimin rahipleri görevini ikirciksiz üstlendiler. Gelinen teknolojik aşamada komünizmin aşıldığı yanılsamasını felsefî ve sanatsal amaç olarak yücelttiler. Emperyalizmin önerdiği STK’lar dışında, öncü merkez niteliğinde siyasal hiçbir örgütlenmeye gereksinim duymaksızın insanlığı teknolojik karşıdevrimin 7/24 gözetim ve denetimine terk ettiler (bkz.:Seyyit Nezir, Eski, S: 28, 29, 30; Şubat - Nisan 2004).
YENİ HÜSRANLAR MI?
Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkiden söz etmeksizin, “Büyük Teknoloji Kuruluş İlkelerine ve Hepimize Nasıl İhanet Etti?” kitabıyla (Kasım 2019)dünyanın en büyük teknoloji şirketlerine karşı insan odaklı sert bir eleştiri başlatan Rana Foroohar, şimdi artık onların yıkıcı saldırılarını dizginlemek için kamusal denetim yolları öneriyor. BigTech’in yönlendirdiği ihaneti çok geç de olsa vurgulamakla birlikte aydınların onlarla cephe birliğini anımsamıyor –ya da gizliyor– nedense. Yine de, güçlü erişimi sayesinde biriktirdiği 30 yıllık raporlarla desteklenen kitabında ve sonraki yazılarında bilişim toplumu yolunda “demokratik internet” vaat edenlerin gerçekte demokrasinin dokusu için nasıl tehdit oluşturduğunu çırılçıplak ortaya koyuyor. Foroohar’ın kapitalizm eleştirisi Marx’ın öngörüsüyle çakışıyor: Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki evrensel çelişkinin devrimci durum için nesnel zemin yarattığını vurgulayan Marx’ın bu saptaması teknoloji tapıncının en gerçek edim olarak yutturulduğu günümüz dünyasında neredeyse unutulmuşken, Foroohar’ın insan odaklı teknolojiye dayalı bir ekonomik anlayışa geçişle kapitalizm adına Çin modelinden yararlanmayı savunması azımsanmayacak bir sonuçtur. Ne ki kapitalizm, ne kadar esniyor ve emek saflarıyla uzlaşmaya yöneliyor olursa olsun, bu yönelişten medet umanları hüsrana uğratma niyetinden caymayacaktır.
SOSYAL MEDYA DÜŞLERİNE TIKILMAK
Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin yeni teknolojilerle aşılarak uyuma dönüşmesinde başarılı olamadığı durumlarda kapitalizm ne yapacaktır? Dijital teknoloji; bütün araçlarda görünmez farkları ve benzeşmeleri, her türlü derinlik ve yaygınlıkta bilgiye erişimi karmaşık ilişkiler yumağında saniyeden hızlı seçip okuyarak onlar üzerindeki egemenliği dokunmasız, dahası duyuların aşıldığı düzeyde robotlar ve YZ’ler üzerinden gerçekleştirmekle birlikte, kurgulama sürecinde son karar ve işlemi insanla noktalamak zorundadır. Ne ki, tek tuşla dünyanın herhangi bir mini karesinde hakikate yön verdiği sanısıyla kendisini sürekli yanılsamalara hapseden insan, böylece her geçen gün her saniye tüm toplumsal ilişkilerini kendi tasarım ve ürünlerinin biçimleyip kuşattığı bir keşifler tutsaklığına yazgılı hale geliyor. Bu tutsaklık yüzünden, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin merkezinde olduğu gerçeğinin ve bilincinin öylesine uzağına düşüyor ki, araçların nesnesi olduğunu gördüğü an, bu konumu terk etmek yerine, durmayıp yeni yalanlar arayarak onu tam da böyle kullanmak isteyen küresel çetenin para köpüklerinde şişen yanılsamayı güce dönüştürme hayalini mutlak hakikat sanıyor...
ZEİTUNG’A KARA MİZAH
Peki internet, hakikati örtüyor mu, ona erişimi aydınlatıyor mu? Big Tech’in CIA ve Pentagon denetiminde iş gördüğünü herkes söylüyor artık. Dahası insanlığın başına Kovit19’un küresel çapta bela edilmesi, günümüz teknolojisinin tümüyle insanlığa karşı çalıştığını gösteriyor. İşin kötüsü bilim; yöntem, arayış ve deneyden gitgide inanmaya eklemleniyor. Bu noktada sanat, gerçekleri düş köpükleriyle gizlemeyi kabullenemez. İnsan; yaşamla arasına kapitalizmin her saniye internetle yığdığı milyonlarca karmaşık ve kirli ilişkiler yumağını kendi elleriyle çözüp örmedikçe, dijital teknolojiyle arasındaki temel çelişkiyi aşamayacaktır: Her keşif, insanı cüceltip daha da gereksizleştiriyor. Sanat, insana erişimi başarmak, bugünü kurtarıp geleceği küresel oligarşinin saldırılarından korumak zorundadır.
Ne yazık ki, son tanıtım bülteninde,“Şiirden Yayıncılık gelen savaşlar, hayat pahalılığı, enflasyon, devalüasyon, çölleşme vb. sorunlarla gittikçe kötüleşen dünyanın gidişatının tersine adımlar atmaya devam ediyor.” Nasıl? “Ruhumuzun derinliklerinde ‘insan’ olarak ne kalmışsa onu ortaya çıkaracak aşk, hüzün, ayrılık, ölüm vb temaları üstüne şiir kitapları yayınlayarak herkesi okumaya davet ediyor.” Çok yazık: İnsanı içindeki çöllerde aramayı sanatın asıl niteliği sanmak, Kafka karikatürü olma düşlerini bırak, Zeitung’a kara mizah bile olamaz artık.