Bin Selman’ın ziyareti ve 'yeni dünya'
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman 22 Haziran’da Türkiye’ye geldi. Suudi Prens Muhammed Bin Selman ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki görüşmeden sonra, çeşitli konuların ayrıntılı olarak belirtildiği geniş kapsamlı bir ortak bildiri yayımlandı. Bildirinin sonunda, “Görüşmenin sonunda taraflar, iki ülkenin ve halklarının ortak çıkarlarına katkıda bulunacak ve tüm kesimlere fayda sağlayacak şekilde, bölgenin geleceğine hizmet etmek için tarihi kardeşlik temelinde işbirliğini geliştirerek sürdürme kararlılıklarını vurgulamışlardır.” denildi.
Suudi Arabistan Prensi’nin ziyaretine karşı muhalefetten tepki geldi. Atatürkçü geçinen bazı çevreler, “Suudi şeyhlerine neden sarılıyorsunuz, el etek öpüyorsunuz” diye bağırıp çağırıyor. Her türlü gelişmeyi iç politikada kazanım elde etmek için laf cambazlığı konusu yapmak muhalefetin işine geliyor görünebilir. Ancak bu, iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak, Türkiye’nin menfaatine değildir. Çünkü, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin seyri, dünyada Atlantik ile gelişen dünya arasındaki cepheleşmede Türkiye’ye yönelen Atlantik tehditlerinin bertaraf edilebilmesi açısından büyük önem taşıyor.
SUUDİ ARABİSTAN’IN ROTA DEĞİŞİKLİĞİ
2017’den beri Suudi Arabistan’daki bu strateji değişiminin işaretlerini vurguluyoruz. Bugün artık, ABD’nin Batı Asya’da İsrail’den sonraki başat müttefiği olan Suudi Arabistan’ın Rusya’ya ve Çin’e yaklaştığı apaçık ortada. Suudi Arabistan, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmıyor, Çin ile petrolü yuan karşılığı alma anlaşmaları yapıyor. Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin ile geniş işbirliklerine giriyor. Suudi Arabistan ve Çin arasındaki ticaret hacmi 20 yılda 22 kat arttı, 2000 yılındaki 3 milyar dolarlık miktar, 2020'de 67 milyar dolara ulaştı. Çin, Suudi Arabistan'ın en büyük ticaret ortağı konumundayken onu ABD izliyor. Suudi Arabistan ise Çin'in Batı Asya ve Kuzey Afrika'daki en büyük ticari ortağı. Suudi Arabistan son yıllarda, Çin'in komşusu ve müttefiki Rusya'yı geride bırakarak Uzak Doğu ülkesine en çok petrol ihraç eden ülke konumuna yükseldi. (AA, 19 Mart 2022)
Son olarak Suudi Arabistan’ın BRICS’e katılması gündeme geldi. BRICS’in 14’üncü Zirvesi kapsamında BRICS üyesi devlet başkanlarının yanı sıra Cezayir, Arjantin, Mısır, Endonezya, İran, Kazakistan devlet başkanları Küresel Kalkınma İçin Yüksek Diyalog başlıklı bir toplantıda buluştu. Mayıs ayında "BRICS ARTI" diyaloğu kapsamında Kazakistan, Suudi Arabistan, Arjantin, Mısır, Endonezya, Nijerya, Senegal, Birleşik Arap Emirlikleri ve Tayland'ın dışişleri bakanları ve temsilcilerinin katıldığı ayrı bir toplantı yapılmıştı.
‘YENİ DÜNYA’NIN AYAK SESLERİ
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman’ın ziyareti ve olası sonuçları, ABD ve İsrail tarafından dikkatle takip ediliyor. Çünkü, Suudi Arabistan’ın son beş yıl içinde giderek daha fazla petro-dolar sisteminden çıkması ve dünyadaki yeni güç değişimine ayak uydurmaya yönelmesi, Washington ve Tel Aviv’de alarm zilleri çaldırıyor. ABD’nin İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri üçgeninde oluşturduğu düzen tümüyle parçalanmış durumda. Bu düzen, İsrail’in güvenliğini sağlamak, Batı Asya’daki “baş ABD düşmanı” İran’ı bertaraf etmek (en azından dengelemek) ve onun oluşturduğu “direniş ekseni”ni bozmak, aynı zamanda Türkiye gibi “hizadan çıkan” müttefikleri bu ülkeler vasıtasıyla terbiye etmek için zorunluydu. Türkiye de, Atlantik süreci boyunca Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri ile esas olarak ABD’nin belirlediği çerçeve içinde ilişkiler sürdürdü. Ama hem Türkiye hem de Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere Batı Asya’daki ülkeler ABD’nin gerilemesiyle oluşan koşullar zemininde birbirleriyle ve üçüncü ülkelerle ilişkiler kurmaya yöneldi. Bu konuda en önemli gelişme, sırasıyla Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın İran ile ilişkilerini normalleştirme girişimleriydi. Son üç yılda bu konuda çok önemli ilerlemeler sağlandı.
Bu gelişmeler hakkında, geçmişini ve bugününü karşılaştırmalı olarak incelemeden, aleyhte atıp tutanlar, bilgisizce malumatfuruşluk peşinde koşanları bir kenara bırakacak olursak, ABD hesabına propaganda yürütmektedir. Aydınlıkçılar, 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ABD’nin ülkemizi bölme stratejisini ve uyguladığı taktikleri her aşamada adım adım takip ederek açıklıyor. Şimdi de ABD’nin gerileyen kuvvet olduğunu, dünyada çok kutupluluğun yükselişe geçtiğini, Türkiye’nin önünde Atlantik tahakkümünden kurtulması ve Avrasya’da öncü konumlarda yer alması için elverişli fırsatlar olduğunu vurguluyoruz. Geçmişte, “Komplocusunuz, her şeyin altında Amerika arıyorsunuz, ABD, müttefiki Türkiye’yi niye bölmek istesin” diyenler, bugün “Bırakın bunları, ABD çok güçlü, Türkiye Amerikasız adım atamaz” diyor. O zaman da ABD’nin yanındaydılar, bugün de...