29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Binlerce sessiz çığlık!’ -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Şimdiye kadar “sözde” Ergenekon ve Balyoz davaları hakkında çok şey yazmadım. Birçok uzman hukukçu ve gazete yazarı bu konuda konuşup yazıyorlardı. Benim yazmam önemli bir katkı yapmayacaktı. Bu davaları yaratan tarihsel etken ve etmenler üzerine yazılar yazdım. Yazıyorum. Ancak bu konuda yayınlanan yazılarımda mutlaka şu cümle vardı: “Bu sayıda asker darbe yapmaya niyetlenmişse yapmalarına kimse engel olamazdı. 300 üst subay ve general darbe brifingi yapmaz. Yukardan gelecek emri bekler!”

Davaların inandırıcı olduğunu hiç düşünmedim.

“Vardiya Bizde Ankara Grubu” konuyla ilgili bir mesaj gönderdi. Aynen yayınlıyorum:

***

[“9 Şubat, 162 Türk subayının topluca esir edilişinin ikinci yılıdır.

Savunma hakkını kullanamadan tutuklanmanın başka türlü tanımı yoktur.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tasfiyesinde önemli bir basamaktır.

TSK’ne, Türk Ulusu’na, Türk Adaleti’ne ve neticede Türkiye Cumhuriyeti’ne vurulan Balyoz Darbesi’nin dönüm günlerinden biridir.

Bu günü ne yaşayan ne de gelecek nesillere unutturmamak her Türk aydınının yurttaşlık görevidir.

Binlerce meslektaşı tasfiye edilen Türk askerlerini,

Basın özgürlüğü tehdit altında olan; köşe yazarı, yayın yönetmeni, muhabir ve her görevden medya mensuplarını,

Kalemi, aklı, dili ve eli bağlanmak istenen yazarları ve okurlarını,

Bilimsel özerkliği yok edilen, bilimi ve insanlığı savunan değerli bilim adamları çürümeye ve ölüme terk edilen üniversiteleri,

Bağımsız yargı erkini kullanamayan, savunma yapması engellenen hukukçuları,

Ülkenin sahte davalarla bölünmesine izin vermek istemeyen siyasetçileri,

evlatların, eşlerin, çocukların, ana-babaların haksız-hukuksuz mağdur edilmesini içine sindiremeyen tüm eş dostları, çocukları, komşuları ve insan sevdalılarını,

ülkemizin geleceğini aydınlık tutmaya kararlı Atatürk gençlerini,

9 Şubat 2013 Cumartesi günü Saat 13.00’te, sadece bir saat için, BİNLERCE SESSİZ ÇIĞLIK’tan biri olmaya çağırıyoruz.

Bir tek çığlığınız sessizliğe son vermeye yetecektir. Birler, onlar, binler ve yüz binler olmadıkça ülkemiz sessizliğe mahkum kalacaktır. Nefes verin, ses verin, birliğe güç verin, sessiz çığlık olun... Gereksinim duyduğunuzda sizin arkanızda da ses olsun...

VARDİYA BİZDE ANKARA GRUBU”]

***

“Vardiya Bizde Ankara Grubu”nun mesajı, ülkemizin 10 yıllık güncel tarihine nesnel bir tanıklık yapıyor. Aynı zamanda Tarihin Savcısı’nın iddianamesi sanki.

Vardiya Bizde Ankara Grubu’nun mesajı, sadece TSK’ın değil, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı imha edici saldırının boyutlarını da gösteriyor.

Öyle ki, sanki ikinci bir Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay, 1826) olayı. Hatırlarsınız, gerici ayaklanmalar yüzünden Alemdar Mustafa Paşa, topa tutarak Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırmıştı. “Hayırlı Olay” adı, gerici isyanın bastırılması, başıbozuk Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması dolayısıyla verilmişti.

Şimdi durum tersine: “Cumhuriyet” ve “Kışla”; devrimci, ilerici, laik, çağdaş, aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı olduğu için topa tutuluyor. Bir intikam saldırısı söz konusu: Davalar, sahte kanıt üreticilerinin tezgahladığı gibi sonuçlanırsa, sıra askeri okullara, Harbiyelere, Akademiye, hastanelere gelecek. Yapılar değişecek. Cumhuriyet ve Asker ile Mustafa Kemal’in göbek bağı kesilecek. Tanzimat’tan önceki yapı ve düzen yeniden kurulmadan durmayacaklar.

Ulema ve dinin vesayeti

Bu ulemanın, ilmiye sınıfının, din vesayetinin yüz yıllık kin ve intikam projesinin uygulanması. Çünkü “Asker”, 31 Mart ayaklanmasını ezerek, II.Meşrutiyet’i ilan ederek, Cumhuriyet’i kurarak, “ulema”nın 800 yıllık saltanatına son verdi, dinin vesayetini tartışma konusu yaptı.

Tanzimat’ın açtığı yolda ilerleyen İttihat-Terakki önderliğinde Meşrutiyetçi güçler İslam şeriatının dogmalarının yerine çağdaş hukuk yasalarını getirmek istediler; ulema ve tarikat şeyhlerini mahkemeye çıkardılar.

Cumhuriyet, yaptığı devrimlerle Tanzimat ve Meşrutiyetlerin işini tamamladı, asalak ulema sınıfını iktidardan uzaklaştırdı ve gerici ulemayı üreten Medreseleri kapattı.

İşte bunun intikamı alınıyor.

Elbette askeri darbeleri onaylamak mümkün değil. 12 mart ve 12 eylül darbeleri Cumhuriyet’i korumak ve kollamak için yapılmadı. Bu darbelerin, askerin yasal ve meşru olan “Cumhuriyet’i koruması”yla hiçbir ilişkisi yok. İkisi de gerici! Dikkat ederseniz, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri İslamcıların ve AKP iktidarının umurunda bile değil. Asker, 12 Mart ve 12 Eylül benzeri yeni bir darbe yapsa, aklı 31 Mart’ta, Menemen’de kalanlar Dinin Vesayeti’ni pekiştirmeye katkıda bulunacağı için çok mutlu ve memnun olurlar.

Bu tayfa Cumhuriyet’in barış ve birlik ortamından nefret eder. Çünkü kendilerine ekmek yoktur. 2000’lerin başı belki de son şanslarıydı. Şimdi bu şanslarını kullanıyorlar. Ama ne pahasına?!

Sadece masa ve kasa değil

Masa’ya oturup Kasa’nın anahtarını ellerinde tutmak istiyorlardı. Şimdi muratlarına erdiler. Ama bu yetmiyor. Yüreklerinde ihtirasla taşıdıkları öylesine açgözlü, öylesine doymaz bir kin ve intikam duygusu ki TSK’nın göçertilmesi, ülkenin iç ve dış güvenliğinin tehlikeye düşmesi umurlarında bile değil. İnsanı insan eden en büyük erdem olan vicdanları yok!