16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Binyılın Stratejik Aldatması:  Millennium Challenge 2002 (MC02)

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Soğuk Savaş’tan sonra Asya’da kalıcı giriş noktaları bulmanın yollarını arayan ABD emperyalizmi, 1990’lı yıllarda, “haydut devlet” nitelemeleriyle İran, Irak, Suriye, Libya, Küba ve Kuzey Kore’yi diline dolamıştı. ABD’nin doğrudan hedef aldığı Afganistan ve Irak, en zayıf halkalar idi.

1993-2003 ARASINDA SİLAHLANDIRILAN TÜRKİYE

Körfez Savaşı’ndan sonra 900 adet M60 tankını Türkiye’ye hibe eden ABD, 1994 sonunda, Perry sınıfı fırkateynler de vermeyi teklif etti. Türkiye, üst düzey savaş yeteneklerine sahip bu savaş gemilerine sahip olma fırsatını kaçırmayıp 2003’e kadar ABD’den 8 adet Perry sınıfı fırkateyn transfer etti. Ayrıca, 80 adet F-16 Blok 50 uçağının da ABD’nin izniyle TUSAŞ’ta montajları yapılarak 1995-1999 arasında, Türk Hava Kuvvetleri’ne teslim edilmeleri sağlanmıştı. Dahası, 1999-2000 yıllarında ABD, Türkiye’ye sahte bir “stratejik ortaklık” algısı bile sunmuştu.

Türkiye’nin ABD tarafından silahlandırıldığı 1993-2003 arası dönem: Kardak Krizi (1995-1996), 28 Şubat (1997), Marmara Depremi (1999), 11 Eylül Saldırıları (2001), ABD’nin Afganistan’ı İşgali (2001-2002), Millennium Challenge Tatbikatı (2002), 1 Mart Tezkeresi (2003), ABD’nin Irak’ı İşgali (2003) gibi, Türkiye’de ve dünyada büyük kırılmaların yaşandığı bir dönem... Millennium Challenge Tatbikatı planlanırken ve yapılırken ABD’nin Türkiye’yi silahlandırmış olması, çok çarpıcı. Bu önemli ayrıntıyı, cebimize koyup devam edelim.

TATBİKATTA İŞGAL EDİLEN ÜLKE TÜRKİYE Mİ?

ABD, 2002 başlarında Afganistan’ı işgal ederken daha önce hiç oynanmamış çapta bir bilgisayar destekli komuta yeri tatbikatı yapmaya karar verdi. “Millennium Challenge” adlı bu tatbikat için Nevada’da 250 milyon dolarlık bir iletişim altyapısı kurulurken, bilgisayar üzerinde oynanacak tatbikatın suniliğini hafifletebilmek için az sayıda birliğe fiilî görevler de verilmişti.

Irak’ın işgali öncesinde, simetrik yetenekleri zayıf, ama asimetrik yetenekleri olan düşman bir orduya karşı ABD komuta yeteneklerinin sınandığı bu tatbikatta, Basra Körfezi haritası yerine, yeryüzünde var olmayan, jenerik bir harita kullanılmıştı. Jenerik düşman ordusu ise, yetenekleri bakımından biraz Irak Ordusu’na, biraz da ABD Ordusu’na müdahale etme olasılığı bulunan İran Ordusu’na benzeştirilmişti. Doğal olarak, 7 ay sonra harekâtına başlanacak Irak İşgali öncesinde, ABD komuta yeteneklerinin simetrik ve asimetrik savaşların her ikisine birden hazır olup olmadığı test edilmek isteniyordu.

Bilgisayar destekli komuta yeri tatbikatlarında kullanılan kurgusal senaryoları, bir film senaryosu gibi algılamak, sivillerin düştüğü bir yanılgıdır. Ortada kuru bir senaryodan çok, tüm dinamizmiyle harekât planları, türlü karakterde askerî yetenekler ve birbirleriyle yarışan komutanlar/karargâhlar vardır. Katılımcıların yarısı, millî karargâhlarda savaşırken, diğer yarısı da düşmanı temsil eden karargâhlarda serbestçe ve kıyasıya savaşırlar. Yani, oynanan şey, gerçekte senaryo filan değildir.

Gelelim, Millennium Challenge Tatbikatı’nın bolca dedikodusu yapılan jenerik senaryosuna… İlk ilginçlik, senaryonun 2002 yerine, 2007 anlatımlı olmasıydı. ABD, düşmanını, stratejik ve ekonomik olarak dünyanın önemli bir coğrafyasında bulunan bölgesel bir güç olarak tanımlamıştı. Bir deprem sonrasında gerçekleşen askerî darbe ile düşman ülkenin meşru hükûmeti, ordunun ve ülkenin önemli bir bölümünde kontrolü yitirmişti. Ayrıca, denizlerde asimetrik yetenekleri olan güçlü bir terörist grup, düşman ülkedeki her iki yönetimi de tanımadığını ilan etmişti. İç savaş yaşanan düşman ülkede, Batı’yla iş birliği yapan siyasal ve dinî gruplar da mevcuttu. Darbeci hükûmet, komşu ülkeye ait adalar üzerinde hak iddia etmiş, bu adalar ile kendi kıyıları arasındaki dar su yolunu geçişe kapatınca ABD, tartışmalı adaların asıl sahibinden yana tutum belirlemiş ve bu dar su yolu tekrar açılmadığı takdirde müdahale edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine, düşman ülkede bulunan hem darbeci hükûmet, hem meşru hükûmet, hem de terörist grup, ayrı ayrı ABD’ye direnme kararı almışlardı. Anlayacağınız, iç savaşta birbirleriyle mücadele eden gruplar, zengin doğal kaynaklarını korumak için ABD ile de savaşmaya karar vermişlerdi. Toplam 55.000 asker mevcudu olan düşman kara kuvveti, sadece 10 tugaydan oluşuyordu. Asimetrik savaş yeteneklerine sahip 5.000 kişilik milis bir kuvveti vardı. Ayrıca 200 fırlatıcı platform ile 1.800 kimyasal/biyolojik balistik füzeye sahipti. Hava kuvvetlerinde; 14 Mig-29, 4 SU-27, 20 F-5E ve bir miktar da eğitim/nakliye uçağı vardı. Düşman deniz kuvvetlerinde 5 klasik denizaltı, 4 mini denizaltı, 6 fırkateyn, 32 devriye botu ve 13 hafif amfibi gemi bulunmaktaydı. Özetle, ABD, çok zayıf bir kuvvetle savaşacaktı.

Gelelim senaryonun Türkiye algısına yol açan bölümlerine… “Deprem” bahsi, deprem kuşağındaki Irak ve İran için de geçerlidir. “Tartışmalı adalar”, Ege Adaları’na değil, Kuveyt’in Bubiyan, Warbach ve Failaka Adalarına benzeştirilmişti. Bunlardan Bubiyan ve Warbach Adaları, Irak kıyılarını tümüyle kapatmakta, hatta Warbach Adası ile Irak sahilleri arasındaki dar su yolunun genişliğini 1.800 metreye kadar düşürmektedir. Senaryodaki “dar su yolu” ile, sanıldığı gibi Türk Boğazları değil; Kuveyt Adaları ile Umkasr kıyıları arasındaki daracık su yolu benzeştirilmişti. Ayrıca, senaryodaki siyasi ve askerî bilgilerin hiçbiri bile Türkiye ile örtüşmüyordu. Özetle, senaryo Türkiye için tümüyle kelalakaydı.

Yunan basınının bu tatbikat üzerinden uydurduğu “ABD, Türkiye’yi 96 saatte işgal eder.” iddiası, komiktir. Öncelikle Millennium Challenge tatbikat sonuç raporundaki 96 saatin, işgal süresi ile hiçbir alakası yoktur. Tatbikata katılan karargâhlara gelişen duruma göre 24, 48, 72 ve 96 saatlik yeni planlama görevleri verilmişti. Tatbikattaki plan değişikliği yapma sorumluluğunu “işgal süresi” olarak kaptırmak, bir Yunan klasiğidir.

TSK’YI KORKUTAMAYAN MASAL: MILLENNIUM CHALLENGE

Bu tatbikattan 6 ay sonra 1 Mart Tezkeresi’nin reddi ile Irak işgalinde Türkiye’den beklediği faydayı göremeyen ABD, 4 Temmuz 2003 tarihli Çuval Olayı’nı organize etti. Hemen sonrasında Millennium Challenge Tatbikatı’nın 752 sayfalık sonuç raporu üzerindeki gizliliği kaldırtarak ABD’deki yayın organlarına senaryodaki ülkenin Türkiye olduğu yorumlarını yaptırttı. Senaryodaki ülke, elbette Türkiye değildi; ama Türkiye’ye ayar vermek için böyle zannedilmesini isteyen ABD, psikolojik harekât ile bir korku iklimi yaratmanın peşindeydi. Hatırlarsanız, 2004’te piyasaya sürülen, onlarca baskısı ile Türkiye’de çok okunan “Metal Fırtına” romanı da bu korku ikliminin pekişmesini isteyen ABD’nin amaçlarına katkı sağlamış bir kitap idi.

Yeryüzünde Millennium Challenge dışında hiçbir tatbikatın sonuç raporu, internette yayınlanmamıştır. Anormallik buradadır. TSK’nın 2005 ve 2008’de yaptığı Vatan serisi tatbikatlar, şeklen ABD’nin Millennium Challenge’ına benzer; ama katılımcıları dışında hiç kimsenin, bu tatbikatların adı dışında en ufak bir bilgisi yoktur ve olmamalıdır da.

Peki ABD, Türkiye’yi işgal etmek isterse başına neler geleceğini bilmiyor mudur? Türkiye’yi işgal amaçlı, bilgisayar destekli ABD tatbikatları mutlaka vardır. Adları “Millennium Challenge” olmayan bu tatbikatların hepsinde de emin olun, “Türkiye’nin işgal edilmesi olanaksız bir ülke olduğunu” test edip görmüşlerdir.

İşte, Millennium Challenge gerçekleri… Masal üzerinden fikir yürütmek Türkiye’nin büyüklüğüne yakışmaz. Tekrar edeyim: Türkiye, Amerikan emperyalizminin başa çıkabileceği bir devlet değildir. Yeter ki, gerçek dostu/düşmanı iyi tanıyalım ve ayaklarımızı sağlam basalım.