Bir afişin ufku
Son zamanlarda yazar ve sanatçıların yalnızca politik vurgulara daralttığı Sanat Olayı adlı ortak iletişim grubumuzda Ali Rıza Özkan ve Hüseyin Haydar bu yanılgının en keskin örneklerini veriyorlar. Oysa sanat meselesiyle bağlantısını, ilişkisini kurmadığımız saptama, değinme ve vurguların ortamı yine siyasal yayınlar olmak gerekmez mi? Sanatçının güncel politik gerçeklerden uzak olduklarını varsaydığı ama içinde yer aldığı bir sanat topluluğu için bütünsellik adına siyaset imleyen, dahası salt siyasete dadandığı göndermeler, bu kez büsbütün soğukluk yaratıyor. Nitekim her vurgu sonrasında yaşanan çekilmeler yüzünden Sanat Olayı üyelerinin sayısı çok düştü... Sosyal medyanın kültürel değil, propaganda amaçlı kullanımının yanlışlığına çok güzel bir örnek daha verilmiş oldu. Hüseyin Haydar’ın daha önceki uyarılarıma aldırmaksızın bu sabah paylaştığı fotoğraftan sonra, konuyu daha genel bir yaklaşım içinde ve daha geniş bir kesime açmak gerekli oldu.
DEMOKRASİ VE MAFYOKRASİ
Fotoğrafta, tam 20 yıl önce yine Devlet Bahçeli’nin de yer aldığı Bülent Ecevit hükümeti dönemindeki dolar krizi sonrasında, Doğu Perinçek ve Kâmil Dede, İstiklâl Caddesi’nde İşçi Partisi afişi yapıştırırken görülüyor. Hüseyin Haydar’ın “Dolar mı dediniz!!!” uyarısıyla paylaştığı afişte, “Dolar Yasaklansın” sloganı yer alıyor. Hiç istemesem de, paylaşıma az önce ben de şu yanıtı yazdım: “Ne yazık ki o günlerin politikaları ve eylemleri hep unutuldu. Dolar diye diye kasa büsbütün boşaldı üstelik.”
O yıllarda, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, dijital donanımlı Yeni Ortaçağ’da kapitalizmin iktisadî, siyasî ve toplumsal tüm dokularıyla çürümekte oluşunu aydınlık bir perspektifle ortaya koyduğu Mafyokrasi kitabında, yozlaşmanın özünü hayatın her alanında bütün yansımalarıyla sergiliyordu. Demokrasinin mafyokrasiye evrildiği bu çürüyüşü, dolara karşı çok net tutum alarak, doları reddederek dünyaya örnek bir tavırla vurguluyordu: Dolar yasaklansın!
TEKNOLOJİK DONANIMLI YENİ ORTAÇAĞ'DA
Her bunalımdan çıkışta olduğu gibi, çürüyüşünü maddi ve manevi olarak insanlığa yüklemenin teknolojik imkânlarını yaratma yönünde bilimi sonuna kadar kullanmayı beceren kapitalizm, 21. yy’a girerken insanı salt tüketen bir varlığa dönüştürmek üzere postmodernizmi çok etkili kullandı: Bilgi ve yaratım teknolojisinin yanı sıra insanın bütün yetileri onu yeniden içgüdüsel varlığa geri tıkmak üzere programlandı; bütün iletişim araçları bu programı yaşama geçirmeyi üstlendi. Demirtaş Ceyhun’la birlikte Eski Dergisi’nde oluşturduğumuz yazarlar ekibiyle bu postmodern dalgaya karşı etkili bir duyarlık ve aydın saflaşması geliştirmeye çalıştık. Nitekim derginin 50 sayılık birikiminin yanı sıra Ceyhun’un Edebiyatımı Geri İstiyorum kitabı, bu yöndeki tartışmalarımızın bütünlüklü ve kapsamlı toplamını veriyor.
Dünyayı hukuk dışı güç ilişkileri ve mafyokrasiyle yöneten küresel oligarşi, teknolojik donanımlı Yeni Ortaçağ’da uygarlığı barbarlık aşısıyla daha güçlendirme tasarımını emperyalizmin yeryüzündeki mutlak egemenliğine ulaştırma sürecinde altın vuruşu gerçekleştirmek üzere tüm ülkelerde toplumsal mücadeleyi kısırdöngüye sokarken çalışmalarını Kovit19 saldırısıyla sonuçlandırdı: Geçtiğimiz aylarda Agamben, insanlığın biyolojik varlıktan ibaret bir aşamaya geriletildiğini bütün yalınlığıyla dile getirdi.
MAFYOKRASİNİN BİLİM AYAĞI: FAUCİ
Simone de Beauvoir’ın insan doğasıyla uygarlık arasındaki uzlaşmazlığa dair “Sade’ı Yakmalı mı” kitabıyla başlattığı tartışma Marcuse’nin Aşk ve Uygarlık yapıtıyla felsefi boyutta ilerlerken, Deleuz’de aklın egemenliğine karşı çıkış kertesine varır. Uygarlığın özgürlüğe alan açtığı, dahası emeğin özgürleşme süreciyle bir ve aynı şey olduğu savları ve umutları gitgide sönümlenirken, insan bedeni ve zihni üzerinde, tam tersine, en kapsamlı denetimin kurulmakta olduğu uyarılarının sıklaştığı görülür. Biyolojiyle politika ve iktidar ilişkisi üzerinde çok yoğun düşünsel araştırma ve kuramsal çalışmalar geliştiren Foucault’nun şu saptaması sürece yönelik en önemli katkı olarak beliriyor:
“... İşbölümünde, şunu ya da bunu yapabilecek insanlara ihtiyaç duyulduğunda, doğmakta olan bütün bu kapitalist düzeni, halkın direnişinin ya da eylemsizliğinin ya da başkaldırı hareketlerinin gelip alaşağı etmesinden korkulduğunda, o zaman bütün bireyler üzerinde kesin ve somut bir gözetim gerekti –ve sözünü ettiğim tıbbileştirmenin bununla bağlantılı olduğunu düşünüyorum.” (Toplumu Savunmak Gerekir, YKY)
ABD’de ipleri tümüyle Dr. Fauci’ye veren Biden’ın gerçekte tüm halkın sağlığını ve yönetimini küresel oligarşinin denetimine ve mafyokrasiye teslim ettiği apaçık ortadadır. Halkının yazgısını dolarize edenlerse bu teslim oluş ve bağımlılığın zerrece dışında değillerdir. Gerçek şu ki, “Dolar yasaklanmalıdır” sloganı, bütün bir dünya için en geniş ufku çizmektedir.