Bir bilen ne diyor? Vatandaş ne istiyor?-(TAMAMI)
Geçen hafta Salı günü ana muhalefet partisi tabanın zorlamasıyla nihayet meydanlarda grup toplantısı yaptı. Cumhuriyet elimizden kayıp giderken, Atatürk ile Said-i Kürdi arasında tartışmaya girerken ve üstüne üstlük bir de Cumhuriyetin en sağlam ayaklarından biri olan öğretimin tekliği ve sürekliliği Meclis’te kavga dövüş, geri adımlarla yok edilirken, devlet temellerinden sarsılırken halkı tek bir sorun için Ankara Tandoğan Meydanı’na çağırmak derde deva olur mu? Bu konuda yılların devlet ve siyaset adamı 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel ne düşünüyor? Kendisini aradım ve Tandoğan grup toplantısı konusundaki düşüncesini sordum. Demirel şöyle dedi:
“- Kalabalıkları meydanlara tek bir mesele için çağırmak doğru değil. Kaldı ki; halka anlatacaklarınızı bir grup toplantısı düzeyine indirmek hiç doğru değil. Anlatacaklarınız için halkın ayağına gitmek, tarlalarda, yollarda kahvehanelerde halka derdinizi anlatmak varken, onlara öncülük etmek varken, bu tür toplantılar yapmanın faydası var mı?”
Demirel’in yasaklı olduğu yılları ve Tuzla’da yaptığımız bir konuşmadan sonra yollara düştüğünü anımsadım. Demirel o konuşmamızda büyük yankılar yaratan insanlık hakkı olan siyaset yapma hakkını nasıl da halka anlatmıştı? Onun Urfa’da canına kıyılmasını da göze alarak halkın arasına karıştığını gözlerimle gördüm.
Şimdi durum farklıdır, halkın ayağına gidip sorunları yerinde görmek yerine sırça köşklerde oturmanın adı siyaset, hem de Halkçı siyaset oluvermiş. Oysa halk başka düşünüyor, siyaset kendi iç sorunlarında güç kazanmak için halkı meydanlara çağırıyor.
Bana okurlarımdan ve izleyicilerimden mektuplar mesajlar gelir. İşte onlar halkın sesidir ve hafta sonları bu köşede yayınlamaya çalışırım. İşte öyle bir Cumartesi yazısı daha:
“Muhterem Kurtul Bey,
Bugünkü programda- geçen hafta pazar- Siz, Nurşen Hanım ve Ufuk Söylemez şelaleler gibi berrak ve harika idiniz. Sayın Arat da objektif konuştu.
Zorluğumuz, siyasetin menfaatçi, hortumcu ve etik değerlere inançsız fırsatçı kimselerin elinde yoğrulmasıdır.
Maalesef ne 12 Mart ne de 1980 darbelerinin hangi çürümüşlük neticesinde geldiği tartışılmamakta ve kişinin özgür bilinci ve zekâsı, başörtüsü gibi, dogma ile sarıp sarmalanmaktadır. CHP de bu çürümüşlükten nasibini almıştır ve almaya devam etmektedir. Antidemokratik sözde demokrasi aldatması, başarı ile oynanmaktadır. Şule Hanım çok başarılı bir uyanışa ayak attı, siz devamlı olarak programlarınızla kar toplarını yapıp yuvarlıyorsunuz. Deneyeceğiz. Kar toplarını halkın iradesi ve mantığı için bir çığ haline getirmeye. Herkese sevgi, saygı ve teşekkürler...Esas balyozu konserve kafalara siz bu yayınlarla indirin.
Şükrü S. Aya
Ve eski Büyükelçi ve siyaset adamı Onur Öymen’den gelen bir mesaj, Afgan topraklarında verdiğimiz 12 şehidimizi ve Afganistan’da “Bizim ne işimiz var?” sorusunu yanıtlarken, iktidarın dış politikasını acı bir gerçeklikle eleştirmekte:
“Afganistan’daki helikopter kazasında 12 şehit vermemizden sonra bazı siyaset adamları askerlerimizi kademeli olarak geri çekmemizi önerdi. Amerika dahil birçok NATO ülkesi askerlerini geri çekmeye başladı. Sayın Başbakan bunlara sert bir cevap vererek şunları söyledi: ‘’Afganistan’da ne işimiz var diyenler, ufukları Sivas’ın ötesine geçemeyenlerdir... Küçük iddialarla büyük ülke olunmaz... Ama bunlar maalesef butik devlet olmaktan öte geçemiyorlar... Bakın Afganistan’da NATO içi ve NATO dışı 50 ülkenin 130 bin askeri bulunuyor. Türkiye burada olmasın ne demek? Türkiye buradaki varlığını sorgulasın ne demek? Allah aşkına Afganistan’da Türk askeri görev yapmayacak da kim yapacak ?”
10 Ekim 2001 tarihinde Afganistan’a asker gönderilmesi Meclis’te görüşülmüş ve orada muhalefete mensup bir milletvekili şöyle demişti :
“-Türkiye’nin böyle bir olayın içinde sıcak savaşa girmesi Türkiye’yi Asya’ya yabancı düşürecektir. Savaşın nereye varacağı belli değildir. Kapsamı, sınırı, süresi hükümetçe tayin edilecek bir operasyon için yetki isteniyor. Böyle şey olmaz. Anayasa’ya aykırıdır biz size böyle yetki veremeyiz. Halkımızın yüzde 71’i Afganistan’a asker göndermeye karşıdır. Biz devleti idare ederken halkın eğilimlerini dikkate almak zorundayız.”
Bu sözler o zaman muhalefet milletvekili olan Sayın Abdullah Gül’e aittir. Sayın Başbakan’ın son olarak söylediği sözler eski parti arkadaşlarının evvelce söylediklerine ters düşmüyor mu ?”
İşte bir bilenden birkaç cümle, iki akil vatandaştan gelen birkaç satır...