Bir güreş kurultayı düzenlenmeli
Öyküyü bilirsiniz. Napolyon kurmaylarını toplamış, “Biz bu savaşı neden kaybettik?” diye sormuş. “Üç nedeni var” demiş kurmayları. “Bir, barut bitti…” Napolyon, “Gerisini saymayın,” demiş.
Paris’te Türk güreşi bitti, diğerlerini konuşmaya gerek var mı?
En çok güreş üzdü beni. Şaşırdım, spor tarihimizi altına boğan ata sporumuza ne oldu?
Gerçekten acı duydum. Gözünü sonradan kaybedenler, doğuştan kör olanlardan daha çok acı duyarlarmış. Çünkü dünya güzelliklerini gördükten sonra kör olmak daha zor. Pek çok spor dalında yıllardır zaten adımız sanımız yoktu, doğuştan yoktuk sanki, onlara üzülmedim. Ama güreş öyle değil… Güreşte bütün güzellikleri gördükten sonra kör olanlara benzedik.
Bunun acısı daha başka, daha büyük
Yalnız güreşte altı altınla, yedi altınla döndüğümüz olimpiyatlar gördük; Paris’te bir altına bile razıydık, olmadı.
Gözbebeğimizdi güreş, bu duruma düşmemeliydi.
Güreşte sayısız şampiyonlar yetiştirdiğimiz halde, yazık ki hiçbirinin yaşamı ne sinemamızda ne edebiyatımızda yer bulabildi. Çabuk unutuldular.
Önce Neşter ve Madalya, ardından gene roman türünde yazdığım köy enstitülü şampiyon Ahmet Bilek’in romanı Sessiz Şampiyon, sonra portreler kitabı Cumhuriyet Sporunun Zafer Abideleri’yle bu eksikliği karınca kaderince gidermeye çalıştım. “Şampiyonlar Üçlemesi” de diyebileceğimiz bu üç kitabımın araştırmaları on yıl sürdü. Buna gençliğimde büyük şampiyonlar arasında geçen üç yılımı da eklemeliyim.
Onlarca şampiyonla konuştum, üşenmedim Denizli’ye, Adana’ya, Antalya’ya, Yozgat’a, Samsun’a gittim. Üşenmedim kendi sınırlı bütçemi zorlayarak İtalya’ya, Almanya’ya gittim. Yüzlerce insanla Türk güreşini, güreşçilerimizi konuştum, binlerce sayfalık gazete kupürleri, mektuplar, fotoğraflar, kitaplar geçti elimden. Bir şampiyonumuzun intiharını anlamak için salt intihar konusunda onlarca kitap okudum.
Başta Ahmet Ayık, Tevfik Kış, Hasan Güngör, İsmet Atlı, Mustafa Dağıstanlı, İsmail Ogan, Mithat Bayrak, Kâzım Ayvaz, Müzahir Sille olmak üzere büyük şampiyonların hepsinin öykülerini, mücadelelerini, bir destana dönüşen başarılarını kendi ağızlarından dinledim, ayrıca yakınlarıyla konuştum.
Yazılarını her zaman zevkle okuduğum değerli yazar Soner Yalçın bizim kitaplarımız vesilesiyle güreş yazısı da yazdı. Çok sevindim, sanırım güreş konusunda ilk yazısıydı. Amacım buydu, güreş konusunda yazmayanların da ilgisini çekmekti. Doksan yıllık Varlık dergisi sayfalarını ilk kez güreşe açtı. Hiç konuşulmadığı semtlerde, mekânlarda ata sporumuzu konuştuk. Mülkiyeliler Birliğinde güreş konuştuk.
Dinleyenler arasında Prof. Bilsay Kuruç da vardı, C. Atik hayranı Bilsay Bey’in vaktiyle iyi bir güreş seyircisi olduğunu öğrendim. Ankara Üniversitesinde, Ulusal Eğitim Derneğinde, KİBATEK’te, Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneğinde, daha başka vakıflarda, derneklerde, televizyonlarda, kitap fuarlarında güreş konuştuk. Ankara’da Çiğdem Mahallesi ve Bahçelievler gibi semtlerde ata sporumuzu konuştuk.
Bu etkinliklerde bana en çok şunu sordular: Kitaplarınıza, etkinliklerinize güreş dünyasından bir ilgi var mı?
Yani pehlivanlarımızın edebiyatla bir ilgisi var mı?
Sözünü ettiğim toplantıların çoğunda Türk Güreş Vakfı Başkanı Ahmet Ayık yanımdaydı, uygun zamanlarında hep onurlandırdı bizi. Biri televizyonda iki konuşmama önceki başkan Sayın Musa Aydın da katıldı.
Ancak son federasyonun bu tür etkinliklere, sporun kültürel boyutuna, edebiyatına ilgisini görmedim. Kendilerine kitaplarımızı gönderdik, kapağını açtıklarına dair küçük bir işaret, bir teşekkür gelmedi bize.
Son iki etkinliğim Bahçelievler’deydi, beni dinleyenler, güreş konuşanlar, güreşe dair sorular soranlar arasında kadınlar çoğunluktaydı. Çok mutlu oldum bundan. O kadınları federasyondan biri de dinleseydi keşke. Yanımda federasyondan bir yetkilinin ya da genç şampiyonlardan birinin bulunmasını isterdim.
Bahçelievler’deki bu iki etkinlikten biri Türkiye Güreş Federasyonuna iki yüz metre uzaklıkta, diğeri altmış metre uzaklıkta Deneme Lisesi Mezunları Vakfındaydı. Üzüldüm, ata sporumuzun aydın çevrelerden uzak tutulmasına, uzak durmasına üzüldüm.
Bütün bu araştırmalarımdan, katıldığım toplantılardan şu sonucu çıkardım: Ata sporu her kesimde sevilir hale getirilmeli, güreş yapan ya da seyreden doktor çocuğu, öğretmen, mühendis çocuğu olmalı. Güreş seyircisi doktorlar, öğretmeler, mühendisler olmalı. Güreş bizim ata sporumuz. Dinleyicilerle konuşurken bunun olabileceğine inandım. Güreş belli bir kesimin sporu olmaktan çıkmalı, kentlisi de köylüsü de sevmeli.
Sporumuz her alanda liyakatsiz, kültürsüz, siyasetten güç alan militan yöneticilerden, hele de tarikatlardan kurtarılmalı.
Paris’teki Japon güreşçilere bayıldım, aynen bizim eski güreşçilerimiz gibi dalıyorlar. Yapıştıkları ayağı bırakmıyorlar. Katran var sanki ellerinde, bir yapışmayagörsünler. Bizden öğrendiler, bizden öne geçtiler. Japonya’da ve başka ülkelerde güreş nasıl ilerledi, nasıl bizi geçtiler, araştırılmalı, özellikle şampiyonlarının yaşam öyküleri bütün ayrıntılarıyla öğrenilmeli. Bir güreş kurultayı düzenlenmeli. Küçük yaşta çocuklarımızın eğitimle sporu birlikte götürebileceği bir sistem yaratmalıyız.
Tevfik Kış’tan dinledim, başkaları da anlattılar. Yabancı rakiplerinin çantalarında her zaman kitap olurmuş, maç aralarında kitap okurlarmış. Bizimkilerde böyle bir alışkanlık yok.
İşte o kitap okuyanlar okumayanları geçtiler.
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.