Bir Hayalbazın Gölgesiz Tasvirleri
Geçen hafta Aydınlık gazetesinde ilginç bir festivalin duyurusu vardı: Hatay Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 1. Hatay Karagöz Kukla Festivali. Antakya Expo alanında kapılarını sanatseverlere açan ve geçtiğimiz pazar sona eren bu festivalin genel sanat yönetmenliğini karagöz sanatçısı Cengiz Samsun yaptı. Cengiz Samsun’u uzun yıllardır tanır, atölyesinde ziyaret eder ve oyunlarını izlerim. 2009 yılında yine Cengiz Samsun’u Beyoğlu’ndaki atölyesinde ziyaret etmiş ve onun yaptığı Karagöz Oyunu tasvirlerinden bir seçme yapmıştık. Çünkü, bu hayal figürleri uzun bir yolculuğa çıkacaktı. En sonunda, içinde klasik tasvirlerin de olduğu sekiz figür seçtiğimizde, Cengiz Samsun’un yüzünde bir ayrılık hüznü belirmişti. Neydi bu hüzün, tasvirlerin yapımında ne hikâyeler yaşandı, tasvirlerle ustanın arasında ne konuşmalar geçti, elbette bilmiyorum.
Aynı yılın dondurucu bir kış günü, Pekin’in batı ucundaki küçük ve iddiasız bir müze olan Mentougou Müzesi’ne gidiyoruz. Metro, otobüs ve çek çekler derken müzeye varıyoruz. Biraz tarih, biraz sanat eserleriyle düzenlenmiş bu küçük ve ıssız müzede aradığımız kişiyi sorabileceğimiz birisine bakıyoruz. Sonunda, bir görevliye rastlıyoruz ve bizi aradığımız kişiye götürüyor. Aradığımız kişi, Cengiz ustanın işlerini teslim edeceğimiz Çin’in ünlü gölge tiyatrosu ustası Lu Hai (路海). Yeşil çaylarımız geliyor ve sohbete başlıyoruz. Benim günlük Çincem yeterli olmayınca, eşim Kiraz iyi derecedeki Çincesiyle devreye giriyor ve ustayı tanımaya başlıyoruz. Lu usta Çin’in altı kuşaktır geleneksel gölge tiyatrosu geleneğinden gelen ve ailesinin usta-çırak eğitiminden geçmiş bir zanaatkar. Gölge tiyatrosunun oyunları için tüm tasvirleri kendisi yapıyor ve oynatıyor.
Sohbet koyulaştıkça çaylar gelip gidiyor ve sonunda Türk Karagöz oyunu tasvirlerini, Çin gölge oyunu tasvirleriyle değişme zamanı geliyor. Biz torbamızdan Cengiz’in tasvirlerini, Lu usta da ahşap oymalı çekmecesinden kendi tasvirlerini çıkarıyor ve masanın üzerine dikkatlice seriyor. Tarihin derinliklerinde dip dibe yaşamış, çatışmış, birbirlerinden etkilenmiş, ama bugün binlerce kilometre uzakta olan bu iki toplumun ustalarının tasvirleri, şimdi aynı masa üzerinde beraberler. Biz onca uzaklıktan getirdiğimiz tasvirleri buluşturmanın keyfini yaşarken, Lu ustanın yüzünde bir hüzün beliriyor. Usta uzun uzun Samsun’un tasvirlerini inceledikten sonra, kendi tasvirlerini eline alarak okşamaya başlıyor. Tasvirlere tekrar tekrar bakıyor ve bu sahne uzadıkça uzuyor. Sanki çocuklarından ayrılıyor gibi, vedalaşma zamanını geciktirmeye çalışıyor. Her sanat üreten insan gibi onun hüznünü anlıyorum ve Kiraz’a dönüp: “Bunları bir an önce toplayıp gidelim, yoksa her an vazgeçebilir” diyorum. Masadaki Lu ustanın figürlerini bir torbaya koyuyor ve kapıya yöneliyoruz. Bir ara geri dönüp ustaya bakıyorum, Türkiye’ye doğru yolculuğa çıkan ve bir daha göremeyeceği tasvirlerine takılan gözleri doluyor. Torbaya doğru elini sallayarak, onlara “zaijian” yani “elveda” diyor. Aradan yıllar geçti, Lu usta hala yaşıyor mu bilmiyorum. Eğer yaşıyorsa, bir gün Cengiz ustayla birlikte onun tasvirlerinin aynı hayal perdesinde buluşmasını çok isterim.
KARAGÖZ ZATEN EVRİM GEÇİRDİ
Karagöz Oyunu gibi ekip çalışması gerektiren geleneksel sanatların temel eğitimi usta-çırak ilişkisine dayanır. Zaten Karagöz Oyunu’nun 2009 yılında "UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi"ne girmesinin önemli gerekçelerinden birisi de budur. Eğer bu eğitim modeli olmasaydı, belki de Karagöz Oyunu günümüze kadar ulaşamayacaktı. Cengiz usta, geleneksel Karagöz Oyunu’nu izleyiciyle buluşturmasının yanında, verdiği usta-çırak eğitimiyle de yeni hayalbazların yetişmesini sağlayarak geleneksel sanata katkıda bulunuyor. Bununla birlikte, usta geleneksel sanatın değerlerini ön planda tutuyor ve bunu çıraklarına da yansıtıyor. Ludwig M. Rohe’nin de dediği gibi: “Eğitim sadece pratik hedeflerle değil, aynı zamanda değerlerle de ilgilidir”. Bu bağlamda, Cengiz ustanın bu geleneğin başka kuşaklara taşımasındaki rolünün önemini kavrıyoruz.
Genel olarak, usta-çırak ilişkisiyle süreklilik kazanmış olan geleneksel sanatların, değişim geçirmediğine dair bir görüş hâkimdir. Benim için de, bunlardan birisi Karagöz Oyunu’dur. Ancak, hiç de öyle değilmiş. Cengiz ustaya, yapmış olduğu çağdaş yorumların nedenini sorduğumda: “Karagöz zaten evrim geçirdi” diyor. Karagöz Oyunu’nun son şeklini aldığı 17. yüzyıldan bu yana; tasvir kesimleri, boyaması, konuları, konuşma ağızları gibi unsurlar değişikliğe uğramış. Örneğin; eskiden Karagöz oyunları sözsüz oyunla başlarken, bugün “muhavere” yani söyleşme ile açılış yapılıyor.
Cengiz ustanın “evrim” olarak tanımladığı bu değişimlere ilginç bir katkısı var. Örneğin; bazı çağdaş yorumlarında, dinozora veya insanın iç organlarına dönüştürülmüş klasik Karagöz tasvirleri var. Böylece, Cengiz usta geleneksel sanatı çağdaş bir yoruma dönüştürmektedir. Ancak bu; geleneksel estetiğe sistematik bir saldırı olarak ortaya çıkan bir çeşit çağdaş sanat yapma girişimi değildir. Ayrıca bu; geleneksel sanatın kültürel kimliğini ve içsel sanatçılığını dönüştüren bir “çağdaş sanat” yapma projesi de değildir. “Değerleri” ön planda tutan Cengiz usta için Karagöz’e dair çağdaşlık düşüncesi, bu tür "dönüştürme" projelerini kapsamamaktadır. Cengiz usta, Karagöz sanatına dair tüm ilişkileri geleneksel sanat çerçevesinde düşünmek ister ve hedefler. Bu açıdan bakıldığında; geleneksel sanatı sürdüren bir hayalbaz olarak, kendi çağdaşlık anlayışıyla Karagöz geleneğini birlikte gösterecek uzlaşma yollarını araştırır. Sonuçta, özünde geleneksel olana dair değerler yatan, dönüştürülmüş yeni bir tür Karagöz Oyunu ortaya çıkar. Bu “Dönüştürme”yle; hayal oyunun temel malzemelerinin değişimi yerine, gelenekselle çağdaşa dair zaman ve nesnelerin yer değiştirilmeleri gerçekleşir. Böylece hayal oyunu, farklı zamanların mecazi bir birleşimi olarak ortaya çıkmaktadır.
GEZGİN HAYALBAZLAR
Bana göre, yine de hayal oyununun dönüştürülemeyecek bir özelliği vardır. O da bu geleneksel sanatı perdeye koyanların hikâye anlatıcıları olmasıdır; gezgin ve görsel bir hikaye anlatıcısı. Görsel hikâye anlatıları da, sözlü edebiyat gibi hikâyelerin görsel olarak günümüze kadar aktarılmasında önemli rol oynamıştır. Karagöz Oyunu’nda mekan yoktur. Çünkü gezgin hikâye anlatıcıları tasvirlerinin arka planlarını boş bırakır. Böylece, izleyicilerinin hayalleri bir mekanla kısıtlanmaz, mekan algısını imgelem dünyasının zenginliğine bırakırlar. Böylece, mekanlar, hayal perdesinin önünde ve arkasında yer alan hikâye anlatıcısı (hayalbaz) ve izleyiciler tarafından perdeye (aynaya) yansır. Mekansız oyunlar, izleyicinin hayalinin zenginleşmesini, hayalbazların ise yolculuk yükünün hafiflemesini sağlar. Cengiz usta da birçok hayalbaz gibi gezgindir. Yıllar önce, ustanın çıraklarıyla birlikte çocuklar için sergilediği Karagöz Oyunu’nu izlemiştim. Oyunun sonunda, bir saat önce kurmuş olduğu hayal perdesini tekrar parça parça söktü ve sabırla torbasına yerleştirdi. Işıklandırma elemanları, tasvirleri, çerçeve aksamlarını ve müzik enstrümanlarını yanında taşıdığı sandığa özenle yerleştirdikten sonra sandığın kapağını kapattı. Çırakları sandığı kaldırarak sırtlamasına yardım ettiler. Cengiz usta dengesini sağladıktan sonra, gelenekseli geleceğe taşıyan sandığıyla ağır ağır yürümeye başladı. Akşam karanlığına karışan silueti gözden kaybolurken, evini sırtında taşıyan bir kaplumbağa gibiydi.