28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir kez daha birey istibdadı

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

2003 yılından bir yazı okuyalım:

[Çin kökenli Fransız Akademisi üyesi (şair) François Cheng, birey ve liberalizm goygoycularına haddini bildiriyor:

“Kuşkusuz, Batı felsefesinin başlıca teması olan özne (birey, ben) tapıncından kaynaklanan ama sonunda bir öznenin başka özneler sayesinde özne olduğunu ve özneliğini koruduğunu unutan aşırı bireyciliğe nasıl engel olmalı?” (Le Nouvel Observateur, 2-8 Ocak 2003)

François Cheng’in elbette Mehmet Altan gibi birey ve liberalizm meftunlarından haberi yok. Yoksa böyle bir cümle kurmaya asla cesaret edemezdi.

François Cheng’in yazısının başlığı “Evrensel Değerler Var mıdır?” (Ya-t-il des valeurs universelles?”)

Kuşkusuz, cesaret, adalet, sakınım (ihtiyat), itidal, merhamet, umut, inanç gibi evrensel erdemler; demokrasi, hümanizm gibi evrensel değerler vardır.

Ama birey de liberalizm de evrensel erdemler ve değerler arasında yer almazlar!

***

Mehmet Altan eleştiriyor: “Ankara ‘bireyi odak’ alan felsefeye direndikçe yeryüzü ile çatışıyor... ‘Demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisi’ üçgeninde, dünyanın Ankara’ya yönelttiği her eleştirinin arka yüzünde liberalleşememe sancısı yatıyor. Dünya ‘birey’ dedikçe Ankara ‘devlet’ diyor.” (Sabah, 20.1.2003)

Evrensel değerlere saygımdan dolayı “Hangi demokrasi, hangi insan hakları?” diye sormuyorum. Ama aynı saygıdan dolayı soruyorum: Hangi piyasa ekonomisi, hangi liberalleşme, hangi birey?

***

Mehmet Altan ve benzerlerinin dayattıkları piyasa ekonomisi, liberalleşme ve birey anlayışına “Hayır!” demeye hakkımız var. Ancak, dikkat, onların anlayışlarına ters düşersek, demokrasi ve insan haklarından yararlanamayız.

Olsun! Ama belki de gerçekten demokrat ve insan haklarına saygılı oluruz. Belki değil mutlaka!

Mehmet Altan ve benzerlerine göre, “Bireye dayalı liberal piyasa ekonomisi” = “Demokrasi ve insan hakları” = “Anglo-Sakson Batı”. Peki Japonya, Çin, Hindistan, (Rusya’yı biraz dışarda tutsak da) neyin nesi oluyor? Bu ülkeler insan toplumuna dahil değil mi? Bu ülkelerde Mehmet Altan’ın bize tek seçenek olarak dayattığı şu birey ve bireycilik utanç verici bir kategori. Mehmet Altan’a göre herhangi bir ülke ve toplumun “kendisi” olmaya hakkı yok. Ama, belki de, Mehmet Altan’ın yabanıl birey ve vahşi liberal piyasa ekonomisi anlayışını reddederek, gerçekten demokrat ve insan haklarına saygılı olmamız çok daha mümkün.

Kendi adıma “Devlete karşı birey”i de “Bireye karşı devlet”i de çağdışı buluyorum. Ve “Birey için devlet; devlet için birey!” diyorum. Ve benim düşüncemi paylaşanların hiç de azınlıkta olmadıklarını düşünüyorum.] (Hürriyet, 9.2.2003)

***

Ortak aklı, ortak vicdanı olan, ortak bilmem neye gönül veren, anonim şirkete ortak olan, limited ya da kolektif şirket kuran tuhaf “insan”ın ortak mülkiyete uzak durması, karşı olması tuhaf değil mi? Bu felsefi, psikolojik ve hatta varoluşsal çelişkiyi bir gazete yazısında tartışamayız. Ama şunu da yazmadan edemeyeceğim: Bence ideal olan: Bireyci olmayan bireydir, “biz”ci olan bireydir.

Kuşkusuz benim anladığım “birey” ile Mehmet Altan’ın tapındığı “birey” aynı kişi değil. Bireyin ille de liberal kafalı, liberal ekonomiden yana olması gerektiğini de nereden çıkartıyorlar? Çağdaş toplum, birey olmuş insanların “biz” halidir. Sosyalizmi de sürüleşmiş, bir sürünün üyesi olmuş, benmerkezci egoist insanlar değil, bireyleşerek “biz” olmuş özgür insanlar kuracaktır.

İsterseniz “biz” yerine “devlet”i koyalım. Mehmet Altan gibi adamlar hükümeti devlet sanırlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası ve yasaları, kurum ve kuruluşları aynı kalsın, ama AKP gibi totaliter, itaat ve biadı şiar haline getirmiş, insan hak ve özgürlüklerine yabancı bir iktidar anlayışının yerine “biz” olmuş bireylerin siyasal partisinin iktidar olduğunu düşünelim. Anayasanın, hatta yasaların bile değişmesine gerek yoktur. En insani, en özgürlükçü anayasa ve yasalar, bireysel iradeden, bireysel onurdan yoksun, harami ahlaklı insanların elinde paçavraya dönüşür.

***

Mehmet Altan’ın kendinde olduğu vehmine kapıldığı erdemlere sahip bir insan, R.T. Erdoğan gibi bir zorbanın, AKP türünden bir kırk harami topluluğunun peşine nasıl takılır? Üstelik DYP & SHP koalisyon hükümetinin Kültür Bakanı D. Fikri Sağlar’a (1991-1994) başdanışmanlık yaptıktan sonra.

Neyse, bu yazının konusu bir tek iktisat kitabı yazamamış iktisat profesörünün portresini çıkarmak değil. Ama bu türden yeteneği çok sınırlı ama tutkuları sınırsız insanların ülkenin başına bela olduklarını anımsayalım.

***

Necip Fazıl Kısakürek’in İdeolocya Örgüsü’nün, Dr. Frankenstein benzeri yaratığı “Başyüce” birey despotizminin şahikasıdır!

Bütün göstergeler R.T. Erdoğan’ın siyasete girdiği andan itibaren, Necip Fazıl’ın “Başyüce”sini kendisine rol modeli seçtiğini göstermektedir. Necip Fazıl’ın ise iki ilham modeli vardır: Hitler ve Mussolini.

Başyüce’nin, dolayısıyla Başyüce R.T. Erdoğan’ın özelliklerini Tarihe Geçmek (20.2.2014) ve Tarihe Kalmak (21.2.2014) adlı yazılarımda kaleme almak cesaretini (!) göstermiş olduğumu hatırlatmak isterim.

***

Mehmet Altan ve gibilerin, 28 Şubat’tan sonra kurulan ve bir Milli Görüş partisi olan AKP’nin ve R.T. Erdoğan’ın peşine takılmaları tuhaf değil mi? Neredeyse tamamı, Necmettin Erbakan’a ve kapatılan partilerine karşı idiler. Ne oldu da hidayete (!) erdiler?

Şimdi eşekten düşmüş karpuza döndüler, hepsi salya-sümük bin pişman. Bizim Mersinlilerin dediği gibi “Kal neymiş”, kendileri aynı yerde duruyormuş da R.T. Erdoğan değişmişmiş...

Bre adamsılar, II. Abdülhamid’i, Şeyh Said’i, İskilipli Atıf Hoca’yı, Şeyh Esad Efendi’yi (Menemen), Said Nursi’yi ve Necip Fazıl’ı kendine rol modeli yapmış, bağımsız entelektüel donanımdan yoksun birinin demokrasi fatihi olabileceğini nereden çıkardınız?

Adı geçen kişilerin tezgâhından geçen bir Kasımpaşalı olsa olsa bir Başyüce taslağı olur. Ve bunu gör(e)meyene de “adam” denmez!