28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir kez daha ölme eşeğim ölme

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Eski yazılarımı okudukça öfkeye kapılıyorum. Türkiye’yi, her şeyi bırakıp gitmek; okumayı ve yazmayı bırakmak; okuduğum bütün kitapları, yazdığım ve tercüme ettiğim 130’a yakın kitabı bok çukuruna atmak istiyorum. Televizyon ekranlarında her gün kemküm ederek millete akıl veren, tarih ve siyaseti tersinden yorumlayan cahil sürüsünün yaşadığı bir ülkede yaşamak istemiyorum; yazıişleri toplantısından çıkarak günün gündemini özetleyen başyapıtlar kaleme alan ulufecilerin ahkam kestiği coğrafyada bulunmak istemiyorum.

Buyurun, 5 yıl önce yayımlanmış bir yazıyı okuyalım:

***

[Hasan Cemal ve İsmet Berkan gibi mümtaz şahsiyetler Ergenekon Davası’nın memlekete demokrasi getireceğine sofuca inanıyorlar (Hasan Cemal, Milliyet, 18.4.09). Dava sonuçlanacak, suçlular cezalarını bulacaklar ve Demokrasi adlı haspa bir sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapacak.

Hasan Cemal’e göre “Ama ülkeye demokrasiyi getirecek bir davanın demokrasinin, insan hakları ilkelerinin çiğnenmediği bir dava olması gerekir” imiş...

Miş gidi miş!...

***

Bir başka mümtaz sima olan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk de demokrasinin kocakarı ilacını tavsiye ediyor: “Sorunun çözümünde kısmî anayasa değişiklikleriyle değil, toplumsal sözleşme niteliğinde yeni bir anayasayla mesafe almak mümkündür. Fırsatlar heba edilirse sancılı süreç devam eder. Gelin, Türkiye’de demokrasinin önündeki en büyük engel olan Kürt sorununu diyalogla çözerek ortadan kaldıralım” (Hürriyet, 13.5.09).

Ben de Ahmet Türk gibi demokrasinin önündeki en büyük engelin Kürt sorunu olduğunu düşünüyorum. Ahmet Türk Anayasa’nın ikili kurucu unsur üzerinden yeniden kaleme alınmasını istiyor. Kürtçe ikinci resmi dil olacak, Kürt dili eğitim ve öğretim dili olacak ve Demokrasi adlı haspa Habur sınır kapısından salına salına ülkeye gelecek.

Oh ne âlâ! Ahmet Türk tevazu göstermemeli Kürtlere bu kadar demokrasi yetmez; federasyon ve bağımsızlık daha fazla demokrasi getirir.

Acaba öyle mi olur? Ahmet Türk ve öteki aşiret reisleri ve feodaller kendi yakın akrabalarını milletvekili seçtirirler; cumhurbaşkanlığını, başbakanlığı, bakanlıkları amca, dayı, yeğen kendi aralarında paylaşırlar. Ahmet Türk ömür boyu cumhurbaşkanı seçilir. Demokrasi karpuzunu yeme de yanında yat! Irak’ın kuzeyindeki yönetim biraz önce tasvir ettiğim gibi değil mi?

***

Muhterem Ahmet Türk, muhterem Hasan Cemal, muhterem İsmet Berkan beylerimiz kafa yapılarınız ne yazık ki “İkisini sallandıracaksın bak her şey nasıl da düzelir!” kafasından hiç de farklı değil.

Bu memlekette 27 Mayıs oldu, memleketin başbakanı ve bakanları sallandırıldı, ne oldu? 12 Mart, 12 Eylül darbeleri oldu, ne oldu? Demokrasi mi geldi?

Anayasa, babayasa değişiklikleriyle, ne olduğu belli olmayan bir dava sonuçlanınca memlekete demokrasi gelmez. Bakın nasıl gelir:

Toprak reformu gibi köktenci yöntemler kullanarak; feodalitenin, tarikat ve cemaatlerin kökü kurutularak; ağalar, beyler, şeyhler ve şıhlar iktidarsız bırakılarak biraz demokrasi gelir.

Seçim ve partiler yasaları değiştirilerek, milletvekili dokunulmazlığı kaldırılarak biraz demokrasi gelir. Eğitim ve yönetim tamamen laiklik ekseninden hiza ve istikamete bakarsa biraz demokrasi gelir.

Demokrasi uygarlık, kültür ve bilinç kuyusundan çıkar, değerli bey biraderler. Bunun için özgürlükçü cumhuriyet devrimlerinin tamamlanması gerekir. İmam-hatip okullarının gerçek misyonuna yönlendirilmesi gerekir.

Kusura bakmayın, sizleri şu anda ciddiye almam ve demokrasi yandaşı saymam mümkün değil!] (Hürriyet, 26.5.2009)

***

Hasan Cemal, Mehmet Altan, Murat Belge, Cengiz Çandar, Baskın Oran ve benzerleri aynı tezgâhın ürünü olmasalar da aynı “eküri”nin atları ya da yarış arabalarıdır.

Bunlar, gizli medreselerde, Kuran kurslarında, dergahlarda ve İmam-Hatip okullarında cumhuriyet ve devrim karşıtı olarak üretilmiş; II. Abdülhamid’i, Şeyh Said’i, İskilipli Atıf Hoca’yı, Şeyh Esad Efendi’yi (Menemen), Said Nursi’yi ve Necip Fazıl’ı kendine rol modeli yapmış, bağımsız entelektüel donanımdan yoksun insanlardan oluşan bir kadronun (AKP) ve birinin (R.T. Erdoğan) bu ülkeye demokrasi getirebileceğine inanmış entello tüccarlar, taşeronlar ve ücretli askerlerdir.

***

Metin Sever ile Cem Dizdar’ı kesinlikle anlamıyorum: 1993 yılında yayınladıkları “2. Cumhuriyet Kavgaları”nı (Başak Yayınları) neden tekrar yayınlamıyorlar. Turgut Özal kaptanlığında Mehmet Altan, Aydın Menderes, Hikmet Özdemir, Cengiz Çandar, A.S. Akat, Mete Tuncay, Toktamış Ateş, Cem Eroğul, Yalçın Küçük, Melih Pekdemir, Sungur Savran, Doğu Perinçek, Ertuğrul Kürkçü, Aydın Çubukçu, Fikret Başkaya, Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak ve Tayyip Erdoğan... Önde dönemin Cumhurbaşkanı, son sırada günümüzün başbakanı hep birlikte, Devrimci I. Cumhuriyeti teşrih masasına yatırıyorlar. Birkaçı nesnel değerlendirme yapıyor. Revizyonist ve karşıdevrimciler kıyma makinesinde kıyma yapıyor. Bu kitap, artık, içinde söz alanların “dar kapı”sıdır, “iğne deliği”dir!

***

Bayanlar ve baylar! Önümüzdeki gün ve aylarda üç çok önemli seçim var! Artık demokrasi denilen şu efsunkâr haspa bu zavallı, çilekeş ülkeye gelmeli artık.

Çok geçmişi bırakın, adı geçen kitapta yer alanların büyük bir çoğunluğu, devrimci cumhuriyetten nefret ettikleri için, Başyüce Erdoğan önderliğindeki AKP tarikatı iktidarının bu ülkeye gerçek demokrasiyi getireceğine inanıyorlardı.

Aynı kadro, TSK’nın bertaraf edileceği bir operasyonun, ülkeye gelmeyen demokrasiyi getireceğine inanıyordu. Tarih Baba, “2. Cumhuriyet Kavgaları”nı okumadan katılımcılar hakkında karar vermeyecektir.

***

Kimi aklıevvel, “Devrimci Cumhuriyet’in devrimciliği mi kalmıştı” diye bana şapşalca bir soru sorabilir. Devrimciliği kalmayan, karşıdevrimci olan siyasal kadrolardı (Demokrat Parti, Adalet Partisi, DYP, Erbakan’ın partileri, Anavatan ve benzerleri), CHP’nin devrimcilikten ürken geçici kadrolarıydı. Cumhuriyet ve onun Devrim Yasaları yerli yerinde duruyordu.

Kâğıt üzerinde de olsa hâlâ yerlerinde duruyorlar. Demokrasi ancak Devrimci Cumhuriyet’in geleneğine bağlı kalarak, ona eklemlenerek gelebilir.

İkinci ve öteki cumhuriyetler fos çıktı, çünkü akıldaneleri fostu.

Devrimci Cumhuriyet çınarı yerinde duruyor. Yeter ki çevresini saran çalıçırpı, makilikler ve ayrıkotları temizlensin!