Bir Levent Kırca vardı...
Sanatçı olmak zordur... Yalnız yetenek yetmez sahnelerde bir ömür ayakta kalabilmek için, büyük bir direnç de lazım...
İyi, etkili ve başarılı olmak için, zeki, vizyon sahibi ve cesur da olmalıdır sanatçı... Hele de, Türkiye gibi giderek karanlığa ve uçuruma sürüklenen bir ülkede yaşıyorsa, başına gelebilecekler için aynı zamanda herşeyi göze de alabilmeli gerçek bir sanatçı...
Herkes farkındadır; 12 Eylül 1980 darbesi yalnızca ekonomide, siyasette ve sporda değil, sosyal yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi, sanat dünyasında da büyük savrulmalara, laşlaklıklara ve hatta zavallılıklara yolaçtı...
“Televole” magazinciliğinin renkli tünellerinde şöhret için herşeyi yapanlar ve her tavizi verenlerden tutun da, soytarılığı sanat diye yutturanlara kadar bir dizi figüran geldi bu ülkeninin sahnelerine, ekranlarına ve beyaz perdelerine...
İşte onlardan kimileri sabun köpüğü gibi bir görünüp kayboldular, kimileri her dönemin adamı olarak güçlülerin zamanında ortada durmaya çalıştılar ve kimileri de sanat adına hiçbir şey olamadıkları için zorunlu olarak inzivaya çekildiler...
Şu gerçek hiç değişmez; bu ülkede sanatın zorluğu ve sanatçının direnci de, siyasetin milleti iyice bunalttığı kaos dönemlerinde büyüdü... Yılmaz Güney'ler ve Tarık Akan'lar zor zamanların halka mesajlar veren sanatçıları olarak büyüdüler ve de hiç unutulmayacaklar...
İşte kimi etkili ve sevilen mizahçılar da, kendilerine özgü duruşlarıyla 12 Eylül’den bu yana hangi siyasal ideoloji iktidara gelirse gelsin, eleştiri dozunu hiç azaltmadılar, ince esprilerle milletin sesi olmayı da başardılar...
HER DÖNEMDE DİMDİK...
Tüm zamanların en etkili mizah programı olan “Olacak O Kadar”ın unutulmaz yaratıcısı Levent Kırca da, sanatı halk için yapan cesur ve gerçek bir “sanatçı” olarak hafızalara kazındı...
Kırca sanatını yaparken, siyasi baskılara rağmen her dönemin adamı olmadı, her dönemde adam gibi ayakta durarak milletin kalbinde unutulmaz bir yer de kazandı...
Yani siyasetçilerin ve liderlerin adeta ulufe dağıttığı kiralanmış gölgelerine sığınmadı Kırca... O, tam aksine ekranlarda ve sahnelerde olduğu sürece, tüm siyasetçileri ve siyasi kurumları ince mizahıyla sarsmaktan çekinmedi, geri adım da atmadı...
Levent Kırca, 12 Eylül’den sonra da Demirel’den Özal’a ve Erbakan’dan Çiller’e kadar her dönemde milleti ezen siyasete karşı mizahın ne kadar etkili bir sanat olduğunu kanıtlayarak dimdik durdu, moral verdi ve çözüme zorladı...
Yolsuzluktan rüşvete, yalandan dolana, hırsızlıktan yağmaya, özelleştirmeden talana, öğrenci sorunlarından emeklilerin sıkıntılarına, memurlardan işçilere kadar geçim derdine, ev kadınlarından çalışan annelerin çektiklerine kadar, bu ülkenin kangrenleşmiş tüm yaralarına kendi çarpıcı üslubuyla parmak bastı Levent Kırca...
Kırca, sanatını yapmaya çalışırken en çok sıkıntıyı AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonrasından itibaren yaşadı... Yandaşlaşan korkak kanallar ekranları “Olacak O Kadar”a kapattı ve etkili eleştirel mizahtan mahrum kalan kitleler de adeta seslerini yitirmiş oldu...
ZÜLFÜYARE KİM DOKUNACAK?..
Evet; hiç kuşku yok ki bazen hiç çekinmeden bam teline bastı Levent Kırca... Çoğu zaman korkusuzca “zülfüyare” de dokundu, birilerini ürküttü, birilerinin tepkilerini çekti ve kimileri tarafından da hedef tahtasına konuldu...
Ve Kırca, bazen “Olacak O Kadar” ekranlarının öyle yerlerine, öylesine şaşırtıcı “manzaralar” koydu ki, bunlar “tam yerine rastgeldi”ği için izleyenlerin adeta nutku tutuldu, hedef olanlar ise sarsıldıkça sarsıldı...
Ancak ne olursa olsun eleştirel mizah yaparken her zaman düşündürdü ve hep de gülümsetti Levent Kırca...
Dün işte o büyük sanatçının ölüm yıldönümüydü... 12 Ekim 2015’te, ne yazık ki en verimli çağında aramızdan ayrıldı Kırca... Ne çabuk geçti günler... Tam iki sene olmuş ebediyete göçeli...
Vatan Partililer, TGB’liler ve sevenleri dün Kırca’yı mezarı başında andılar, onun, halk için sanat yaparken ne kadar dirençli, cesur olduğunu, işte bu sırada da nasıl büyük sıkıntılar yaşadığını anlattılar...
Ve o büyük sanatçı, bu dünyadan çekip giderken gericiliğin karanlığında, yolsuzluğun batağında çırpınan bu ülkenin insanlarına “Daha iyi bir dünyada görüşmek umuduyla, Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın” diyerek umudu gösteren çok önemli bir mesaj da bıraktı...
Doğrusu, ailesinin Levent Kırca’nın geride bıraktıkları, sanatı ve unutulmaz mizahının gelecek nesillere de yaygın biçimde ulaşması için birşeyler yapabileceği konusunda umudum yok...
Oysa ileriki tarihin her döneminde de, tüm siyasetçilere ders niteliğinde olacak etkili mizah eserleriyle ilgili bir müze, dernek, vakıf ya da benzeri kuruluş üzerinden birşeyler yapmak gerekiyor...
Çünkü siyaset altında ezilecek gelecek kuşaklar için de yol gösterici olacak eserler ne yazık ki “uydu”ruk televizyon kanallarında, sahte bal ve ilaç reklamlarına basamak yapılarak, yok pahasına gösterilerek erozyona uğratılıyor...
“Işıklar içinde uyusun” diyelim ama keskin mizahının geride bıraktığı unutulmaz eserleriyle, dünya döndükçe hep yaşayacak olan Levent Kırca’nın kulaklarımızdan gitmeyen o neşe dolu “yaşa baba” sözlerini, onu hep yaşatmak için de slogan yapmak lazım değil mi?..