Bir ömür ve ödül hikâyesi
1970'lerden beri Cumhuriyet'in Kültür Sanat sayfası Perşembe günleri yayımlanır. O yıllarda sayfada kitap tanıtımlarını "Okuduğum Kitaplar" köşesinde Hasan İzzettin Dinamo yapardı. Dinamo; şairlik ve romancılığına yansıyan yaşam ve kültür birikimini Kutsal İsyan ve Kutsal Barış adlı 15 ciltlik dev yapıtıyla somutlamış bir isim olarak, özellikle Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) çevresinin çaba ve ilkeleriyle uyumlu, toplumcu gerçekçi yazarların ve cumhuriyetçi sol aydınların güven duyduğu bir isimdi. Benim de Mardin'den İstanbul'a atanır atanmaz yayımladığım Israrla (Nisan 1977) kitabımı, us ve duygunun bileşkesinde yazılmış ustalıklı şiirler diyerek övmüştü. Kendisine MAY Yayınlarında tanışma ziyaretine gittiğimde beni yayınevi sahibi ve yönetmeni, aynı zamanda kayınbiraderi Mehmet Ali Yalçın'la da tanıştırmış ve eklemişti: "İşte sana özgürlüğün ve kavgamızın genç ve yetenekli bir şairi daha..." MAY'ın o yıllarda genç şairlerden de yapıtlar yayımlama yönelimi vardı. "Birazdan Aziz Nesin de burada olacak, seni TYS'ye önerelim" dediler. Gerçekten o gün form doldurup başvuruda bulundum, demeye kalmadan kendimi İzmir Enternasyol Fuarı'nda TYS'nin devasa standında Mehmet H. Doğan ve Özdemir Nutku'yla imza gününde buldum. Şiirlerimi bir solukta okuyan Hülya Nutku, hiç unutmam, imza sonrasında, "şiirlerinde kara mizahla lirizm çok başarılı buluşmuş, epik yönelişler var" demişti.
CUMHURİYET'E DOĞAN HIZLAN
İlerleyen dönemde, İstanbul'daki öğretmenliğimin daha ikinci yılıydı ki, Van'a uzaklaştırılıp da çok geçmeden Danıştay kararıyla geri dönünce, Cumhuriyet'te Kültür Sanat sayfası yönetiminin yanı sıra kitap tanıtımlarını da Yayın Raporu başlığıyla Doğan Hızlan'ın üstlendiğini görüp işin aslını astarını öğrenme niyetiyle yine TYS'nin Yönetim Kurulu toplantı gününde MAY'a gittim. Nasıl da karşıladılar... Şairlikle kalmayıp devrimci bir genç aydın olarak benden beklentilerini, Selahattin Hilav'ın övgü sözlerini işitmek beni gerçekten yükümlülük altına sokmuştu. Toplantı saati geldiğinde, "gazeteden ayrıldınız mı?" sorumu, Dinamo, "Cumhuriyet, gençliğimden beri böyledir" deyip babacan ve çilekeş bir iyimserlikle yanıtladı: "Eve de beklerim, geniş konuşuruz." Dönüp Yalçın'ın kızı Tomurcuk'a seslendi: "Seyyit'e adresimi ve telefonumu yazıver kızım." Sonra hemen toplantıya geçince, içimi kemiren asıl meseleyi soramadım.
ÖDÜL DEDİĞİN NEDİR
Cumhuriyet'te okuduğum Lions Şiir Ödülü haberi için danışmak istiyordum: Yarışmaya katılmam yerinde olur mu? Gültekin Malkoç'un gözetiminde düzenlenen ödülün Seçiciler Kurulu'nda, Doğan Hızlan'ın yanı sıra Behçet Necatigil, Konur Ertop ve Sabahattin Kudret Aksal da yer alıyordu. Bir gençlik heyecanıyla, şiirlerimi özellikle Necatigil, Ertop ve Aksal'ın okumalarını çok istiyordum. Ödül beklentim yoktu. Ödüle katılmamı isteyen birçok arkadaş varsa da, aman ha! diyenler de az değildi. Arkadaşlardan biri, "Sana zaten ödül vermezler, alacak olan da bellidir, ama söylediğin isimlerin, Doğan Hızlan'ın bile okuması önemlidir. Hem Soljenitsin'in de aldığı Nobel Ödülü çok mu matah?" demesiyle son kararımda etkili oldu. Evde Doğan Hızlan'ın kendi yönettiği Yeni Edebiyat'ta ve başka dergilerde çıkan birkaç yazısına yeniden göz attım; De Yayınevi'nin yayımladığı Memet Fuat'ın Seçtikleri yıllıklarında yer alan yazılarına bir daha baktım, ertesi sabah kitaplarımı verilen adrese PTT'yle gönderdim.
1978'deki ilk ödülü Söz Gibi yapıtıyla Mehmed Kemal almış, Gülgûn ile Nergis için Osman Serhat Erkekli'ye, Israrla kitabı için Seyyit Nezir'e ise özel ödül verilmişti. Ödül; başta Ender Kâmil Boyacı olmak üzere, birçok solcu yazar tarafından epeyi ağır eleştirilip çekiştirilmişti. Ben; törendeki kalabalık şair, yazar ve sanatçıdan oluşan dinleyici topluluğu önünde, Melih Cevdet ve daha nice ustamızın beğeniyle, ayakta alkışladığı ödül konuşmamla eleştirileri yanıtladıktan sonra bu defteri kapatmıştım.
HIZLAN'IN ÖMRÜ ÖDÜLLE GEÇTİ
Geçtiğimiz aylarda "Doğan Hızlan Edebiyat Eleştiri ve İnceleme Ödülü sahibini buldu" başlıklı haber sonrasında, tamam dedim, Türk edebiyatında ödül kurumuna kırk küsur yıldır musallat olup ödüllerin işlevini tüketmek için ne gerektiyse yapan ödüller ombudsmanı, şimdi hepsinin yerine kendininkini koyarak üstüne tüy dikiyor. Haber şöyleydi:
"Kültür sanat portalı Sanat Kritik'in Türkiye’deki edebiyat eleştirisini desteklemek, genç araştırmacıları teşvik etmek amacıyla kurduğu Doğan Hızlan Edebiyat Eleştiri ve İnceleme Ödülü, bugün düzenlenen törenle sahibini buldu."
Ödülün anlam ve önemi üstüne Doğan Hızlan şöyle diyor:
"Çok iyi bir jüri var. O jüriye çok müteşekkirim. Benim adıma bir ödül düzenlediler. Gençlere yol açma umuduyla yaşadık biz. Zaman zaman içlerinden bu alanda çalışan çok iyi insanlar oluyor. Bu, emek isteyen, zahmet isteyen ve kendini adamak isteyen bir iş. Onun için de seyrek çıkıyor ama seyrek çıkan da iyi ve kaliteli çıkar. Bu işlere bir ömür adanıyor."
Hızlan'ın ömrünü adadığı edebiyat ve ödül işlerinin neye hizmet ettiği konusunu bu açıklamaların ardından sıcağı sıcağına yazmayı çok istemişken hep ertelemek zorunda kaldım.
Bu sabah, Üvercinka'nın genç ve değerli yazarlarından Cem Bayındır'dan gelen bir PDF belgesiyle silkindim: Bayındır, 12 Eylül'den bir gün önce Cumhuriyet'te yayımlanan 11.09.80 günlü yazısını göndermiş Doğan Hızlan'ın. Bayındır'a müteşekkirim. Hızlan; kırk yıldır edebiyatımızı götürmeyi üstlendiği yeri, darbenin hemen arifesindeki yazısında resmen ilan ediyor. 12 Eylül sabahı ve sonrasında cuntayla yaşanan korkunç sürecin getirdiği can güvenliği telaşıyla atladığımız bu meydan okumayı masaya yatırmak zorunlu görev oldu.