Bir sinema sevdalısının ardından ya da Mithat Alam
Yine zor bir yazı... Hele hele yazılacak kişi geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz müstesna insan Mithat Alam olunca... Başlığı “ardından” olan tüm yazılarda olduğu gibi zor bir yazı...
Mithat Alam ile tanışmamız ne zaman olmuştu acaba? Sanıyorum onun adını ilk kez Milliyet gazetesinin bünyesinde çıkan, Canan Barlas’ın yönettiği ve benim de yazı işleri müdürlüğünü yaptığım haftalık Pazar Postası gazetesinde duymuştum. O sıralar Canan Hanım bir sinema sevdalısı dostu olduğundan söz edip onun yazılarının gazetenin sanat sayfasında yayınlanmasını istemişti. Doğrusunu söylemek gerekirse bu dostun İbrahim Betil olduğunu sanmış, onun gibi tanınmış bir kişinin sinemaya gerektiği gibi zaman ayıramayacağı düşüncesiyle bunu pek olumlu karşılamayıp itiraz etmiştim.
SERVET KOYDU ÖMÜRDEN SONRASINI KAZANDI
Karşı çıksam da bir süre sonra yazılar yayınlamaya başladık. Sonunda Canan Hanım’a, İbrahim (Betil) Bey’in niye kendi adıyla değil de, Mithat Alam takma adıyla bu yazıları yazdığını sorduğumda ise gerçeği biraz geç de olsa öğrendim.
Mithat Alam, İbrahim Bey’in takma adı değil, aksine çok yakın bir arkadaşının adıydı. Yıllar sonra Alam’a bunu anlattığımda uzun uzun gülmüş, o dönem kimi yazılarının neden düzenli yayınlanmadığına ilişkin yanıtsız kalan sorularına da yanıt bulduğunu söylemişti.
Sonrası bilinen şeyler... Bu sinema sevdalısı, iş yaşamında kazandığı hatırı sayılır bir meblağı Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlamış, kendi adını taşıyan merkezin açılmasını sağlayarak yalnızca sinemaya değil, onun da ötesinde insana yatırım yapmıştı. Çoğu kişi sinemadan servet kazanmayı umarken, oysa kazanılan serveti, sinemaya armağan etmişti. Dergiler, kitaplar, büyük bir arşiv, sinemacılarla yapılan sayısız söyleşi, sözlü - görüntülü tarih ve diğerleri. Yani, hiçbir servetin satın alamayacağı bir sürü kültür hizmeti. O, dünyanın en kârlı ticaretini yapmıştı. Armağan karşılığında bu alana birçok sinemacı kazandırmıştı. Bundan daha kârlı, üstelik bir ömür değil, onlarca ömür adıyla anılıp devam edecek hangi iş olabilir ki?
ÖDÜLÜ ONU BEKLİYOR
Mithat Alam bir önerim üzerine kendi kurduğu merkezin yanına -ya da yakınına- benim de Türk Sinema Bilgi - Belge Merkezi açmam için çok çabaladı. Bir değil birkaç rektörle bu konuyu görüştü. Kimi senato toplantılarında bizzat bunu dile getirdi. Ama okul bahçesindeki imar konumu yüzünden bu isteği bir türlü gerçekleşmedi. Yaşasaydı, inanıyordum ki, bunun da üstesinden gelebilirdi. Bu konuda hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadı, her görüştüğümüzde bundan hep olacakmış gibi söz etti.
Mithat Alam, duruşuyla, kişiliğiyle, birikimiyle, kelimenin tam anlamıyla bir İstanbul efendiliğinin tüm özelliklerini içeren centilmenliği ve de inceliğiyle örnek alınacak bir insandı. Kısacası bizim kuşak için onu tanımak, onunla az da olsa bir şeyleri paylaşabilmek bile bir ayrıcalıktı.
Biz yine Mithat Alam Film Merkezi’nde filmleri, söyleşileri ve diğer etkinlikleri izlemeyi sürdüreceğiz. Sanırım o da bizleri izleyecek. Ve de hiç kimsenin ummadığı şekilde, aslında, çok ama çok geç kalınmış ödülünü almaya gelecek.