26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir sözcük iki sözcük olabilir mi?

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Yazım kuralı ile bazı durumlarda bir sözcüğü iki ayrı sözcük yapma olanağı vardır.

“Tat” sözcüğü bana göre iki ayrı sözcüğü içerir.

Kılavuzlarda yazılışları doğru belirlenseydi, bu iki sözcüğü “tat” ve “tad” diye daha açık görebilirdik.

Koyduğunuz yazım kuralları dilin zenginleşmesine yardımcı olmalı.

“Dün birsürü konuk ağırladık.” cümlesindeki “birsürü” bitişik; “Çoban önünde bir sürüyle köyden çıktı.” cümlesindeki “bir sürü” ayrı yazıldığında iki ayrı sözcük çıkar ortaya. Tıpkı “birtakım insanlar” ile “bir takım elbise” örneğinde olduğu gibi.

Neyse ki, “Dağlarda binbir çiçek açar.” derken “binbir”in bu durumda bitişik yazılması gerektiğini yaza yaza sonunda TDK’ye kabul ettirebildik.

Şimdi yeniden “tat” sözcüğüne dönelim.

Türkçe sözcüklerin sonu sert ünsüzle biter. Ancak birbiriyle karışabilecek sözcükleri ayırmak, karışıklığı önlemek için halk bazı sözcükleri yumuşak söylemeyi yeğler.

Aklıma gelen birkaç örnek vereceğim: Binilen “at” ile isim anlamına gelen “ad”; bitki anlamındaki “ot” ile ateş anlamındaki “od”; başımızdaki “saç” ile ekmek pişirilen “sac” birbirine karışmasın diye birini sert, diğerini yumuşak söyleyip yazıyoruz.

Yabancı kökenli olan “haç” ile “hac” da bunlar arasında sayılabilir. Böyle yazdığımızda iki ayrı sözcük ortaya çıkıyor; birini diğerinin gölgesinden kurtarmış oluyoruz, hatta giderek bir sözcüğün yok olmasını önlemiş oluyoruz.

Düşündükçe başka örnekler de geliyor aklıma. Ut/ud sözcükleri de aynı öbekten. Biri çalgı, diğeri “edep, haya, hicap” anlamlarındadır. Kurumlara ait anlı şanlı sözlüklerimizde her ikisi de “ut” olarak gösterilmiş.

Doğrusunu Yaşar Çağbayır’ın sözlüğünde (Ötüken Neşriyat) buldum. Yaşar Bey çalgı anlamına gelen sözcüğü “ut”; haya, edep, hicap anlamına geleni “ud” olarak almış sözlüğüne.

Doğru bildiğim yolda yalnız olmadığımı görmek hoşuma gitti, Yaşar Çağbayır’ı kutluyorum. Ayrıca Derleme Sözlüğü’nde de “tad” diye geçiyor.

“Tat” sözcüğü Anadolu’da, dilsiz, kekeme anlamında yaygın olarak kullanılır, İstanbul Türkçesinde bilinmez. “Tat” sanırım kekemeliğin bir türü; kekeme, keke, kekeç, tat, tatık gibi sözcükleri doğru tanımladığımızdan emin değilim.

Bir de yediğimiz, içtiğimiz şeylerin “tad”ı vardır, bu ikincisinin birincisiyle karışmaması için halk ikincisini, yani “lezzet” anlamına geleni “tad” olarak yumuşak söyler. Tıpkı “at” ile “ad” gibi.

Nurullah Ataç, halk diline kulak vermek diyor… Çok önemsediğim sihirli bir sözdür bu. Yalnız söz varlığı açısından değil, yazım kurallarını belirlerken de halk diline kulak vermeliyiz. Yalnız İstanbul halkının değil, bütün bir halkın diline kulak vermeliyiz.

Hemşerilerimizden çocukluğumda çok işittiğim iki cümle örneği vereceğim size:

- “Ne dediği anlaşılmaz, o tatı çoban mı tuttunuz?”

Buna benzer cümleleri çocukluğumda çok duydum. “Ne dediği anlaşılmaz, o kekemeyi çoban mı tuttunuz?” demek isteniyor. Burada “tat” sözcüğündeki t yumuşamıyor. Şimdi gene halk dilinden ikinci örnek cümlemiz:

- “Yaptığı yemeğin tadını beğendin mi?”

Bu cümlede lezzetten söz ediliyor. Sözcüğün sonu yumuşuyor, “tad” olarak yazıyoruz.

Eğer dilimizde bitki anlamına gelen “ot” olmasaydı ateş anlamına gelen sözcüğü bugün “ot” diye yazacaktık. Binek hayvanı anlamındaki “at” olmasaydı isim anlamındaki sözcüğü ad değil at yazacaktık. “Saç” ve “sac” için de durum böyle.

İşte bu vb. örnekleri göz önüne alarak sonu yumuşayan “tad” sözcüğünün yazımında yukarıdaki örneklere uyulmalı, bu sözcüğü kekeme anlamındaki “tat” sözcüğünden ayırmalıyız. Böylece dilimize bir sözcük daha kazandırmış oluruz. “Tad” kökünden gelen sözcükler dilimizde epeycedir.

“Tadak”, “tadırmak” gibi Eski Anadolu Türkçesi’nde bu sözcüğün yumuşak söylendiğini gösteren başka örnekler de var. “Tadak” yazık ki sahip çıkamadığımız binlerce güzel sözcükten biri. “Bir yiyeceğin tadına bakmak için ayrılan parça” anlamında kullanılıyordu.

Çarşıda pazarda esnafın tadına bakmanız için uzattığı küçük yiyecek parçasına “tadak” denir. Benim de gözümden kaçmış, Saklı Sözlük’ün yeni baskılarına alacağım bir sözcük daha…

Anadolu halkı tartıştığımız bu iki sözcüğü söylerken birbirinden ayırıyor. Yazık ki kılavuzlar, sözlükler hep İstanbul Türkçesine göre yazıldığı için bu ayrıntı göz ardı edildi. Oysa bu iki sözcük tıpkı “at” ve “ad” gibi farklı yazılırsa, hem anlamca, hem biçimce iki ayrı sözcük elde ederiz.

Haftanın kitapları:

1) Pilar Quintana, Uçurumlar (roman), Can Yayınevi, İstanbul 2024.

2) Yusuf Çocutsöken’den ilkokul ve ortaokullar için İş Bankası yayını iki sözlük: Deyimler Sözlüğü, Atasözleri Sözlüğü.

Anadolu Türkçe Kitap