10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir Suriye macerası-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Şu sıralarda Türkiye’nin gündeminde, ne yeni anayasa hazırlıkları, ne ekonomik durumdaki dikkati çeker bozulma, ne Uludere dramının tartışılması, ne de AKP içindeki kırılma ya da YCHP Genel Başkanı’nın eksantrik önerisi “Akil adamlar” bulunmakta. Bakanlar Kurulu acele toplanıyor ve işin ilginci; benim bildiğim kadarıyla ilk kez Bakanlar Kurulu toplantısına Hava Kuvvetleri Harekat Dairesi Başkanı çağrılıyor. Bilgi almak için deseniz, demek ki Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları tatmin edici olmamış. İnsanın aklına, Suriye’ye bir hava harekatı yapılması takılıyor. Neden Hava Kuvvetleri Komutanı değil de bu komutanlığa bağlı harekat dairesi başkanı?

Sizlere bir Suriye macerası da ben anlatayım. O macera Suriye’nin arkasında olan güçleri anlamanıza belki yardımcı olur. İsrail’in Beyrut’ta Sabra ve Şatilla katliamı günleriydi. İsrail ordusu Lübnan-İsrail sınırında bekliyordu. Çok yabancı gazeteci gibi biz de Anadol Tangüner’le beraber uçakla olayı izlemeye gitmiştik. O günlerdeki Beyrut hiç de eski Beyrut değildi. Mahalleleri yıkılmış, her gece bomba ve silah seslerinden uyumak hayli zor bir virane şehir haline gelmişti. Sabra ve Şatilla mülteci kamplarını gördük ve İsrail ordusunun havadan yaptığı katliamı yerinde inceledik. Bir iki gün sonra Türkiye’ye doğru Anadol’un otomobiliyle hareket ettik. Beyrut’un içinde “Ketaip” denilen falanjist Müslümanlarla halk arasında iç savaş yaşanıyordu. Zorlukla barikatları aştık ve Cebel Dağı’na tırmanmaya başladık. Hayret! Mayıs ayında Cebel Tepeleri’nde kar vardı. Hava kararmıştı ve biz yanlış bir yola sapınca kara batmıştık. Sırtımda bir Blazer ceket ve pantolon, ayağımda ince tabanlı yazlık pabuçlar vardı. Çabalıyor fakat BMW’yi bir türlü kardan kurtaramıyorduk. Birden bire arkamızdan ışıklarını yakmış bize gelen bir askeri jeepi fark ettik. Yanaştı ve içinden inen İngilizce olarak bize:

“- Yanlış yola girmişsiniz. Bu bölge Ketaiplerin bölgesidir ve tehlikelidir” dedi.

Arabadan çıkan yüzbaşı usta bir manevrayla kara batmış arabamızı düze çıkardı ve bana:

“- Siz benimle gelin, arkadaşınız arabayla takip etsin” dedi.

Esir oluyoruz

Birkaç kilometre ileride ışıkları sönük bir karargahı fark ettiğimizde yüzbaşı durdu ve bizi oradaki komutana teslim etti. Komutan masa başında oturan Suriyeli bir albaydı. Yanında bir başka Suriyeli Yüzbaşı- İstihbarat subayı olacak- bizi sorguya çekmeye başladı. Rastlantı bu ya o gün Beyrut Üniversitesi rektörü öldürülmüş ve Suriye Hava Kuvvetleri Rus yapımı Sam füzesiyle bir ABD uçağını düşürmüştü. Yüzbaşı önce bunları söyledi sordu sonra: “CIA neyse burası da onun gibidir. Şimdi konuşun bakalım nereden geliyorsunuz, kimsiniz, necisiniz?” dedi.

Basın kartlarımızı gösterdik, pasaportlarımızı aldılar ve çocuğum olup olmadığını sordular. Bu arada Anadol kendisini Hafız Esat’ın kardeşi General Rıfat’ın yakın arkadaşı olarak anlatıyor, resimler gösteriyordu. Aldıran olmadı. Yüzbaşı sertti ve anladık ki, biz orada misafir değil resmen esiriz. Korkmadığımı söyleyemem. Masadaki albay kızımın adının Ayşegül olduğunu öğrenince sanki rahatlamıştı ama Yüzbaşı şöyle diyordu:

“- Gördünüz mü Amerikan uçağını füzeyle nasıl düşürdük.” Sesi serti ve biz endişeliydik. Aradan bir süre geçti, küçük odanın kapısı açıldı ve içeriye Türkçe “merhaba” diyerek bir Rus albayı girdi. İçeridekiler ayağa kalktılar, Rus albay bize anlaşılır bir Türkçe’yle: “Rahat edin. Burada misafirsiniz” dedi. Rahatlamıştık. Çaylar, kahveler geldi. Anladık ki orada asıl sözü geçen adam Rus Albayıydı. O zaman fark ettik ki; Suriye ordusunun güvendiği süper güç Sovyetler Birliği’dir.

Bloklar arası facia yaşanmasın

Şimdi şu düşürülen uçak sorununu karara bağlarken Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin bu geçmişteki bağlantıyı gözden çıkarmamalı, onurumuzu korumalı, ancak duygusal ve ani değil düşünerek hareket etmesini ülkem adına yazmakta yarar gördüm. Şimdi bir de onun yanında Çin varsa bloklar arası bir facia aman yaşanmasın.