Biraz gezelim
Teknik konuları bir yana bırakıp bu güzel sonbahar gününde sizinle bir geziye çıkalım. Başlangıç noktamız Kemalpaşa ilçesinin Armutlu köyü. Köyün içinden geçerken Bayındır levhasını görünce güney tarafa dönerek dik yamaca tırmanmaya başlıyoruz. Evlerin arasından çıkmadan dağ havasının ferahlığını duymaya başladık bile. Keyifle otomobilin camlarını açıyoruz. Sonbaharın yeşil, sarı, kırmızı renk cümbüşünü yansıtan yapraklar. Yol bir dere kenarını izleyerek yükseliyor. Hem manzaranın tadını çıkarmak, hem de dik yamaçta motoru zorlamamak için vitesi küçültüyorum.
Sol tarafta bir çeşme var. Aracı durdurup çınar ağaçlarının dibindeki sürekli akan çeşmeden buz gibi su içiyor, elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Tatlı dönemeçlerden geçerek yükseliyoruz. Sağ taraftaki dik yamaçtan dereye doğru hızla akan bir şelale vardı. Bu yıl kurak geçtiği için o görsel şölen ve ferahlatıcı su sesinden mahrum kalıyoruz.
Yine bir çeşme. Çeşmenin yapımında kullanılan kayrak taşların üzerine siyah mürekkep kullanarak kocaman harflerle ve düzgün bir yazıyla “Cogito ergo sum” yazılmış. Latince bir deyim. “Düşünüyorum, öyleyse varım!” demek. “Olmasak nasıl düşünecektik?”, “Gerçekten düşünüyor muyuz?” gibi felsefe konularına kafamızı fazla yormadan gezinin tadını çıkaralım.
Dik yokuşu tırmanmayı sürdürürken kavak ağaçları, kırmızı kayrak taşlarla yapılmış, çatısı bile taşla kaplanmış binalar göze çarpıyor. Asma yaprakları rengârenk, karşımızdan gelen insanların benizleri çıra gibi. Orman kenarındaki Bayramlı köyü. Çalışkan ve temiz insanlar. Ekmeklerini taştan çıkarıyorlar besbelli. Şimdi “çıntar” denilen yaban mantarının da tam zamanı. Tadına diyecek yoktur. Köyü geçince yol biraz düzeliyor. O sırada gözüm yakıt göstergesine takılıyor. Yarım depo benzin vardı, hızla azalmış. Tatlı bir eğimle tırmanıyoruz, araba yol alıyor, yeterince yükselmiyoruz ama benzin azalıyor.
Yine güzel bir manzara var karşımızda. Çınardibi köyü. Burası zirvede sayılır. Birkaç kilometre sonra dağı aşarak Bayındır tarafına geçiliyor. Gerçekten ferah ve güzel manzaralı bir yer. Sürekli akan çeşmeler, çınar ağaçları, aynı şekilde güzel taş binalar. Temiz hava. Geliriniz varsa tam yaşanacak yer. Konuksever insanları var. Köy tertemiz.
Doruk noktasına yani zirveye geldik diye seviniyoruz. Gezi yaptığımız için keyfimiz yerinde. Yola devam edersek inişe geçeceğiz. Yamacın güneye bakan tarafında, gelirken gördüğümüz çeşmeler yok artık. Kıraç bir yamaçtan aşağı ineceğiz. Ormanlardan çıkınca kanaatkâr zeytin ağaçları var. Cılız otlu meralar, oralarda gezinen cılız hayvanlar...
Fıkra gibi bir olaya değindikten sonra konumuza tekrar geliriz.
Olay İkinci Dünya Savaşı sırasında, Pasifik Okyanusu'nda bulunan Amerikan ordusu tarafından işgal edilmiş bir adada geçiyor. Askeri birliğin doktoru adadaki yerli halkın sıtma hastalığından etkilendiğini gözlemliyor. Meslek aşkıyla bu zavallı insanlara yardımcı olmak için bir toplantı düzenlenmesini istiyor. Sıtmanın belirtilerini, sıtma mikrobunu, hastalığın sivrisinekler aracılığıyla insanlara bulaştığını, sivrisineklerin üreme alanı olan bataklıkların kurutulması gerektiğini, hastalığın tedavi şeklini anlatıyor. Akılda kalsın ve kolay anlaşılsın diye ahşaptan yapılma, iki karış boyunda bir sinek heykelini kullanarak konuyu anlatıyor. Yerel dile çevrilerek yapılan anlatımın sonunda, doktor köyün önderine toplantı hakkındaki fikrini soruyor. Gördüğü sivrisinek heykelinden etkilenmiş olan köy önderi:
- 'Amerikalıların işi zor gerçekten, sizin sinekler dev gibi, bizimkiler ufacık olduğu için fazla sorun teşkil etmiyor' demiş (Bkz.1).
Ekonomi, gelişme, nüfus artışı gibi konularda hemen grafikleri ekrana yansıtarak güzel sunumlar yapıyoruz. Fonksiyon nedir? Bağımlı değişken hangisidir? Bağımsız değişkenler kaç tanedir. Absis, ordinat, koordinat, eğim, teğet, kesikli değişken, sürekli değişken kavramlarını bilmeyen insanlara, türlü grafiklerle birşeyler anlattığımızı sanıyoruz.
Değerli çiftçi arkadaşlar! Ey millet!
Gezinti adı altında anlatılanların hepsi gerçek. İsteyen gidip görebilir. Bulunduğunuz yerlerde de benzerleri vardır. Ancak bunlar gübre gibi bir girdinin kullanımı ve elde edilen kazançla bir benzerlik kurmak için anlatılmıştır.
Armutlu'dan hareket edip Bayramlı'ya ulaşıncaya kadar gaza basarak dik bayırı tırmandık. Yani gübre verdikçe üretimde yeterli artış oldu. Bayramlı'dan Çınardibi'ne giderken eğim azaldı, biz harcanan yakıt karşılığında daha az yükselmeye başladık. Çınardibi'nden sonra yol düzleşti, yakıtı harcayıp yol aldık, ama yükselemeyip aynı seviyede kaldık. Daha ileri gittiğimizde inişe geçmiş oluyoruz. Güzel manzara, bol sular, serin hava yok artık. Çünkü gübreyi artırdıkça zarar ediyoruz. Çevre de bozuluyor.
Eskilerin, “Benzetmede hata olmaz; hatasız da benzetme olmaz” sözüyle konuya dönelim.
Çiftçiler para kazanmak için üretim yaparlar. Sizin amacınız en yüksek verimi elde etmek olmamalıdır. Gübre miktarını artırarak üründen elde edebileceğiniz en yüksek verime ulaşınca, kendinizi belki rekor kırmış bir sporcu gibi mutlu hissedersiniz. Ancak bu durumda, çok pahalı bulduğunuz gübrenin bir kısmını gereksiz kullanarak zarara uğramış olursunuz.
Girdi kullanımı masraf ve gelirin oranına dayanır. Girdi fiyatlarının, çiftçi eline geçen ürün fiyatlarından çok daha fazla arttığını üzülerek belirtmek gerekir. Üreticilerin, girdileri net kazanç sağlayacak şekilde kullanması zorunludur. Gübre fiyatları artıp, ürün fiyatları düşüyorsa; gübre dozu en yüksek getiriyi elde edecek şekilde ayarlanmalıdır. (Bkz.2)
Her toprağın doğal bir verim gücü vardır. Toprak; su ve besin maddelerini depolayan bir havuz gibidir. Gübreleme ile eksik olan besin maddelerini tamamlamaya çalışırız. Verilen gübrenin tamamı o yıl bitkiler tarafından alınmaz. Bir kısmı toprakta kalır ve sonraki yıllarda yararlı olmayı sürdürür.
Yıkanarak kök bölgesi dışına çıkması önlenirse, uygun dozda kullanılan azotun yüzde 10 ila 20'si bir sonraki ürüne kalır. Kullanılan doza, bitkilerin kaldırdığı besin maddesine ve toprak özelliklerine bağlı olarak fosfor ve potasyumun kalıntı değeri yüzde 25 ila 60 arasında değişmektedir. (Bkz. Age.s.448)
Üreticilerin bu yıl gübre pahalandı, yeterli gübre atamadık diye paniğe kapılmasına gerek yoktur. Topraklarımız aşırı sayılacak kadar potasyum içermektedir. Yıllar yılı attığınız fosfor toprakta hazır beklemektedir. Bahar geldiğinde yapılacak azot takviyesiyle önemli bir verim kaybı olmadan üretim dönemi tamamlanabilir. Aşırı gübre masrafından kaçınıldığı ve önümüzdeki hasat döneminde daha iyi fiyat beklendiğinden, önceki yıla göre kazançlı çıkılması bile mümkündür.
1) George M. Foster, Traditional Cultures and The Impact of Technological Change, Harper and Brother's, Publishers, New York, 1962 , p.122
2) John L. Havlin ve diğ., Soil Fertility and Fertilizers, Eigth Edition, Pearson, Inc. 2014, p.442-444