Biraz gönüllü, biraz zoraki: ‘Kahraman’
Stephen Frears’ın 1992’de çektiği “Zoraki Kahraman” (Accidental Hero) filmi, bir uçak kazası sonrasında yolcuları kurtaran ama aslında çok da dürüst olmayan bir adamın medya tarafından kahramanlaştırılmasıyla yaşanan olaylar zincirini anlatıyordu. Dustin Hoffman, Geena Davis ve Andy Garcia’lı film, kahramanımızın yerine geçen bir sahtekârın varlığıyla dallanıp budaklanıyor ve sinema tarihinde iz bırakan bir medya eleştirisine dönüşüyordu.
Bu yıl Cannes’de Jüri Büyük Ödülü’ne değer görülen ve İran’ı Oscar’ın yabancı dilde film dalında temsil etmesi beklenen Asgar Ferhadi’nin “Kahraman”ı (Ghahreman) da benzer sayılabilecek bir denklem çıkarıyor önümüze: Medya kahramanlar yaratmayı sever! Peki ya sonra?
Sinemalarımızda bugün gösterime giren film, bu denklem ve türettiği soruların ABD’de de İran’da da hemen hemen aynı olduğuna işaret ediyor.
Eski ortağına borcunu ödeyemeyince cezaevine giren, eşinden ayrılmış, konuşma bozukluğu çeken oğlu ablası ve eniştesiyle birlikte yaşayan Rahim Sultani, cezaevinden iki günlüğüne izinli çıkar. Tek derdi borcunu ödeyebilmek ve cezasının geri kalanını çekmemektir. Evlilik hazırlıkları yaptığı kız arkadaşının otobüs durağında bulmuş olduğu çantadaki altınlar, ona bir fırsat sunar. Fakat altınları bozdurmaktan son anda vazgeçerek ve nişanlısıyla da anlaşarak, sanki izinliyken kendisi bulmuş gibi yapıp altınların sahibini aramaya başlar. Yazılı, görsel ve sosyal medyada bir anda kahramanlaştırılır, cezasının affedilmesi için ortağıyla görüşmeler yapılır, paranın tamamlanması için kampanya başlatılır. Çanta ablası tarafından bir kadına teslim edilir. Fakat Rahim’in bu davranışından kuşkulananlar ve hatta soruşturanlar da vardır.
KÜÇÜK YALANLAR ZİNCİRİ
Çağdaş İran filmlerinde klasik iyi-kötü ayrımı bulunmadığı ve İslam toplumunda rastlanmayacağı gerekçesiyle “kötü adam” karakterlerine de hiç yer verilmediği düşünülürse, “Kahraman” bu sınırları epeyce zorlayan ama yine de sınırları aşmayan bir yapım olarak nitelenebilir öncelikle. “Elly Hakkında” (2009), “Bir Ayrılık” (2011), “Satıcı” (2016) gibi mükemmel filmleriyle tanıdığımız Farhadi, iyi-kötü ayrımından ziyade bireylerin iç hesaplaşmasını öne çıkarıyor, bir vicdan muhasebesi alanı yaratıyor son filminde. Tanıştığımız hemen her karakter, iyi niyetli, sadece hakkını arayan, yardımcı olmaya çalışan, dürüst kişilikler olarak çiziliyor. Ama sürekli beyaz yalanlar söyleyen ya da bu yalanlara ortak olan vaziyette çizildikleri için de Rahim Sultani’nin “çantayı ben buldum ve çok ihtiyacım olduğu halde vicdanımın sesini dinleyerek sahibine iade ettim” şeklindeki beyaz yalanı da suya atılan taş misali küçük dalgalar yaratıyor ve “gerçek” kısa sürede allak bullak oluyor. Sonuçta birbirini besleyen küçük yalanlar, medyanın da işe dahil olmasıyla “Ters gitmeye görsün kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi” çerçevesi içinde yayıldıkça yayılıyor.
BOL GİRDAPLI ÖYKÜ
İlk kez bir Asgar Ferhadi filmi izleyen sinemaseverler, bazı noktalardaki senaryo zaaflarına rağmen “Kahraman”dan çok haz alıp öykünün girdaplarına kapılmaktan heyecan duyabilirler. Öte yandan örneğin “Bir Ayrılık” ve “Satıcı”yı seyretmiş olanların belirgin biçimde “tekrar ediş” hissiyatına kapılmaları da kaçınılmaz gibi. Bu durum, Cafer Penahi’nin “Taksi Tahran”ında zirve yapmıştı örneğin. Bununla birlikte İran toplumun kıvrımlarında alabildiğine gerçekçi bir bakışla gezinen kameranın yakaladığı ayrıntılar, sokaklardan, cezaevlerinden, çarşılardan, sivil toplum kurumlarından aktarılan manzaralar yabana atılacak gibi değil, “Ferhadi farkıyla” yansıyorlar beyazperdeye.
Kadrodaki tüm isimlerin üst düzey ve “yaşayan” oyunculuklar sergilediği “Kahraman”da yönetmen Ferhadi’nin kızı Sarina Ferhadi’yi “Bir Ayrılık”taki muhteşem oyunculuğundan sonra bu kez daha küçük ölçekli bir rolde de olsa tekrar izlemek de cabası.