Birileri bizi dinliyor! -(TAMAMI)
En sonunda Sayın Başbakan da itiraf etti ki: “Birileri bizi dinliyor!”
O kadar da değil.
Başbakan bir TV kanalında bunu açıklamasa; inanmak gerçekten güç.
Sonra anlaşılıyor ki; bu marifeti yapanlar bir yıl kadar önceden başlamış. Yani Sayın Ulaştırma Bakanı’nın açıklamalarından ya önce ya da sonra. 70 milyonun dinlendiğini açıklamalardan ya sonra ya önce!
Ne demişti Ulaştırma Bakanı: “Canım siz de telefonla konuşmayın olsun bitsin!” Ne açıklama.
Ana muhalefet lideri son basın toplantısında ODTÜ’de manzaraları anlatırken diyordu ki: “Allah aşkına bir Başbakan, bir demokratik ülkede 1500 kişilik polisle üniversiteye gider mi? Panzerler de ayrı!”
George Orwell’in 1984 isimli bilimkurgu kitabını okudunuz mu? Bendeniz gençlik yıllarımda sık, sık ziyaret ettiğim Ulucanlar Cezaevi’ndeki Ankara Hilton’da okumuştum. Nereden bilirim ki, 2012 yılında bırakın bizi; yüksek donamlı 135 koruma ve çok sayıda ekip otosu ve 35’e yakın gözlüklerine kamera takılı korumalarla korunan ve gezilerinde çelik yelek giymeyi ihmal etmeyen Başbakanımızı da dinleyecekler, belki de gözetleyecekler? Orwell’in o kitabında “Biri bize gözetler. Ona büyük ağabey denir!” diyordu. Orwell demek ki, geleceği çok önceden gören Jüles Verne’ye rakip olacakmış!
Sosyologlar, psikologlar şöyle diyorlar:
“İnsan olarak dünyaya geldiğimizde önemli duygularımız harekete geçer, çocuklar karınları acıktığında ağlar, bu belirti açlık belirtisidir. Uyurlar, uyku bir gereksinimdir. Tanımadığı bir el ona yaklaşsa hemen gözlerini kapatırlar. Bu da kendini koruma içgüdüsünden ileri gelmektedir. İnsanlar büyüyüp yaşlandıkça bu duyular da elbette gelişim geçirir, yani bunlara bir kendini koruma duygusu eklenir. Kendimizi korumak isteriz..”
Elbette bu duyu gösterimleri bireylere özgüdür ve değişik reaksiyonlar vermektedir. Sırtına aldığı ve altından kalkamadığı yükler ve sorumluluklar, bazılarında özgüven eksikliği yaratabilir, korunma duygusunu çoğaltabilir.
İşte özgüveni olan, inançlı liderlere örnekler:
Bir çılgın İsmet Paşa’ya Başbakanlığın önündeki küçük ve gösterişsiz Opel’e binerken ateş etmişti. Hemen Başbakanlığa koşmuştuk. Metin Toker de ben de telaşlıydık. Gittiğimizde saldırganı yakalamışlardı ama İnönü yoktu. Meğerse Paşa, kurşun arabasına çarpınca şöyle bir bakmış ve şoförüne: “-Meclise gidelim!” demiş. İsmet Paşa’ya gazeteciler sormuş, Paşa da yanıtlamıştı: “Adama çıldırmış! Ateş etmiş. Ne olacak yani? Adamın yakasına mı yapışacağım. İşim var, gücüm var. Hem size şunu söyleyeyim: Suikastın çaresi yoktur. Yeter ki; adam kafasına koymuş olmasın!”
Celal Bayar’ı 27 Mayıs sabahı Çankaya’dan almaya gelen bir astsubay arkadaşım vardı -astsubay Ali Atak- ondan dinledim: Bayar elinde küçük tabancasıyla “Ben Cumhurbaşkanıyım ve beni buraya çıkaran kuvvetten başkası beni buradan alamaz!” diyerek direnmiş.
Sonra ikna etmişler ve Çankaya’dan ayrılmış. Bir Gerede mitinginde Ecevit’e silah çekildiğini duyduk. Ecevit o çelimsiz adam kendinden hiç beklenmedik bir cesaretle halkın içine dalmış. Kimin cesur kimin korkak olduğu böyle zamanlarda anlaşılıyor. Prof. Erim yanında bulunduğum süre içinde hiç koruma taşımadı. Erim’i başbakanken değil, ayrıldıktan ve yanında iki koruması varken plajda şehit ettiler.
Sayın Demirel, Urfa’da o meşhur şapkasını sallayarak korumasız halkın arasına dalmıştı. O değil ama yanındaki bizler çok korkmuştuk.
İşte bu nedenler ötürü Sayın Başbakan yanında 1500 kişilik polis ordusu ve arkasında panzerlerle gitmekte. Acaba kendi isteği mi, yoksa işgüzar etrafın etkisiyle mi böyle davranıyor?
Cumhurbaşkanı, Başbakan elbette korunacaklar.O halde bunu özgüven içinde daha şatafatsız yapsalar nasıl olur?
ABD Başkanını hem CİA hem FBİ ajanları koruyor. Onlarda kaç Başkan ya da adayı suikasta kurban gitti?
Bizim halkımızın böyle bir sabıkası var mı ki?