24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Birinci Kalkınma Planı 1963-1967

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

27 Mayıs kimine göre Türkiye’de yaşanan ilk askeri darbe, kimine göre de Cumhuriyetçi kalkışmadır. Ben toplumsal olaylara karar verirken, o toplumsal olayların ürünleri nelerdi, bunlara bakarak karar vermeyi tercih ederim.

27 Mayıs 1960 ihtilali üç idam ile lekelenmeseydi bugün çok farklı tartışılabilirdi. Mili Birlik Komitesi üyesi Suphi Karaman’dan “Biz idam cezasını mahkemelerin elinden almış, Milli Birlik Komitesinin uhdesine vermiştik. Bu kararla amacımız mahkemelerin verebilecekleri idam kararlarının önüne geçmekti. Ancak üç idam talebi birdenbire karşımıza çıktı. Maalesef çoğunluk idam kararını onayladı” diyerek oradaki gelişmelerin de devrimin inisiyatifi dışında olabileceği ipucunu vermişti. Ardından Amerika tarafından tertiplendiği, sonraki dönemlerde açığa çıkan 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde gerek Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamı ile 12 Eylül’de seri halde yapılan idamlar Türkiye’nin nereye sürüklenmek istendiğinin açık ifadesi idi.

Ben burada 27 Mayıs 1960 ihtilalinin en önemli ekonomik ürünü olan kalkınma planlarından bahsetmek istiyorum. 27 Mayıs; anayasası ve kalkınma plancılığı ile Türkiye Cumhuriyetine nefes aldırmıştır. Türkiye daha önce iki kez plan yapmıştır. Ama o planların adı kalkınma değil, sanayileşme planlarıdır. O planların özellikle birincisi 1934-1938 “1. Sanayileşme Planı” çok başarılı şekilde uygulanmıştır.

Birinci Kalkınma Planı 3 Aralık 1962 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Beşer yıllık olarak tasarlanan planlar, 15 yıllık öngörü süresi, üzerinden hazırlanmıştır. Birinci Kalkınma Planının Resmi Gazete'de yayınlanan metninin giriş bölümünden buraya aktararak dönemin devlet yönetiminin, planlamaya nasıl baktığını, planlı kalkınma ile neler beklediğini anlatmak istiyorum.

Planlamanın toplumsal olarak bir gereksinim olduğunu aşağıdaki cümlelerle anlatıyor;

“Bugün Türk toplumunda büyük bir kalkınma isteği vardır. Plânsız davranışların sebep olabileceği acı sonuçlar plânlamayı kalkınmanın vazgeçilmez yolu olarak benimsetmiştir. Plânlamanın ve plânlama ile ilgili kuruluşun Anayasa yapısı içinde yer almış olması bunun en açık belirtisidir.”

27 Mayıs yönetimi planlı kalkınmayı o kadar önemsiyor ki. 1876’dan bu yana anayasa geleneği bulunan, ancak anayasasında ekonomik konulardan sadece 1924 Anayasasında, 1937 yılında yapılan değişiklik ile anayasaya ilave edilen 6 ok ilkelerinden ekonomi ile ilgili olan DEVLETÇİLİK ilkesinin girmesi dışında herhangi bir madde olmaması. 27 Mayıs Anayasasında ekonomik olarak kalkınma planlamasına yer verilmesi büyük bir ayrıcalık ve yenilik idi.

1961 anayasası 41. maddesinde kalkınma planı yapmak devletin görevidir diyerek, planlı dönemin başladığını açıkça ifade ediyordu. 1961 anayasasının bir eksiği DEVLETÇİLİK ilkesinden bahsetmemesidir.

“MADDE 41. - İktisadî ve sosyal hayat, adâlete, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenir. İktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek; bu maksatla, millî tasarrufu artırmak, yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma planlarını yapmak Devletin ödevidir.”

Devlet yönetimi kalkınma planı satır aralarında bu planın halk ile birlikte uygulanması gerektiği, yani halkın planlamaya fiili kabul ve katılımının sağlanmasının önemli olduğu vurgusunu yapmıştır. “Kabul edilen kalkınma hızının (yüzde 7 büyüme) gerçekleştirilmesi, ancak toplu bir çaba gösterilmesine, bazı fedakârlıklara katlanılmasına bağlıdır. Türk ulusu toplu ve disiplinli davranmak, birlikte fedakârlığa katlanmak yoluyla her zaman başarı göstermiştir. Bilinçli bir kalkınma yoluna girme ve bu yolda cesaretle yürüme çabasında öncülük etmiştir. Bu konuda tecrübesi, kurulmuş tesisleri ve hepsinden daha önemlisi, yeterliklerine ve olumlu çalışma güçlerine güvenilebilir yetişmiş insanları vardır. Bu gücü harekete geçirmek için gerekli şartları hazırlamak ve devam ettirmek üzere plânlı bir çalışma düzeni içinde her türlü çabayı göstermek Türk Hükümetinin başlıca görevidir.”

Planlama ile hedeflenen, bugün sanki her şey ona bağlıymış gibi düşünülen BÜYÜME değildir. Gelir dağılımında adalet ve toplumsal kalkınma ana hedef olarak belirlenmiştir. “Yüksek bir kalkınma hızına ulaşarak geliri artırmak başlı başına bir amaç değildir. Asıl hedef toplum refahını ve insan mutluluğunu artırmaktır. Artan kaynakların bu yolda kullanılması gereklidir. Bunun için «Plân Hedefleri ve Stratejisi » nde sosyal adaleti gerçekleştirme ilkesi benimsenmiş ve bunu sağlama yolları gösterilmiştir. «KALKINMA PLÂNI» , kalkınma yüküne katılmada ve kalkınmanın ürünlerinden faydalanmada adalete uygun bir gelir dağılışını sağlayacak şekilde hazırlanmıştır. Bu yolla kalkınma, demokrasi ilkelerine uygun, dengeli bir toplum düzeni kurulmasına yönelecektir.” Önümüzdeki dönem Türkiye’sini bekleyen hedefler Birinci Kalkınma Planı Giriş bölümünde yazılanlar olacaktır.