23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Birleşerek ilerlemek

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Emre Kongar, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde şöyle yazdı: “Kılıçdaroğlu’nun 2011 seçimleri öncesinde, doğru bir strateji olarak belirlediği “CHP içinde de-mokratların, laiklerin, solcuların, Atatürkçülerin, dindarların, Kürtlerin, Türklerin büyük koalisyonu” yürümedi. Yazık oldu, çok yazık!... Lider doğru karar veriyor, doğru strateji uyguluyor, ama olaya katılan aktörlerin deneyimsizliği sonuç alınmasını engelliyor.”

***

2011 seçimlerinde CHP bir koalisyon mu kurmuştu? Koalisyon, Latince’den gelen bir sözcük, belli bir amaç ve belirlenmiş bir zaman diliminde birlikte büyüme anlamına geliyor; çeşitli parçaların bir araya gelerek bir bütün oluşturmaları. Türkçesi bağlaşım - ittifak. Parçalarına da bağlaşık - müttefik deniyor. Bunda ayırt edici nokta, parçalardan bir bütün oluşturma iradesine, yalnızca bir parçanın ya da bir merkezin değil, ayrı ayrı her parçanın sahip olması. İradenin her parça tarafından açıkça ortaya koyulmuş olması gerekir. Oysa 2011 seçimlerinde “herkes için CHP” sloganı vardı; şemsiyemizin gölgeliği herkes için açıktır denmişti. Ama şemsiyenin sapı CHP Programı’ydı. Gölgeliğin altına gelmek, her üye için gerekli olduğu üzere, parti ilkeleri ve programını kabul ederek onun hizmetine girmek anlamına geliyordu. Bizce 2011 seçimlerinde bir koalisyon değil, partiye katılma çağrısı vardı.

***

Siyasette koalisyon gizli saklı yapılmaz. Uyandırma kimseyi, hele bir işimiz görülsün mantığıyla olmaz. Öyle yapılırsa, bir zaman gelir, AKP-Cemaat işbirliğindeki gibi, kasetler havada uçuşur, taraflardan biri “paralel yapı” olur çıkar, iş mahkemede biter. Olup biten ortada.... Ya da CHP’de olduğu gibi gölgeliğin altındakiler şemsiyenin sapını çekiştirmeye başlar. “Katıldım” diye gelenlerin bir kısmı “soykırımla yüzleş”e pankart olurken, bir kısmı Has Parti’den artakalanlar hizbi, bir kısmı Barzani-HDP koruyucuları grubu, bir kısmı da laikliğe karşı sekülercilik sızması olarak Tunceli’yi dersimleştirmeye niyet etmiş çağrıcılarıyla kol kola girerler. Bu durumda olup bitene “doğru koalisyon stratejisi” değil, girilen yapıyı ele geçirme ve dönüştürme operasyonu demek gerekir.

***

Şimdi, 2015 seçimlerine giderken yapılması gereken bellidir. Siyasetin iki kampa ayrıldığı gözle görülüyor. Bir tarafta ulusal bir tarafta küresel kuvvetler var. Başka bir deyişle bir tarafta “milliciler”, karşı tarafta “gayrımilli unsurlar”ın yığınakları var. Bu manzara iradi, öznel değil. Dünyanın ve memleketin bugün geldiği nesnel durumun ta kendisi...

Şanslıyız ki, küresel emperyalizme ve bol keseden beslediği liberal, etnikçi, dinci, her türlü teslimiyetçiliğe karşı büyük toplanış da yalnızca niyetten ibaret değil. Büyük toplanış, yaşamın içinde yani eylemde çoktan oluşmaya başladı. Yaşam, uzunca süredir peş peşe etkili sınavlar yaptı; duygular düşüncelerden ve düşünceler önyargılardan ayrılıp görece net bir hale geldi.

Niyetleri örtük kişi ve kesimlerle değil, bir “alaşım” olarak değil, bir “karışım” olarak değil, açıkça “şemsiyenin sapı” üzerinde anlaşmaya varıp bir siyasal “birleşme” yaratmanın ve “bütünleşme” sağlayarak kaderimizi kendi ellerimizle belirlemenin zamanıdır.

Röntgenci-şantajcı siyasetle yol alma düşkünlüğüne, halkı aldatmayı ‘stratejik siyaset’ sayan sinsiliğe, iktidar olmayı Atlantik ötesinin sinyallerine bağlamış zavallı hallere karşı siyasal ahlakı ve bilimsel siyaseti yükseltmek için çağrı yapmanın zamanıdır.

Başarabilir miyiz? Bildiğim, dünyada en tehlikeli şeyin, bir uçurumu iki adımla aşmaya çalışmak olduğudur. Türk devrim tarihinin öğrettiği gibi, birleşerek ilerlemek, uçurumu bir adımda aşmanın yoludur.