Biyolojik ağ insanın zorla sisteme bağlanması
31 Aralık 1999 insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı. Bir çağın kapanıp diğerinin açılması heyecanla bekleniyordu. Aylar öncesinde ise 1999’dan 2000’ne geçişi, bilgisayar veri işlemleri başarabilir mi tartışması vardı. Milenyum’un ertesi günü dünya dönmeye devam etti ve 21. yüzyılın ilk şafağında güneş yine doğdu. Ancak özellikle batı kamuoyu ‘normal’ olmayan doğaüstü bir şey bekliyordu. Antichrist, Ezoterizim ve yeni Peygamber’den tutun uzaylılara kadar, farklı ‘özlemler’ ve beklentiler vardı. Belki dünya halkları farkında değildi, ama yeni binyıl “biyolojik ağ” çağı olacaktı. Biyolojik ağın ne olduğuna birazdan değineceğiz.
SINIFSIZ VE SINIFLI TOPLUMLARDA ‘AĞ’LAR
İnsanlık tarihini ilkel sınıfsız toplum ve sınıflı toplum evrelerine göre ayırdığımızda, karşımıza fiziki ve fiziki olmayan “ağ”lar çıkıyor. İnsan türü ön ilkel dönemini geride bıraktıktan sonra, yöneten ve yönetilen düzen şekline ihtiyaç duymuştur. Büyü, din ve bilim aşamaları yöneten sınıfın tarihsel özetidir. Toplumları ilk evrede yöneten büyü, sonraki aşamada din ve yeni çağda bilim dikkate alındığında, hepsi birer ‘ağ’ örerek bunu başarmıştır. İlk canlı türler üzerinde etkili olan büyüye, “metafizik ağ” denilebilir. Doğaüstü olaylara karşı aynı algıyla hareket etmek, görmediğine inanmak veya herkesin insanüstü varlığa inanması, metafizik ağ sayesinde yayılır. Daha sonraki aşamada ilkçağ filozofları yeni bir sayfa açacaktır. Belki adını koyamadılar, ama filozoflar da bir “ağ”dan söz ediyorlardı; insan doğa ve evrenin ‘iletişim’ halinde olduğunu yorumlamaya başladılar. Tekerleğin Mezopotamya’da ortaya çıkmasıyla birlikte, sadece dünya değil sistemin ilk çarkı da dönmeye başlar. Sınıflı toplumda yerleşik düzene geçişle birlikte, adım adım taşımacılık ve “ulaşım ağları” şekillenmeye başlar. Ulaşım ağı, şehir devletlerini birbirine bağlayacak ve köle ticaretini beraberinde getirecektir. Tarım devrimi, ulaşım ağları olmadan gelişemezdi. Sanayi Devrimi’yle birlikte yeni bir ağ daha karşımıza çıkıyor. Burjuvazinin öncülüğünde demiryollarının inşa edilmesi yine bir dönüm noktasıdır. Ekonomilerin dünyalılaşması ağ olmadan mümkün olamazdı. Marx ve Engels burjuvazinin atılımını şöyle de özetlerler: “Burjuvazi her yere yuvalanacak yerleşecek ve her yerde bağlantılar kuracak.” Buna karşı şunu ilan edecekler: “Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” Her yerde bağlantı kuracak burjuvazi, sermaye ihracı ve kapitalizmin emperyalist aşamasıyla sınırlı kalmayacaktı. Telgrafın, elektrifikasyonun ve iletişim hatlarının kıtalararası inşası, burjuvazinin “teknolojik ağ” yüzyılı oldu. 20 yüzyılda bilgisayarların kablolu ağa, 21.yüzyılda Nesnelerin İnterneti ve Yapay Zeka’nın kablosuz ağa ve süreçlere dahil edilmesi, insan doğa ve teknolojiyi “tekilliğe” entegre ediyor. Özetle insanlık tarihinde düşüncenin ağı, ulaşımın ağı, ekonominin ağı ve teknolojinin ağı gerçekleşti.
SİSTEMİN İNSANI ‘BÜYÜK VERİ’YE BAĞLAMASI
2000 yılından itibaren “sistem” adım adım her canlıyı, her yerden, her an bir birine bağlamayı kararlaştırdı ve “biyolojik ağı” işleme aldı. Sistem insanı neden ve nasıl “büyük veri”ye bağladı? Öncelikle biyolojik ağın aracı olan akıllı cep telefon, her bireye teşvik edildi. Dijital tekeller bu atağı “arz talep” ile serbest rekabeti ezip geçerek, geleneksel ev ve sokak telefonlarını büyük oranda piyasadan silerek başardılar. Kablosuz ağlarıyla insanlar arasındaki devlet kurumlarını “bypass” ettiler. Vatandaşları ulus devletlerden ‘kurtararak’ dünyalılaştırmayı hedefliyorlar ve “illegaliteyi” ortadan kaldırıyorlar. Örneğin iktidarlar halkın vergileriyle dünyanın parasını harcayarak, yazılı medyalarıyla etkili olmaya çalışıyorlar. Nihayet toplumun %2’ne ancak ulaşıyorlar. Fakat sosyal medyada sıfır masrafla bir you tuber, yüz binlerce veya milyonlarca takipçiye ulaşıyor. Dolaysıyla ulusal sınırlar aşılarak yeni “evrensel” özgürlük alanı açılıyor. Diğer yandan ise dijital ortamda “gizlilik hakkı” diye bir şey kalmıyor, çünkü mesajlar ve elektronik postalar ancak ‘denetimden’ geçerek alıcıya ulaşıyor. Algoritma sosyal medya kullanan herkesi ‘deşifre’ ediyor, dolaysıyla hiç kimse ‘anonim’ değildir. Herkesin düşünce, davranış ve tüketim alışkanlıklarından meydana gelen veriler ise “bulut” ortamına depolanıyor. Geçmiş ve gelecek kayıt zincirine yükleniyor. Her bireyin akıllı cep telefonu, biyolojik ağa kayıt edilen birer kimliktir. Canlı akla eklenen “artırılmış akıl” (elimizdeki telefon) geleceğimizi de yönlendiriyor. Arama motoruna üç harf tuşlandığında düşündüğünüz sözcük ‘kendiliğinden’ tamamlanıyor. Bir konu hakkında konuştuğumuzda, kısa sürede videosu karşımıza çıkabiliyor. Hepsinin arkasında bizi her gün daha iyi tanıyan, yapay zeka var. 21.yüzyılın toplumuna ait olmak istiyorsanız ‘online’ (çevrimiçi) kalmalısınız. Biyolojik ağdan kopmuşsanız ve erişiminiz yoksa, ‘offline’ kalır ve çağın gerisine itilirsiniz.
YENİ TEKNOLOJİK ÇAĞIN OLUMLU VE OLUMSUZ YÖNLERİ
Yeni teknolojik çağın olumlu ve olumsuz yönleri de var. Dijitalleşme “Vücut İnterneti” ile bir adım daha ileri gidiyor. İnsan insana, insan nesneye ve insan big dataya (büyük veri), yani sisteme aynı anda bağlı olması hedeflerden biridir. Derialtı mikroçipler insanın beyninin yapamadığını başardığında, insan buna hayır diyecek mi? Beynin erkenden ‘kontrol edemediği’ veya algılayamadığı sinyalleri, algoritma anında tespit edecek. Böylece akıllı telefonda olduğu gibi vücut interneti de teşvik edilecek. Nasıl mı? Herhangi bir hastalık belirtisi, virüs veya sağlığa zarar verebilecek en küçük veri, anında sisteme haber vererek, hastalığın gerçekleşmesini önleyecek. İşte böyle. Peki “big data”da toplanan milyarlarca veri ne işe yarayacak? 21.yüzyılın henüz kurulmayan dünya düzenine yarayacak, fakat gelecek kimin geleceği olacak? Yuval Harari şimdiye kadarki bütün toplum tarihinde, ‘biyolojik’ insanı kötülüğün kaynağı olarak saptıyor. “Gereksiz insan yığınları” azaldıktan sonra, posthümanist üstün insan çağına işaret ediyor. Araştırmacı yazar Ertan Özyiğit ise ufukta ‘Sosyalizm’ benzeri bir düzenin kurulacağını öngörüyor. Öngörünün özeti şöyle; bütün bireylerin günlük tüketim kapasiteleri ve temel ihtiyaç verileri, algoritma tarafından planlanarak üretimle uyum sağlayabilir. Bu aşamaya ancak dijital ağa bağlı üretim araçlarının el değiştirmesiyle geçilebilir. İlk uygulama şöyle olabilir; bir avuç dijital tekellere teslim edilen milyarlarca veri akışı durdurulmalı.