28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Biz bugüne kadar neden hep kaybettik biliyor musunuz?

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

Ne zalimsin be dünya.   Gören gözler,                  

kör gerçeklere.

Kör dediklerimizse,

gerçekle göz göze.

Hangisi cehennemi veya cenneti bulur sende,

bilinmez.

Bilinmez ki,

yanılgının asıl kaynağı

görmek veya görmemek değil,

ne görmek istendiğidir.

Ne çelişkidir ki,

savaşta çarpışanlar,

savaş karşıtıdır.

Onlar, acı çeker, ölür.

Savaş yanlılarıysa,

hep kazanır, yaşar.

Dokuz köyden kovarlar

sorgulayanı.

O ise, mutluluğu kovalar,

bıkmadan.

Sorgulamayansa, hep mutlu zanneder kendini,

bir şey anlamadan.

Sokrates’ten beri

sorgulanır

ölüm ve yaşam.

Bilinmez mi,

cevap Tanrı’da saklıdır.

Zalim dünya,

ne kadar acımasızsın,

nerede senin adaletin?

Neden

haksızlıklara susar,

itiraz etmezsin?

Deme bana:

İnsan değil mi zalim kılan beni?

Derim ki:

İnsan olmayı ben seçmedim ki.

Seçebilseydim, eğer,

Uçsuz bucaksız bir ormanda

gökyüzüne uzanarak yakaran

kimsesiz bir ağaç olmayı yeğlerdim.

***

Yüzyıl düşünseniz yukarıdaki bu “felsefi şiir”in sahibinin bir asker; hele hele Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir orgeneral olduğunu tahmin edemezsiniz...

Orgeneral İlker Başbuğ, Türkiye Cumhuriyeti’nde terör örgütü kurmak suçundan iki yıla yakın bir süre cezaevine atılan tek Genelkurmay Başkanı...

Doğrusunu söylemek gerekirse; ne İsa’ya yaranabildi, ne Musa’ya...

İktidara yaranamadığı belli; hapse atıldı...

Ama cumhuriyetin değerlerini savunan benim gibilere de yaranamadı:

Çünkü görevde olduğu zaman iktidara teslim olmakla...

Kozmik Oda’yı bile “kumpasçılara açmakla...”

Tutuklanan silah arkadaşlarına yeterince sahip çıkmamakla...

Ailelerine yeterli desteği vermemekle suçlandı.

Onun; içeriden çıkar çıkmaz soluğu, daha önce bir kez bile gitmediği “Vardiya Bizde” eyleminde alması bile benim gibi düşünenleri rahatlatmadı.

***

Başbuğ, görünen o ki; kitap yazma işini sevmişe benziyor.

Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Nasıl Bir Türkiye?” onun dördüncü kitabı...

Bu kitapta kendi yaşamından birkaç notu...

Afyon’da geçen çocukluk yıllarını...

Şiirle tanışmasını, harp akademilerinde hocalığını, sosyoloji bilmenin önemini...

12 Eylül’ün Türkiye’ye faturası ve Gezi olayları hakkındaki görüşlerini...

Tutuklanmasını...

Milli Ordu’yu, cemaatle mücadelesini, Atatürk ve Türk Devrimi’ni, özerkliğe bakışını, çözüm sürecinin tehlikelerini, Kürtçe eğitim, Irak, Suriye IŞİD meselelerine yaklaşımını anlatıyor.

İlgiyle okuyacağınıza eminim.

***

Dönelim yukarıdaki şiire:

Biz neden kaybediyoruz biliyor musunuz?

“Bizden” gibi görünen devlet adamları; başımıza geçip bize önderlik edeceklerine “Uçsuz bucaksız bir ormanda, gökyüzüne uzanarak yakaran kimsesiz bir ağaç olmayı” yeğliyorlar...

Siyasi ya da demokratik toplum örgütü kurmuyorlar, var olanların başlarına geçmiyorlar...

Deneyimlerini, birikimlerini, olgunluklarını, erdemlerini, kendilerine duyulan sevgiyi ve saygıyı,  har vurup harman savuruyorlar.

Ne yapıyorlar biliyor musunuz?

Şair ya da felsefeci olup “ilahi yalnızlığı” seçiyorlar...

Bu yüzden hem kendileri, hem de biz, sonsuz özgürlüklere uzanan ağaçlardan oluşan bir ormana dönüşmek yerine, hep birlikte lahmacun fırınını boylayan odunlara dönüşüyoruz!

***

Yanlış anlaşılmasın; bu serzenişler bahse konu kitabın yazarı İlker Başbuğ’a değil... Çünkü kitap son derece başarılı!

Benim eleştirdiğim ve ömrüm oldukça da eleştirmeye devam edeceğim kişi; kendisinden beklenilenleri vermemek için direnen önceki Genel Kurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ...

Elbette o bu kulvarda ilk değil...

En az onun kadar hayal kırklığı yaratan önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i de aynı kefeye koyabiliriz!

İkisi de “Uçsuz bucaksız bir ormanda, gökyüzüne uzanarak yakaran kimsesiz bir ağaç olmayı” özlüyor olabilirler...

Ama bu halkın ekmeğini yemiş devlet adamları olarak, keşke bize de ne istediğimizi sormayı akıl edebilselerdi!

NASIL BİR TÜRKİYE?

Yazan: İlker Başbuğ

Türü: Güncel

Yayınevi: Kaynak Yayınları

Baskı tarihi: 2015, Ocak

Sayfa sayısı: 230

Fiyatı: 20 lira.

***

BİR KEDİNİN HAYATI VE ‘ÇILGIN PROJELER!’

Dünyaca ünlü psikolog Gündüz Vassaf zor, hem de çok zor bir işe kalkışmış...

Şiirle romanı birleştirmiş...

Başka bir deyişle, destan yazıcılığına soyunmuş!

Bu destanın başına da hayvanları oturtmuş...

Hayır; sandığınız gibi “insan hayvanları” değil, harbi hayvanları!

İnsandan daha dürüst, daha içten, daha samimi olan hayvanları...

“Çılgın proje kurbanı İstanbullu bir kedi”nin akıl almaz dönüşümünü anlatıyor...

Tabii; kediyi anlatırmış gibi yapıp aslında bizi anlatıyor.

İğneliyor, bozuk para gibi harcıyor ama sonuçta okurun aklını başına getiriyor Gündüz Vassaf...

O, bu kitabı yazarken hayvan temizliğine ulaşmayı başarmış...

İnanın; okuyup bunu başarmamak için de fazlaca “insan pisliğine” bulaşmış olmak gerekir!

İSTANBUL’DA KEDİ

Yazan: Gündüz Vassaf

Türü: Şiir-roman

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Baskı tarihi: 2014, Kasım

Sayfa sayısı: 300

Fiyatı: 24 lira.