28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Biz solcuyuz, siz hırsız

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

1 Mart 2014 tarihli Sol gazetesinin üst manşeti beni geçmiş günlere götürdü: Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti kurulunca TRT Televizyon Program ve Yayın Planlama Müdürlüğü’nden alınmış buzdolabına “Uzman” olarak atanmıştım. Te-levizyon Daire Başkanlığı’na atanan kişi “Plan ve Program” işinden anlamadığı için yüzüne gözüne bulaştırıyordu. Bir gün beni makamına davet etti. Gittim. Bana işlerin yolunda gitmediğini, kendisine “uzman” olarak yardım etmemi istedi. Görevden alınmış sakıncalı bir kişi olarak böyle bir yardımın kendisi için iyi olmayacağını söyledim. Şimdi unuttuğum bazı övücü şeyler söyledi ve ekledi:

“Size solcu diyorlarsa bana da hırsız diyorlar, üzülmeyin!” dedi. Ben de:

“Solcu dedikleri için üzülmüyorum, ama hırsız deselerdi çok üzülürdüm” dedim. Ama yazılı bir görevlendirme olursa elbette gerekeni yapacağımı ekledim. Yazılı görevlendirme olmadı.

***

Sol gazetesinin “Külyutmaz Okur” diye bir sütunu var, oradan aktarıyorum:

[“Bu nasıl mantık: Müslümandır, yapmaz!”

Diktatörü, bakanları, diğer zevatı sürekli üstü kapalı biçimde bunu dile getiriyor: “Müslüman adam hiç bunları yapar mı!”

Dün bu saçmasapan mantığın en uç örneğini, Star’da Fehmi Koru yazdı.

“Hiç zorlamayın, i-nan-mam” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Tayyip Erdoğan gibi birinin, oğlunu ve kızını da işin içine karıştırarak, kişisel zenginleşmek için, hangi ad altında olursa olsun Beytülmâl’e el uzatacağına, hırsızlık malını evinde, başka yerlerde, içerideki veya dışarıdaki bankalarda istif edeceğine inanmıyorum... Kayıt altına alınmış seslerini onların seslerine benzettiğim halde inanmıyorum... Yarın, o seslerin ‘montaj’ olmadığına dair bir rapor da çıksa yine inanmakta zorlanırım...”

Kayıt çıksa, gerçek olduğu kanıtlansa bile inanmayacakmış!

Üstelik, Fethullah Gülen’in de “kötü şeyler” yaptığına inanmıyor. Gerekçesi daha net bu defa, “din âlimi” diyor: “Fethullah Gülen gibi bir din âlimi de, Kur’an’ın ‘başkalarının özeline burnunuzu sokmayınız’ anlamına gelen ‘Tecessüs etmeyiniz’ (Hucûrat: 12) emrine muhalif hareket etmez; başkalarının özel hayatını dikizletmez, gizlice öğrenilenleri kem gözlerin önüne sunmaz, şantaj yapmaz ve yaptırmaz, gözdağı ve baskıyla sonuç almaya kalkışmaz...”

Bir de kalkmış, “İnanan insan da sonuçta insandır ve günah işleyebilir; ancak işlenecek günahın da bir sınırı var...” diyor.

Ulan cami imamının, kız kardeşini eve kapatıp tecavüz ettiği ülkede bu laf edilir mi!

Korkuları, karşılaştıkları krizin Erdoğan veya AKP’nin değil, siyasal İslam’ın krizi olduğunun farkında olmalarından. Dertleri bu.

Ama kurtuluş yok: Bu halk, Haziran’da o projeyi külliyen toprağa gömdü.

Bitti o iş.]

***

Bunlar böyledir! “Müslüman şunu yapar, zinhar bunu yapmaz!” iddiası bir safsatadır, kuyruklu bir yalandır. Müslüman her türlü suçu işler, her türlü lanetlik işlere bulaşır, yalan söyler, hırsızlık eder, rüşvet alır, kız oğlan demez ırza geçer. Adliyelerdeki sabıka kayıtları incelensin yeter. Ateistler bir suç işlerse Müslümanlar yüz suç işler. Halep ordaysa arşın burada. Hodri meydan, 1923-1950 arasındaki rüşvet, devlet malına tasallut, yolsuzluklar ile AKP tarikatı hükümeti dönemindeki (2002-2014) aynı suç türleri incelensin, AKP her maçı kazanır. İsmet İnönü’nün, Rüştü Saracoğlu’nun, Mahmut Esat Bozkurt’un, Şükrü Kaya’nın, Reşit Galip’in, Mustafa Necati’nin kişisel servetleri ile AKP ekabiranından aynı görevleri yapanların kişisel ve aile servetleri karşılaştırılsın, kim gerçek Müslümanmış kim naylon Müslümanmış çok iyi anlaşılır. Ama böyle bir bahse girmek için yürek ister!

***

Bunlar medrese geleneğinden gelmedir ve melanet babında bunlarla kimse yarışamaz. Osmanlı döneminde bunların medrese kökenli şeyhülislamları, kazaskerleri, kadıları, ulemaları külliyen haramzadedir, dolandırıcıdır, rüşvetçidir, ırz ve namus düşmanıdır.

Ben geçmişte bunları kanıtladığım yazılar yayımladığım zaman “İslam’a hakaret ediyor” diye zırlamışlardır. Kendilerini İslam’la özdeşleştiren, şirk koşan rezillerdir bunlar.

Fehmi Koru, Başyüce Erdoğan’ı Allah’a şirk koşturuyor. Suç işlemezmiş, her türlü suçtan münezzehmiş, uzakmış yani. “İddia edilen” 100 milyarlık gayri meşru serveti es geçelim, sadece gemiciklerin, villacıkların mîzânı nasıl yapılır?

Fehmi Koru ve profesörlüğü kendinden menkul Burhan Kuzu’nun safsatalarını bir tarafa bırakıp Osmanlı Müslümanlarından bir nezih örnek aktaralım:

***

“Hulâsa, gerek devlet hizmetlerinin zarureti ve gerek çiftbozan reayanın atıldıkları yeni hayatın icabı olarak, XVI. asrın ortalarında, pek çok insan ömürlerinin en genç çağında bekâr yaşamak mecburiyetinde idiler. Bu anormal vaziyet levendleri, suhteleri (medrese öğrencisi), hattâ devletin ve ümerânın resmî askerlerini ahlâk düzeni için muzır yapmıştı. Celâlî vekayiini izah ederken görüleceği üzere resmî hüviyetli şahısların emrinde hizmet eden insanların ve devletin ulûfeli askerlerinin köylerde yaptıkları zulümlerden en çok şikâyet mevzuu olan hal de bu “bekâr” kimselerin gelip halkın evlerine konmaları ve bu şekilde kadınlarına ve oğullarına tecavüz etmeye kalkmalarıdır.

“Bekârlık” İstanbul, Bursa, Ankara gibi büyük şehirlerde ahlakın düşmesine sebep olmaktaydı. 1553’te açılan kahvehaneler, levendlerin genç erkek çocuklarla içip eğlendikleri birer batakhane haline gelmişlerdi. Bu sırada Anadolu’nun her tarafında dolayan “gurbet ve Çingeyan taifesi” güzel kadınlar tedarik ederek levendleri çadırlarında topluyorlar, “âlet-i lehv u lu’b” ile eğlenceler tertip ediyorlardı.” (Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, YKY, s.70)

***

İsteyen olursa rüşvetçi padişahların, başta Damat Rüstem Paşa olmak üzere rüşvetçi sadrazamların, valide sultanların, sultan hanımların listesini süpürgecilere takdim edebiliriz.

Sizi gidi hımhım ile burunsuzlar, biribirinden uğursuzlar, biri gözüyle gördüğüne inanmaz, biri duysa duyduğuna inanmaz, öteki bilmem neresini kaşır!...

Peki; solcular, ateistler size neden inansınlar bre sadrazamın ulûfeli askerleri?