‘Bizi Esad’a sattınız, sizi PKK’ya satacağız’
20. yüzyılda (1918-1948) eksik kalan işgal, taksim ve talan planı Sykes-Pikot projesinin 21. yüzyılda devamı olan Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) yürürlüğe kondu. Hedef ülkeler İsrail’i en çok rahatsız eden, bünyesinde taşımak zorunda kaldığı Filistin ve kalabalık Filistin mülteci kamplarına ev sahipliği yapan Lübnan’dı. Ancak bu meseleyi Suriye ve Irak’ı teslim almadan başarmak imkânsızdı. Batı'ya sığınarak bu projelerden muaf tutulacağını sanan Türkiye, Batı ve İsrail için tehdit ve sorun oluşturan komşu Suriye ve Irak’ın üzerinde sallanan sopa olmalıydı.
Görevimiz işgal, taksim ve talan projelerini usulce ve itiraz etmeden tatbik etmekti. En iyi ihracat malı askeri olan bir ülke olmalıydık. Bu göreve talip olanlara iktidar müjde edilirdi. İtiraz edenler çeşitli yaftalarla etkisiz hale getirilirdi. Doğunun nuru Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin sönünce başını Batı'ya doğru uzatmış ve tarihte Batı'ya Doğu'nun nurunu taşımış Anadolu da (Türkiye) rafa kaldırılacaktı. Zira Anadolu (Türkiye) onlar için Türklere bırakılamayacak kadar değerli” bir ülkeydi.
HİKAYE BÖYLE BAŞLADI
Yüz sene önceki iblisi ve habis plan 2003’te Irak’ta yürürlüğe kondu. Irak, Şii Arap, Sünni Arap, Şii Türkmen, Sünni Türkmen, Süryani-Keldani-Aşuri, Ezidi olarak bölünürken, İsrail’in talebi doğrultusunda yekpare bir Kürdistan olarak taksim edildi. Irak’ı yakan cehennem ateşinin kıvılcımları 2004’te Suriye’ye taşındı.
Irak’ın işgalci kuvvetlere karşı başlattığı direniş, Suriye’nin direnişe verdiği açık destek, Suriye’nin Saddam Hüseyin’in 1990 Kuveyt işgaline karşı çıkması, Kuveyt’le dayanışma ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına katılım göstergesi olarak gönderdiği sembolik askeri birliği sayesinde Körfez Arap ülkeleri ve Suudi hanedanlığı ile kurduğu yakın dostluk ilişkileri ve Türkiye ile başlattığı ekonomik, ticari ve siyasi ittifaklar sebebiyle ABD ve İsrail’in açık işgalini bypass edebildi. Buna mukabil Irak üzerinden teslim alamadıkları Şam’ı Lübnan üzerinden sıkıştırdılar.
2005’te Lübnan Başbakanı Refik Hariri öldürüldü. Suçlu olarak Suriye’yi ilan ettiler. Suriye 1975’ten beri BM ve Arap Ligi kararına binaen asker bulundurduğu Lübnan’dan çekilmek zorunda kaldı. Lübnan halkının ezici çoğunluğu, Suriye Devleti ile dostluğa önem vermelerine karşın, haklı olarak birçok keyfi uygulama sebebiyle Suriye ordusu ve siyasi liderlerine öfkeliydi. Temmuz 2006’da bu koşulları fırsat bilen İsrail, Lübnan’a saldırdı. 33 gün süren savaş sonucunda İsrail tarihinde ilk askeri yenilgiyi Lübnan Hizbullah’ı ve mahalli müttefikleri Suriye sayesinde tattı. İsrail, medya gücü sayesinde bu yenilgiyi örtbas etmeye çalıştı.
Türkiye, 2007 ve 2008’de İsrail ve Suriye’yi barıştırma çabası içinde oldu. Bizimkilerin bilmediği bir husus vardı: Barış, uzlaşma ve uluslararası kararlara riayet etme İsrail’in kuruluş amacının ölüm fermanıdır. Varlığıyla bağdaşmaz.
TARİHİ GİDİŞATI TERS YÜZ EDEN SÜREÇ
Savaş ve kanla kurulan İsrail’in baki ve daim olması için ancak sürekli büyümeyi, etrafında güçlü rakipler ve varlığına tehdit oluşturan devletlerin olmamasına bağlıdır. Yahudi halk ya bu zihniyeti defin edecek (gömecek), işgal ettiği topraklardan çekilecek, Filistin Devleti'ni tanıyacak, sürgün edilen dört küsur milyon Filistinlinin dönmesine izin verecek ve komşularıyla barış içinde yaşamayı seçecek yahut bu hikâye kötü bir sonla bitecek. Kibirli, mağrur, mali ve medya gücüyle yeryüzünde Tanrıyı oynayan ve tarih cahili olan Netanyahu misali zihniyet ve tabi oldukları büyük mahfil, tüm etkili hesapları ve kartları masaya sürdü.
2010’da başlayan habis hikâye Suriye’yi tasfiye etmeye odaklıydı. Suriye ile iyi ilişkileri olan devletler tasfiye edildi. Pasif davrananlar cezalandırıldı. Suudi Hanedanlığından Körfez Hanedanlıklarına tüm petrol şeyhleri ve Türkiye, ABD-İsrail cephesinde yer aldı.
İSRAİL'İN KABUSU
Bu görev karşılığında Gül, Gülen, Davutoğlu, Erdoğan iktidarı güçlenecek, büyüyecek, Osmanlıyı bile ihya edebileceğiz itikadı ve yalanları tedavüle sokuldu. Suriye’nin Irak ve Lübnan misali birçok etnik ve mezhep devletçiliklerine dönüştürülmesi, Suriye’de Irak misali yekpare ve İsrail’in en büyük arzusu olan “Kürdistan”ın kurulması için Türkiye’nin taşıyıcılık yaptığı görüldü. Suriye’nin varlığı için ortaya koyduğu amansız mücadele ve savaş, İran, Lübnan Hizbullah’ı, Yemen, Rusya ve Çin’in sahaya inmesi, Latin Amerika ülkelerinin Şam ile dayanışması ABD-İsrail cephesinde ciddi bir gedik açtı.
Rusya’yı Suriye’den koparmak için Ukrayna’yı patlattılar. Buna mukabil Rusya ve müttefikleri Filistin’i patlattı. Cahil ama ukala taife tarafından bir İsrail-HAMAS senaryosu olarak telakki edilen Filistin meselesi tüm dünyanın gündemine oturdu. Ağır bir bedel ödendi ama tarihi gidişatı ters yüz eden, ABD-İsrail cephesi ve müttefiklerinin sonunu getirecek süreç start aldı.
Tarih cahili olanlar Şam’a neden çomak sokulmaması gerektiğini bilemez. O vakit ağır bir bedel öder. Zira 13 sene önce ne demiştik? Şam ile dostluk yıldızını parlatır, kazancınıza bereket katar. Şam’a düşmanlık yıldızınızı söndürür ve rezil, hüsran eder.
Bu gelişmelere müdrik olan MİT Başkanı Hakan Fidan 4 Haziran 2023’te Dışişleri Bakanı oldu. Irak, Rusya, Çin ve BRICS ülkeleriyle yakın işbirliği arzuluyor. ABD-İsrail gemisinin su aldığını ve geleceğin inşasında bunlara yer olmayacağını görüyor. Bu cephenin tüm hesaplarını, imkânlarını ve umudunu Suriye’nin kuzeyinde düşündüğü Kürdistan projesine bağladığını biliyor. Bu projenin Türkiye’yi de tehdit ettiğinin idrakinde. İkinci İsrail “Kürdistan projesinin çökmesi İsrail’in kâbusudur. İsrail’in çökmesi YPG/PYD/PKK’nın felaketidir.
HESAPLARIN ÜSTÜNDE BİR HESAP VAR
Sayın Fidan, Suriye dostları ve müttefikleri ile iyi ilişkilerin kurulabilmesi için yolun Şam’dan geçtiğine de müdrik. Irak Devleti, Çin ve en nihayet Putin ile yaptığı görüşmeler esnasında Şam konusu en ivedi halledilmesi gereken konuların başındaydı. Her iki devletin liderlerinden olumlu açıklamalar ardı ardına geldi. İki taraf yakın bir zamanda Bağdat’ta görüşecek. Antep’ten Halep’e, buradan Şam’a ve Körfez ülkelerine ulaşacak otoyol genişletme hazırlığı başladı. Hangi gümrük kapılarının açılacağı masada.
İdlib sorunu ve Suriye’nin kuzeyi için anlaşmalar sağlandı. Ardından Astana geliyor. Erdoğan ve Esad’ın orada olması ihtimali yüksek. Tüm bu gelişmeler İsrail, ABD, Avrupalı müttefikleri ile sahadaki dini-dar ve etnik-dar örgütlerini harekete geçirmek için yeterlidir. Kayseri olayları ardından Antep ve Hatay, Reyhanlı’da şahit olduğumuz sokak eylemleri, talan, yağma, yakma, rastgele saldırılar.
Buna mukabil karşı tarafta “Türkler haindir. Bizi Esad’a sattılar. Biz de onları PKK’ya satacağız” sloganları atarak TSK noktalarına saldırılar, bayrak yakmalar, Türk tırlarını ateşe vermeler, mallarını yağmalamalar patlak verdi. Tüm bu hadiselerin birçok nedeni olabilir ama tüm bu nedenler Şam-Ankara dostluğu ve işbirliğinin yarattığı korkuyu anlatmaya yeterli değildir. Zira bu birliktelik bölgenin ve âlemin tarihini farklı yazacak kudrette ve niteliktedir. Ve hiçbir provokasyon tarihin tekerini geri çevirmeye muktedir değildir. Ne diyoruz. Hesapların üstünde bir hesap vardır.