'Bizim millet okumuyor sinemaya gitmiyor' diyemeyeceğiz...
Geçtiğimiz günlerde kısa aralıklarla, sinema ve yayıncılıkla ilgili iki istatistik yayınlandı. İlkinde; 2013 yılında sinemada, son 30 yılın en yüksek bilet satışına ulaşıldığı, diğerinde ise Türkiye'nin, yayıncılık endüstrisinde dünyada 13. sırada olduğunun altı çiziliyordu. Bu veriler, öteden beri alışık olduğumuz "okumuyoruz" ya da "izlemiyoruz" gibisinden bir ezberi bozmuş oldu. Çünkü veriler, bizim gibi düşünmüyor, sayıların inandırıcı gücüne yaslanarak gerçekleri ortaya koyuyordu.
Bu veriler ışığında artık " Bizim millet okumayı sevmiyor" ya da " Sinemaya gitme alışkanlığımız giderek yok oluyor" diyemeyeceğiz. Çünkü veriler, bizim bu yakınmamıza karşılık, aksini söylüyor. Hem de sayılarla.
Önce sinemadan başlayalım; 2013 yılının 357 günlük vizyon yolculuğunda (51 hafta) sinema gişelerinde 28 milyon 750 bin adet bilet kesilmiş ve bir yıl içinde bir günde ortalama 137 kişi sinemaya gitmiş. Bir önceki yıla oranla bilet satışında yüzde 14'lük bir artış var. Yine aynı veriye göre, Türkiye yapımı filmlere gidenlerin sayısı 28 milyon civarında. Bu da ayrı bir rekor.
Sinemadaki bu son otuz yılın rekoruna bakarak Türk sinemasının altın yılını yaşadığını iddia edebiliriz. Ama ne var ki durum hiç de öyle değil. Yani sayıların niceliği ile filmlerin niteliği farklı şeyler söylüyor. Ya da bu tür istatistikleri farklı şekilde okuyarak değerlendirmek gerekir.
Kesilen bilet sayısıyla, sinemanın atağa kalkıp, nitelik açısından bir çizgiyi tutturması aynı şeyler değildir. Yerli film sayısındaki artış ile iş ya da gişe filmlerindeki artış bunu büyük ölçüde etkileyerek bizi yanıltabilir. Sanırım 2013'teki durum da bunu yansıtıyor.
Bir diğer deyişle, eğer aynı yıl içinde üç Recep İvedik vizyona girse Türk sineması değil son otuz yılın, son elli yılın bile rekorunu kırabilir. Ama bu, Türk sinemasının hiçbir zaman yükselişe geçtiği anlamına gelmez. Ancak nicelik olarak sayılara yansır. 2013'teki durum da aynen böyledir.
Ulusal ve uluslararası festivallerde ödül kazan birçok filmin vizyona girmekte zorluk çektiği, girebilenlerin ise ancak 3 ile 10 bin seyirci toplayabildiği bir sektörde, yalnızca belirli tecimsel amaçlı filmlere yönelen seyirciyi baz alarak Türk sinemasının atağa kalktığını iddia etmek çok yanlış ve yanıltıcıdır.
Türkiye'deki yayınlarla yapılan istatistikte de benzer bir yanılgı göze çarpıyor. Türkiye, 1,6 milyar avro ile dünya yayıncılık endüstrisinde 13. sırada. 2013'te 42 bin çeşit kitap basılmış ve adam başına düşen kitap sayısı ise 7,1.
Ama bu kitapların birçoğu ücretsiz olarak dağıtılan ders kitabı ve onların benzerleri. Adedi, çeşidi ve de adam başına düşen oranı yükselten de onlar.
Ama olsun, bizler yine de, niceliğe bakarak, Türkiye'nin entelektüel bir patlamaya hızla koştuğunun düşünü kuralım, nasıl olsa sayılar yalan söylemez. Sakın ha, bir daha "bizim millet okumuyor" filan da demeyin, bal gibi okuyor, sinemaya da gidiyor.... Filmin ya da kitabın niteliğini sorgulamak da ne oluyor?